Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '08

 
Kategori
Futbol
 

Kulüp yönetiminde FC Basel örneği

Kulüp yönetiminde FC Basel örneği
 

FC Basel son yıllarda giderek dikkat çeken bir büyüme trendi içine girdi


Futbola ara verdiğimiz yaz ayları, aslında Joga Bonito'yu iyice özlememiz ve kitleleri peşinden sürükleyen bu oyun hakkında sakin kafayla düşünmemiz adına yararlı oluyor. Liglerin başlayıp, Avrupa mücadelesinin şiddetlendiği kupa maçlarının hafta arasında gündemi meşgul etmeye başladığı günlerin tatlı futbol telaşında gözden kaçan pek çok olgu bu sakin yaz günlerinde zihinlerde daha sağlıklı değerlendirilebiliyor. Tıpkı geçtiğimiz günlerde basında yer alan “Eren Derdiyok Premier League'e doğru” başlıklı haberler gibi...

Şu sıralar hem Arsenal'in hem de Newcastle United'ın yakın markaja aldığı bu genç yetenek için Kevin Keegan'ın 6 milyon pound gibi ciddi bir ödeme yapmaya hazır olduğunu açıklaması herhalde en çok bu futbolcuyu 2006 yılında bedelsiz olarak kadrosuna katan Basel yöneticilerini mutlu etmiştir. 2006 Temmuz'unda Old Boys ekibinden FC Basel'in ikinci takımına gelen Eren, güçlü fiziği ve usta vuruşlarıyla hemen kendisini kabul ettirdi ve İsviçre Milli Takımı'na kadar yükseldi. Kulüp yöneticilerimizin ah'lar vah'lar arasında hayıflanarak izlediği 1988 doğumlu genç golcünün bugüne kadar çizmiş olduğu gelişim grafiğini devam ettirmesi halinde, dünyanın sayılı forvetleri arasına ismini yazdırması da olası. Bu şüphesiz Eren'in futboldaki başarısı kadar FC Basel kulübünün yöneticilik başarısına da işaret ediyor. Zaten 2004'te 1 milyon 300 bin Euro bedelle aldıkları Matias Emilio Delgado'yu iki sezon sonra yaklaşık 4 katı fiyata Beşiktaş'a bin dereden su getirerek satmalarıyla da kendilerini kara kaplıya yazmıştık.

İsviçre ekibinin son yıllardaki yönetim stratejisi gerçekten ilginç. Örneğin geçen yıl altyapıdan yukarıya verdikleri de dahil kadrosuna 18 isim katıp, takımdaki 16 futbolcuyu da satan ya da gönderen Basel tüm bu hareketlerden yaklaşık 11 milyon Euro kar etmiş. Bu nasıl olmuş derseniz; geçen sezon İsviçre ekibinin aldığı en pahalı oyuncunun 1.5 milyon Euro ödedikleri Streller olduğunu buna karşılık Felipe Caicedo'yu 7 milyon Euro'ya Manchester City'e, Mladen Petric'i 3.5 milyon Euro'ya B.Dortmund'a ve Ivan Rakitic'i 3 milyon Euro'ya Schalke'ye sattığını belirtmek gerekiyor. Kronolojik bir değerlendirme yaparak şunu da söyleyebiliriz; Basel 2004'te 1 milyon 300 bin Euro ödediği Matias Delgado'yu 2006'da Beşiktaş'a satarak 3.7 milyon Euro kar etti. O sezon oyun kurucu boşluğunu altyapısına 10 yaşındayken kattığı Ivan Rakitic ile doldurdu. Rakitic performansıyla Bundesliga'ya göz kırpınca bu kez genç Hırvat'ı 3 milyon Euro'ya Schalke'ye vererek sadece bu mevkiden 2 sezonda yaklaşık 7 milyon Euro kazandı. “Aslolan sportif başarıdır, kulüpler ticarethane değildir.” diyebilirsiniz ama son beş sezonda FC Basel'in liginde 3 şampiyonluk ve 2 ikincilik yaşadığını da göz önünde bulundurmalısınız. Üstüne üstlük İsviçre ekibinin son yıllarda Avrupa Kupalarındaki silkinişi de cabası. Yeni sezon için yaptıkları göze batan transferlerden biri River Plate'den aldıkları, İtalyan pasaportuna da sahip olan 23 yaşındaki golcü Federico Almerares. Birkaç sezon sonra onu da büyük takımlarda izleme ihtimalimiz olabilir, o yüzden şimdiden zihnimizde bir yerlere not etmekte fayda var.

Uzun zamandan beri Avrupa futbol piyasasının transfer ayağına hakim olan iki baskın görüş var. Bunlardan birincisi sağlıklı bir “scout” sistemini oturtarak yetenekli futbolcuları genç yaşlarda ve daha ekonomik bedellerle kulübe kazandırmak, diğeri ise izlemeye ve değerlendirmeye gerek dahi olmayan parlak background'a sahip yıldızları transfer edip risk almamak. Bu yöntemlerden herhangi birini ya da her ikisini birden benimseyen kulüplerin olduğunu biliyoruz.

İşin Turkcell Süper Lig boyutuna bakarsak tablo hiç de parlak değil. Bilhassa ligimizde yabancı oyuncu sayısının yıllar içinde kademeli olarak artışından sonra kulüplerimizin transfer dönemlerinde bolca “karavana” attıklarına şahit oluyoruz. Ligimizdeki genel işleyiş, yabancı futbolculara hem gelirken hem de giderken para ödenmesi yönünde. Bu da zararın katlanması demek. Ya kendi gençlerimiz? Onlara önem veriyor muyuz? Biraz Galatasaray, biraz Beşiktaş. Bireysel olarak da Samet Aybaba ile Ersun Yanal'ın isimleri sayılabilir. Oysa gerek yurt içinde gerek yurt dışında ümit vaad eden o kadar çok yetenek var ki! Oturdukları koltukta Eren için dövünen sevgili yöneticilerimize “Acaba tanıyorlar mı?” merakıyla birkaç isim saymak isterim: Gökhan Töre, Nurettin Kayaoğlu, Kamil Tevfik ve Engin Bekdemir. “Bunlar da kim?” derseniz doğal karşılarım çünkü bu isimleri asıl tanıması gerekenler kulüp yöneticilerimiz. Saydığım bu isimler U-17 Milli Takımımızda forma giyen gençlerin isimleri. Gökhan Leverkusen'in, Nurettin Schalke'nin, Kamil Millwall'ın, Engin de PSV'nin oyuncusu. Tıpkı bir zamanlar Abdullah Avcı yönetiminde U-17 Milli Takımıyla fırtına gibi esen Caner Erkin, Deniz Yılmaz, Nuri Şahin ağabeyleri gibi onlarda milli formayla ter döküyorlar.

Geçenlerde Deniz Yılmaz için Alman basınında “Bayern'in ve Alman futbolunun yeni yıldızı” ifadesi kullanıldı. Beşiktaş'ın hem Caner'i hem Nuri'yi almak için ne kadar çok çabaladığını ama başaramadığını hatırlayın lütfen. Sizce neden? Cevap basit, atı alan Üsküdar'ı geçmeden Salacak'ta yakalamak gerekiyor da ondan. Bu da neresinden bakarsanız bakın vizyon ve yönetim becerisi gerektiriyor.
 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..