Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kültürel yozlaşma

Kültürler arası etkileşim deyince aklımıza gelen şey nedir? ”Dünya üzerinde yaşayan halkların kendi kültürlerini diğer halklara yaymaya çalışırken, kendilerinin de onların kültürlerinden etkilenmesidir” diyenleri duyar gibi oluyorum. Evet kısaca halkların karşılıklı kültür alışverişidir denebilir.

Güçlü olanın, zayıf olana karşı etkileme gücü daha fazla oluyor. Zayıf olan kendine “kendinden ileri” bir model bulup taklit ediyor. Futbolumuzdaki İngiliz, Brezilya ekolleri veya sanayileşmede Alman modeli gibi örnekler verilebilir.

Tarihin çok eski dönemlerinden beri göçebe ve yayılmacı bir politika izleyen Türk Halkı da kültürel etkileşimden nasibini almıştır. Yüzyıllarca üç kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu da birçok zayıf ulus tarafından “örnek alınan, özenilen” durumunda olmuştur.

İletişimin çok büyük bir hızla geliştiği ve evrenselleştiği çağımızda ise kültürel etkileşimler yerine sanayileşmiş ve ekonomik refah seviyesini yakalamış ülkelerin diğer ülkelere kendi kültürlerini basın, yayın, sinema gibi yollarla empoze etme ve benimsetme çabalarından ve bunu başardıklarından söz edebiliriz.

Özellikle TV.nin evlerimizde boy göstermeye başladığı 70’li yıllardan itibaren öncelikle dilimizi yozlaştırmakla işe başladılar. Birçok işyerimiz anlamına bakılmaksızın özenti yabancı kelimelerle isimlendirilirken ( Dolphin Market, Enjoy Cafe vb.) gençlerimiz arasında Türkçe olmayan yeni bir dil yaygınlaşmaya başladı. Bizim “merhaba”, hey naber dostum oldu, Allahaısmarladık ise “Baaayyy”. Çocuklarımıza Selena, Melisa isimleri veriyoruz. Beğendiklerimiz in, beğenmediklerimiz out oldu.

Daha sonra “moda” veya diğer kılıflar altında kıyafetimize el attılar. Bir kesim marjinal giyim diye neredeyse kıyafetsiz dolaşmaya başlarken diğer bir kesim de kendi etkisi altında kaldıkları kültüre bağlı olarak Anadolu’muzun güzelim başörtüsü ve yazmasının yerine Türban denilen garip şeyi bağlamaya başladılar. Bu örtü rahibe örtüsüdür, arap özentisidir dense de dinlemediler.

1980 lerde ekonomi liberalleşti. Serbest ithalat rejimi, serbest fiyat, serbest kur derken piyasalarımız uluslar arası dev şirketlerin ve kartellerin ekonomik işgali altına girdi. Sonra ne mi oldu? Biz sanayi ülkesi olacağız, tarım ülkesi olamayız dedi yöneticilerimiz ve tarımı taban fiyatlarla, girdilerdeki sürekli artışla bitirdiler. Kendi tarlalarında ürettikleri para etmeyen, maliyetini kurtarıp, borcunu dahi ödeyemeyen köylüler tarımdan vazgeçtiler ve “Taşı toprağı altındır. Nasılsa bir ekmekte bize vardır” diyerek büyük şehirlere göç ettiler. Varoş Kültürü de böyle başladı yurdumuzda. Tabii büyük şehirlere göç eden insanların çoğu umduğunu bulamadı. İstediği gibi iş, gelir, yaşam koşulları yoktu. Fakat vitrinlerde çok güzel şeyler vardı. Bazı insanlar çok güzel evlerde yaşıyor çok güzel arabalara biniyor, televizyonlar sürekli zengin insanların eğlence hayatlarını anlatan magazin programları yayınlıyordu. Bu yaşam şartlarının hiç olmazsa bir bölümüne ulaşabilmek için yapılacak bir şeyler olmalıydı.

Bazı kesimlerde “hızlı zengin olabilme” uğruna “bazı ahlaki değerler bir süre beklese de olur” düşüncesi gelişti. Paraya biraz daha çabuk ulaşmak için kimi batık banker, kimi demir koymadan apartman diken müteahhit oldu. Bazısı toz satarken, kiminin kendinden başka satacak şeyi yoktu. Paraya ulaş da nasıl ulaşırsan ulaş felsefesi egemen oldu. Kirli para, temiz para yoktur, para paradır diyordu bu insanlar. Şehirlerimizde suç oranlarının hızla artması, hırsızlık ve kapkaç olayları, uyuşturucu ve alkol bağımlılık yaşlarının küçülmesi, fuhuşun ülke genelinde çığ gibi büyümesinin temel nedeni de işte bu kültür yozlaşması bence.

