Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '11

 
Kategori
Deneme
 

Kum ağacı

Kum ağacı
 

kum ağacı


Zaman yavaşça kapılarını açar. Paralel yaşama açılan dev kapılar gibi kocaman kapılar. Çift katlı ve enine kilometrelerce kalınlıkta. Bana anlattıklarından fazlasının görünmediği bir boşluk çıkar karşıma. Gözlerini geçtikten az sonra kendi kendine konuşan çocuğun yanında bekleyen, beni hissetmeyen ellerinden fazlası olamaz. 

İçine kapanık çocuklar derinlikleriyle konuşurlar… 

Zaman kum ağacının altında ve tüm kararlılığı ile bekler… Gözlerini kapatıp açma mesafesi kadar ya da saniyenin milyonda biri kadar ya da bir ömür kadar. 

Zaman biran durmayı düşünür ben seni düşündüğümde. Seni hatırladığım kadarı yetmez ama yetinirim. Seni düşündüğümde zaman biran kar yağacakmış gibi titrer. Anlatılanları şekillendirmeye çalışırım. Bir yarın yaratmaya çalışırım, ta ki bugünümü kaybedene kadar. 

Kum ağacı, olmayan güneşin olmayan ışıklarını arkasına almaya başladığında ve ben gökyüzünün derinliklerine bir yere gömdüğüm umudumu bulmaya çalışırken, karşıdan gelen sesleri duyduğumu zannedip çığlık çığlığa karşılık vermeye çalışırım. 

Sesim çıkmaz, benim sesim hiç çıkmazdı. Nehirlerin köprüye dönüştüğü ve altından akan gözyaşlarının geceye sımsıkı sarıldığı ve hiç bırakmadığı dakikalar dışında. 

Kum ağacının dallar kimsesiz caddelerin kalabalığına karışır. Kelime renginde yapraklar dökülür dallarından, dilin söyleyemediği kelimeler gibi sağa sola saçılır. İkimiz bir oluruz ama birimiz ikimiz olamayız. Söylediğim her kelime camdan kürelere dönüşür. Bilinmez belki de bu yüzden sesim çıkmaz benim. Bir gün duyulmak için saklanır kelimelerim. Kum ağacının yaprakları dökülür üstüne. Yukarıdan aşağı doğru dökülen yapraklar hiçbir zaman ezilemez. 

Çürümüş ayaklarımın altında dolaşan kimsesiz caddenin kalabalığı. Gökyüzü diye gördüğüm gözlerinin okyanus kokusundaki parlaklığı, umut diye sarıldığım doğmamış çocukların yalnızlığı. Sert rüzgârlara karşı koyamayan ise kum ağacının dalları. Kum ağacı ölüyor, benimde çok vaktim kalmadı. Ellerim kum ağacının dalları gibi. Hafif bir esintiyle gökyüzüne doğru süzülüyor kum taneleri ve kelime renginde kayboluyor. 

Geriye kalan zamanın dışındaki diğer zamanın ninni sakinliğindeki esintisi. 

 
Toplam blog
: 13
: 910
Kayıt tarihi
: 10.12.10
 
 

1978 doğumluyum. Ege Üniversitesi Makine mezunuyum. İstanbul'da yaşıyorum. Bilgi teknolojileri yönet..