Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Kültüre bakanlar

Kültüre bakanlar
 

Birazdan tanımına da bakınca, ne kadar önemsememiz gereken bir kavram ve kurumsal bir yapı olduğunu daha iyi kavrayacağız, ama maalesef kültür biz de, hiç de öyle önemsenen bir kurum ve kavram olarak algılanmıyor ya da algılanmadı. Nedenlerini araştırdığınızda, aslında her zaman olduğu gibi, o her şeye egemen bürokratik anlayışın, bu kavram ve kurumu da kurulduğu günden beri, kendi inisiyatifi doğrultusunda kullanan bir anlayışta olduğunu göreceksiniz. Tanımına kısaca göz atacağımız kültürün, sonrasında sırasıyla bizdeki tarihsel sürecini ve son olarak da, bir örnekle; sanatçılığının yanı sıra büyükelçilik de yapmış olan Rubens aracılığı ile Batı’daki işleyişine kısaca değinmiş olacağız. Yazının bitiminde ise, iş size kalıyor. Toplumsal niteliğimizi tartışalım o halde…

Genel başlıkları ile kültürün tanımı nedir..? Kültür: belli bir topluluğun, kişiden kişiye veya toplumsal iletişim, etkileşim yoluyla sürdürdüğü ve bireylere kazandırdığı maddi veya zihinsel yaşam tarzı ve dünya görüşü bileşiği, bütünleşmesi olup, varlık nedeni ve sonucu ise çevreye uyarlanma, giderek çevreyi kendi kurumsal amaçları doğrultusunda değiştirme olgusu ve sürecidir…

Geçenlerde Paris’te bir konferans için bulunan bir ilin kültür müdürünün davranışı ile yaratılan infial, aslında yine her zamanki gibi gerçekleri görmek istemeyen ülkemizin fevri davranışları ve paravan serzenişlerinden birisi ya da sonuncusuydu. Umarım bu yazı yayınlanıncaya kadar da, kültür ve sanat yöneticilerinin yeni bir haberi düşmez toplumun yoğun gündem hattına. Dilerseniz, bir müdürün görünümüyle değil de, biraz önce de bahsettiğim gibi Türkiye’nin genel kültür politikasını irdeleyelim…


“Güzel Sanatlar Kurumunun derhal özerk bir yapıya kavuşması gerektiğinin altı çizilmiştir.”

1965 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı içerisinde, Adnan Ötüken’in başına getirildiği Kültür Müsteşarlığı kurulmuş oldu. Kültürün sanat çevrelerince bilinir olduğu bu dönemde halkın geneli de doğal olarak bu oluşumdan dolayı “Kültür” kavramı ile tanışmış oldu. Sanatçı, edebiyatçı ve düşünürün devletten destek alma, arama serüveni ile siyasetçinin sanat, edebiyat ve düşünce alanlarını denetleme arzusu kurulan müsteşarlık çatısı altında buluşturuldu. Bunun yeterli olmadığı görülmüş olmalı ki; 1971 yılında, Nihat Erim Hükümeti döneminde Müsteşarlık, Kültür Bakanlığına dönüştürüldü. Kimin olacağı ve halka teşkilatı sevdirecek, tanıtacak bir isim aranırken, Amerika’da yaşayan ve o tarihlerde Türkiye’de olan Talat Sait Halman getirilir. Fakat çok geçmez üzerinden ve 1972 yılında yeni bir kararla, bir yıl önce kurulan Kültür Bakanlığı görevlerini yeniden Müsteşarlığa devreder. 1973 seçimlerinden CHP-MSP hükümeti çıktıktan sonra 1974 yılında kurum yeniden Bakanlık haline dönüştürülür. Ecevit’in genel başkanlığında ki, hükümet ortağı CHP’nin seçim bildirgesinde;

