Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '09

 
Kategori
Bilim
 

Kültür ve uygarlık - 2

Kültür ve uygarlık - 2
 

Kültür, "maddeleşmiş ruh" mudur?


Kültür / Uygarlık, Ayrılık ve Birlikteliğinin Bilimsel Yanı...

Giriş...

Kültür ve uygarlık kavramlarına ilişkin görüşlerin, bu iki kavramın birlikteliğini, ayrılığını ya da kapsam bakımından farklılığını ortaya koyan tezlerin ve yapılan tartışmaların "bilim ve politikanın birbirini etkilemesiyle, yapay olarak gündeme getirildiğini söylemek mümkündür"

Çok boyutlu ve karmaşık bir olgunun, kavramsal düzeydeki benzerlikleri kadar ayrımlarının da özgün nedenleri, tarihi gerçekleri ve ideolojik hedefleri olabilir.(1) Bunda kişisel değerlendirmeler kadar uluslararası ilişkilerin artması ve teknolojideki baş döndürücü hız karşısında, yeniden ulusal kimlik arayışlarına yönelen toplumsal dalgalanmaların da büyük payı vardır.(2) Daha sonraki bloglarımda Atatürk'ün bu konudaki görüşlerini açıklarken, bu düşüncenin Türkiye örneğine de değineceğim.


Ayrılık ve birlikteliğin "bilimsel yanını" üç başlık altında açıklamak gerekir diye düşünüyorum.

1. Sözlük anlamı açısından :

Kültür ve uygarlık kavramları arasındaki görünürdeki ayrılık, sözcüklerin "soyut" ve "somut" anlamları arasındaki fark gibidir.

Örneğin "okul" sözcüğünün iki anlamı vardır; birinci anlamı soyut bir kavramdır, varlığı ancak eşyada gerçekleşir. Zihinde şekil ve cins olarak belirmeyen bir kavramdır.

Bir çocuğa, "okula gidiyor musun?" diye sorduğumuzda, burada ifade ettiğimiz "okul" sözcüğü soyuttur, yani aklımızdan hergangi bir okul binası geçmez.

Süzcüğün ikinci anlamı ise, cisim halinde olan binadır. Yine bir çocuğa, "hangi okula gidiyorsun?" diye sorduğumuzda, öğrenmek istediğimiz okulun somut halidir.

Benzer bir yaklaşımla, uygarlığın da, soyut bir kavram olan kültürün somutlaşmış ya da simgelenmiş bir hali olduğu söylenebilir mi? Diğer bir deyişle, "uygarlık, kültürün uygulama alanıdır" (3) diyebilir miyiz acaba?

Kültür ve uygarlık sözcüklerinin, bazan aynı bazan farklı anlamlarda kullanılması yalnızca Türkçe'ye özel değildir. Yabancı dillerde de aynı sorun yaşanmaktadır.

2. Felsefi açıdan :

Hegel'in "varlık kuramı"na göre, varlığın başlangıcı somut değildir ve hareketin somut bir başlangıcı yoktur; dolayısıyla bu kurama göre, madde düşünceden türemiştir ya da maddi olanlar, manevi olanların görünümleri, cisimleridir.(4)

Hegel'in kültüre "maddeleşmiş ruh (objektif geist)"(5) demesinde, kültür alanında giren her şeyde, insan ruhuna özgü manevi bir varlığın, duygunun ya da düşüncenin maddi hale gelmesi anlamı çıkmıyor mu acaba?

Hegel'in bu yaklaşımı, bugün için kesinlikle yanıtlanamayan uygarlığın mı kültürü doğurduğu yoksa kültürün mü uygarlığı doğurduğu" (6) gibi sorulara yanıt olduğu söylenebilir mi? Acaba, soyuttan somuta varış söz konusu olunca, başlangıcın kültür olduğu sonucuna ulaşmak mümkün değil midir?

Bu arada, toplumbilimin bize, toplum içindeki bütün öğelerin, sürekli bir etkileşim içinde olduğunu öğrettiği de(7) akıldan çıkarılmamalıdır. Bu öğreti, başlangıcın kültür mü yoksa uygarlık mı olduğu konusunda bizim kafamızı karıştırabilir.

