Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '10

 
Kategori
Deneme
 

Kum Saatindeki Yalnızlıklar

Bir insan, bir yalnızlık demek. Yanlış! Bir insanda binlerce yalnızlık var (Bir kum saatinin içindeki binlerce yalnız kum tanesi gibi). Her gün, her saat artan cinsten; diğer insanlara temas ettikçe çoğalan. Çocukken yalnız değildik, büyüdükçe yalnızlaştık; büyüdü yalnızlığımız ve biz, içinde kaybolduk. Etrafımızdaki insanlar, sahte yüzler, sahte duygular, sahte yaşanmışlıklar arttıkça, bizim de yalnızlığımız arttı. Kendi derinliklerimize çekildik. O kadar çekildik ki artık hiçbir el yetişmiyor, kendimizi çektiğimiz o derin mesafeye.

Kendi kuyumuzu kendimiz kazdık (Ama kazmamız gerekiyordu!). Bu dünyada kimse kendini gün ışığında göstermiyor. Herkes kendi kuyusunun içinde yaşıyor, kuyusundan çıkar çıkmaz da sisli, puslu bir havanın içinde kaybettiriyor kendini. Kimseyi göremiyorsunuz tam anlamıyla, tepeden tırnağa. Yaşarken de bir kuyunun içindesiniz, öldükten sonra da.

Herkes kendi benliğinde, kendi sürgününü yaşamakla meşgul. Bazısı kendi sürgününde koşulların diğerlerininkinden iyi olduğu konusunda sevinçli, övünmekte(mutluluk!). Ne fark eder ki; bir sürgün değil mi sonuçta…

Yalnızdık, bilinçleştikçe yalnızlaştık. Bir kumsaldaki kum taneleri gibi yalnızdık, milyarlarca yalnızlık! Birisi gelip üstümüze basana kadar varlığımızı hissetmedik, üstümüze basılınca ise daha aşağılara gömüldük. Bir kumsaldaki en mutlu kum tanesi olmayı düşledik. Sonra bir kum saatinin içine tıkılmış halde bulduk kendimizi. Zamanla sınırlandık(Zamanla anlayacaktık bunu ama anlayınca zamanı geçmişti). Tepetaklak olduk, bir el sürekli değiştiriyordu yönümüzü. Ama hep aynı kabın içindeydik ve süreyle sınırlıydık. Küçük bir boğumun içinden geçtikçe sevindik, zamanı yakaladığımızı sandık. Yanıldık, sadece yönümüz değişiyordu(güzergâhı değişmeyen yönümüz). Değişmeyen bir kum saatinin sınırları içindeki süreli yolculuğumuzdu. Kimi baş aşağı bir yerlere, bir şeylere yuvarlanıyorduk; kimi diğer binlercesiyle beraber ne olduğunu anlamadan boşlukta yan yana, üst üste “zamanı” geçiriyorduk. Ta ki, o el bizi çevirip durmayı bırakana kadar. Üstümüzdeki elin çekilmesi, zamanın bitmesi ve süreyle sınırlı yalnızlığımızdan süresiz, sınırsız yalnızlığımıza geçiş yapmamız anlamına geliyordu.

Bir insan, bir yalnızlık demek. Yanlış! Bir insanda binlerce yalnızlık var (Bir kum saatinin içindeki binlerce yalnız kum tanesi gibi)…

 
Toplam blog
: 32
: 1264
Kayıt tarihi
: 31.07.06
 
 

1979 yılında doğmuşum, kuzey yarım kürede Doğu Karadeniz denilen bölgede merhaba demişim dünyaya...