“insan ve toplum yaşamının manevi alanda da zenginleşmesine ve yüceltilmesine katkıda bulunmak üzere, sanat ve kültür çalışmaları toplumun bütün kesimlerine yayılmalıdır.” Beyanında bulunulmuş ve hatta Güzel Sanatlar Kurumunun derhal özerk bir yapıya kavuşması gerektiğinin altı çizilmiştir. Derken, hükümet değişiklikleri ile 1977 yılında, Kültür Bakanlığı yeniden kapatılarak Milli Eğitim Bakanlığına, yine aynı yıl içerisinde tek başlılığı devam ettirilir. Kültürle politikacıların cebelleşmesi buraya kadar da değildir. Kültür güdümlemesi gerçek amacından saptırılmış ve açılıp kapanan bakanlığı ya da müsteşarlığı ile politikacıların siyasal güçlerinin arttırılacağı yönünde kullanılmaktadır. Gelelim 12 Eylül ihtilalinden sonraya, 1982 yılında ise Kültür Bakanlığı, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı ile birleştirilir. Her ne kadar 1989 yılında tek başına Kültür Bakanlığı kurulmuş olsa da, 29 Nisan 2003 tarihinde kültür yeniden turizmsiz olmamalıdır düşüncesi ile bu adı geçen iki Bakanlık birleştirilmişlerdir.

“Devlet Güzel Sanatlar Müdürlükleri ve Galerilerinin yöneticileri resim ya da heykel sanatı ile ne kadar ilgilidirler.”

Şimdi onca tarihi sıralamaya bakıp, amma da geçmişi varmış diye düşünmeyin, süreci basit bir matematiksel hafıza ile değerlendirdiğinizde eni boyu tam tamına 42 yıl önce Müsteşarlığı kurulmuş ve ara dönemlerini de hesapladığınızda yirmi ya da yirmibeş yıllık bir mazisi olan bir Bakanlık, Kültürün Bakanlığı… Bütün bu tarihleri ve dönemleri araştırdığınızda ise daha üzücü bir gerçekle karşılaşacaksınız, o kadar değişime, çekişmeye, güç gösterisine rağmen birkaç isim dışında da, öyle kültür ve sanatla ilgili olan isimlerin işin içinde olmadığını göreceksiniz. Ki, olsaydı acaba sanat ve kültür hayatımız bugün geldiğimiz bu noktada mı olurdu, yoksa daha bilinçli hazırlanmış bir alt yapı ve genele dağılan bir kabullenişle ülkenin tamamında mı? Kültür Bakanlığı’na bağlı olan İl Kültür Müdürlüklerinden kaçta kaçı politikanın uzağında olan, yalnızca kültürle ilintili isimlerdir acaba? Ya da başka bir soruyla, acaba hemen hemen yine her ilde bulunan Devlet Güzel Sanatlar Müdürlükleri ve Galerilerinin yöneticileri resim ya da heykel sanatı ile ne kadar ilgilidirler. Market işleten bir şahıs, nasıl ki, dükkânını kapatıp doktorluk yapamıyor ise elbette sanatı da yönetmemelidir. Umarım yeni Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay, bütün bu yanlışlıkların düzeltilmesi için gayret edecektir. Yoksa iş öyle Paris’te göze batan bir ya da iki kişi sorunu değildir, geneli görmek belki de başarılamayan ivmeyi de sağlamış olacaktır.

“Rubens, Bir Dahi İşbaşında”