Kurtuluş savaşından önce Büyük Önder Mustafa Kemal direniş ve ulusal kurtuluş için hazırlıklar yaparken, zamanın sözde aydınlarından bazıları en kolay ve garanti kurtuluşu Amerikan veya İngiltere mandasına girmekte görüyorlar ve bunu alenen dillendiriyorlardı. Yani “sömürge olalım” istiyorlardı. Atatürk ve arkadaşları böyle bir fikre şiddetle karşı çıktılar. İmkansızlıklar ve yokluklar içinde topyekün bir kurtuluş mücadelesine girişildi. Vatan bu şekilde kurtarıldı ve pırıl pırıl bir Cumhuriyet rejimi kuruldu. Atatürk’ün deyişiyle “insana layık olan bir yönetim şekli” idi.

Değerli arkadaşlar, şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünme zamanıdır artık. Bunca zahmetle kurulmuş vatanımızın her santimetrekaresinde şehitlerimizin kanı vardır. Emperyalist ülkelerin çıkarları uğruna hala şehitlerimizin kanı bu topraklara akmaya devam ederken vatanımızın “askersiz bir işgal altında yok olması” na dur diyebilmemiz gerekiyor. Kültürel erezyona dur diyelim lütfen.

Şimdi herkes kendine şu soruyu sorsun lütfen: Ben kültürel erezyonun ne kadarına maruz kaldım? Bunu test edebilmenin yolunu mu soruyorsunuz? O da basit. Bugün bayram. 12 gün sonra da yılbaşı. Bayramlar dini günler olduğu kadar bizim kültürel birer değerimiz. Bayram ve yılbaşı için yaptığınız ve yapacağınız hazırlıkları, kutlamaları kıyaslayın bakalım.

Bayram tatilini “ Tatlı siparişi ver, şeker al, aileye giysi al” veya “birkaç günlük tatil fırsatı çekemem evde kalıp bayram trafiğini” olarak mı görüyorsunuz? Bayramda ziyaretinize gelecek çocuklara hiç balon vermeyi, bir mendil vermeyi düşündünüz mü?

Bizimle hiç alakası olmayan yılbaşı için ( Tek alakamız bir yılı sağlıkla bitirmek ) yaptığınız, yapacağınız hazırlıkları bir gözden geçirin bakalım. Hindi hazır mı, süslenmiş çam, evinizde elektrikli süsler, çam ağacınız, birbirinize verilecek hediyeler, Noel baba kıyafeti, kırmızı iç çamaşırları, sabaha kadar yetecek içki stoğu, her türlü şans oyunu materyali??????

Yılbaşı kutlanmasın mı yani? sorusunu duyar gibi oluyorum. Bir yılı mutlu, sağlıklı ve huzurlu bitirip yeni bir yılı kucaklarken elbette eğlenebilirsiniz, ailenizle güzel bir akşam geçirebilirsiniz. Fakat bize empoze edildiği gibi hindi keserek, çam ağacı süsleyerek, kırmızı kıyafetler giyerek, çam ağacına hediyeler bağlayarak değil. Bizim kültürümüzde eğlenmek nasılsa öyle yapmalısınız bunu. İster rakı açar ailenizle oynarsınız, ister iki rekat şükür namazı kılarsınız.. İster tüm gece televizyon izler, ister sevdiklerinizle, konu komşunuzla, akrabalarınızla oturur sohbet edersiniz. O da sizin tercihinize kalmış..

Bayram için yaptığınız hazırlıkla, yılbaşı (christmas) için yaptığınız hazırlıkları kıyaslayın bakalım. Hangisi bizim bayramımız? Hangisine gereken özeni göstermişsiniz ve siz kültürel işgalin ne kadarına maruz kalmışsınız???

Cevabınız hiç veya çok az ise lütfen böyle kalın ve çevrenize de örnek teşkil edin. Sizin gibi düşünenlerin sayısını çoğaltmaya gayret edin. Durum daha umutsuzsa ülke sömürgeleşmeden LÜTFEN BU DURUMA BİR DUR DİYELİM. Kültürümüzü koruyalım.

LÜTFEN… ŞİMDİ…

 
Toplam blog
: 11
: 1597
Kayıt tarihi
: 17.12.07
 
 

Çok sevdiğim askerlik mesleğinden 25 yıllık hizmet sonrası 2007 yılında kendi isteğimle emekliye ..