3. Antropolojik(insanbilim) açısından :

Kültür ve uygarlık ilişkisine antropolojik açıdan yaklaşıldığında da benzer bir durum söz konusudur. İnsanın "düşünsel" ve "eylemsel" olarak iki davranış şekli vardır.

Duygu ve gözlemlerini akıl süzgecinden geçiren insan, düşünsel işlevini harakete geçirerek kültürü yaratmaktadır. Yarattığı bu kültürü gerekli yer ve zamanda uygulamaya sokarak da alet yapmakta ve kullanmaktadır. Bu alet, soyut düşüncenin somutlaşmasıdır. Böylece insanın düşünsel ve eylemsel(soyut ve somut) yanları bir anlamda kültür ve uygarlığa dönüşmektedir.

Kültürle uygarlık arasında kesin bir ayrılığı mümkün görmeyen sosyologlara göre; doğaya bakış tarzı, uygarlığa bir kül olarak şekil vermektirtedir. Temel hayat görüşü, bütün uygarlık unsurlarına şekil ve anlam veren prensiptir.(8) Bu düşündeki sosyologlara göre, "Kültür / Uygarlık", insanın toplum ve doğa ile ilişkisini yorumlama ve değerlendirme sistemidir ve bunlar organik bir bütün oluştururlar.

E.Tylor ve B.Malinowski gibi antropologlar da, insan etkinliğinin her türlü somut tarihsel biçimi, ortaya çıktığı yer ve zamana(tarihe) bakmaksızın "kültürel(uygar)" olarak kabul etmenin bir zorunluluk olduğu görüşündedirler.(9)

Bu bakımdan bazı sosyologlar, insanın yarattığı kültürü tek bir bütün olarak düşünüp, onu "maddi kültür" ve "manevi kültür" diye iki ana kısıma ayırırlar. Kural olarak da, ya kültür sözcüğü yerine geçmek ya da maddi kültürün eşanlamlısı olarak kullanılmak üzere "uygarlık" sözcüğünü kullanmaktan kaçınırlar.(10) Bu yaklaşım üzerinde, kültür ve uygarlığın ayrılık ve birlikteliğinin tarihi ve politik yanın anlatırken tekrar ve ayrıntılı bir şekilde durulacaktır.

İster aynı anlamda kullanılsın, ister farklı anlamlarda kullanılsın ve adı ne olursa olsun "kültür ve uygarlı (kültür ya da uygarlık)" olgusu, toplumsal düzeni sağlayan, toplum yapısını biçimlendiren, insan yaşamını kolaylaştıran maddi ve manevi unsurların bir toplamıdır. Bu nedenle, bu maddi ve manevi unsurları bir bütün içinde birbirinden ayırmadan, birbirine bağlı, biri olmadan diğerinin de olmayacağı bir varlık bütünü olarak görmek gerekir, diye düşünülebilir. Acaba bu düşünce doğru bir yaklaşım mıdır?

Bu konuya devam edeceğiz ve göreceğiz...

cdenizkent

(1) Bozkurt Güvenç, "Kültür mü, Uygarlık mı?", Cumhuriyet Gazetesi, 18 Ararlık 1982
(2) Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, 1990, s.15
(3) M.Hikmet Altuğ, Atatürk'ün Çağrısı, 1990, s.9
(4) Doğan Ergun, Sosyoloji El Kitabı, 1984, s.125
(5) Cevdet Perin, Atatürk Kültür Devrimi, 1981, s.25
(6) Anıl Çeçen, Kültür ve Politika, 1984, s.39
(7) Emre Kongar, Kültür Üzerine, 1989, s. 39
(8) Halil İnalcık, "Türkiye'nin Modernleşmesi", Belleten, Cilt III, No.204 (Kasım 1988), s.985
(9) Vadim Mejuyev, Tarih ve Kültür, 1987, s.91
(10) Burhan Oğuz, Türkiye Halkının Kökenleri, 1976, s.34
 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..