Yukarda sıraladığım sitemlerle tarihsel süreci aralamaya çalışmamın nedeni, bizler günümüzde çorap ve Elazığ usulü tabanına basılan ayakkabı ile uğraşırken, yine olayın vuku bulduğu tarihlerde, Brüksel’de açılan “Rubens, Bir Dahi İşbaşında” adlı sergi ile Rubens’in kültür elçiliği görevini, belki dikkate alırız diye bir isteğimden dolayıdır. Dükün özel görevlisi olarak İspanya’ya gönderilen Rubens, sanatını ve vatandaşlığına geçtiği İtalya’yı İspanya Kraliyet Sarayında tanıtmayı başarmasının yanı sıra etkileyici karizması ile de tanıştığı herkesi etkilemiştir. Günümüz elçilerinin meslekleri ve hayat anlayışları nedir ya da nasıldır bilemem, ama görünen o ki; elçilik dediğimiz iş, aslında başlı başına bir ülkenin öncelikle kültürünü ve diplomasisini başka bir coğrafya da temsil etme görevidir. Durum böyle olunca da bu işi kotaracak en incelikli ve en iyi temsilciler siyasetle ilgilenen sanatçılar olabilir gibi görünüyor. Düşünsenize, Rubens, İspanya Kralına hediye olarak Tiziano ve Raffael imzalı tablolar götürüyor, tekstilimiz güçlüdür, alın size kravat ya da mendil getirdim gibisinden hediyeler değildi bunlar. Eminim bu yazıyı okuyan herkes önemin ve seçimin farkındadır. Ne var ki; uzun deniz yolculuğu sırasında sanat tarihinin bu en önemli tabloları yağmurdan ve rutubetten zarar görmüşlerdi, Rubens, oluşan zararı elden geçirerek çözmüş ve sonucun üzücü olmasını sanatçı yönü sayesinde önlemişti. Yine büyük üstat İspanya Kraliyet Sarayında nüfuzlu isimlerin portrelerini yaparak hem kendi çevresinin genişlemesine hem de temsil ettiği ülkenin yakın ilişkiler kurmasına vesile olmuştu. O dönemlerde, sanatçılara zaman zaman bu tür görevler verilmesi çoğu Avrupa ülkesinin bugünde devam ettirmeye çalıştığı bir gelenek haline gelmiştir. Bu göreve getirilen sanatçı yalnızca Rubens değildi, ama onu diğer bürokrat sanatçılardan ayıran özellik, üstlenmiş olduğu bu önemli görevde onun ilk büyükelçilik görevine getirilen sanatçı olmasıdır. Dükün, onun kişiliği ve sanatını dikkate alarak elçilik ( kültür ataşeliği/elçiliği) görevini yerine getirebilecek isim olduğuna karar verme nedeni ne bir öngörü ne de bir saygıdan ötürüdür, akılcı düşündüğünüz zaman döneminiz, mevkiniz ya da konumunuz nerede olursa olsun bunun gerçekten sanatçılar aracılığı ile yapılmasının daha doğru bir seçim olduğunu anlarsınız.

“Bu görevi başarıyla yerine getirebilecek nitelik ve ehliyette sanatçılarımızın olduğunu da bilmeliyiz.”

Toplumsal niteliğimizi oluşturan Farklı bağlılıklar, farklı çıkar ve özlemler güden gruplar, kültürel yelpazede farklı konumlarda yerlerini alacaktır. Kültürün önerdiği değer ve davranışlara gör "sapkın" ya da rastlantısal sayılacak farklılıklar, yaygınlık kazanma ve süreklilik eğilimleri ölçüsünde birer değişme göstergesi olarak da düşünülebilir. İşte bu düşünce biçiminin şekillendiği dönemde bürokratik görevi üstlenebilecek, politik alt yapılı elçilerin yanı sıra görevlendirilecek sanatçıları da işin içerisine katmak en akıllıca yol görünmektedir. Yazının başında (birinci bölümde) sıraladığım farklı meslek guruplarından insanların nasıl ki, bir şehrin kültür ve sanat hareketliliğini yönetemeyeceği örneğine burada ülkeler arası kültürel/sanatsal ilişkilerde de bu alanın dışından gelen insanların uzmanlık yapamayacağını yinelemek istiyorum. Ve elbette, bu görevi başarıyla yerine getirebilecek nitelik ve ehliyette sanatçılarımızın olduğunu da bilmeliyiz.

 
Toplam blog
: 31
: 895
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Hayattan alıyorum bütün kaynağımı. Sokağı takip ediyorum, insanları gözlemliyorum, kendimi sorguluyo..