Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '08

 
Kategori
Deneme
 

Kum

Kum
 

‘En sadık dostun benim’ derdi SU!

Çöl fırtınasında mahkumken bulut bulut gelirdi gözlerime. Bedenimdeki alevi söndürmek için atlardı yükseklerden, bilmezdim esaretime ağladığını. Soğuk dursa da, yandığım için yanardı.

Dikenlerin gölgesi belirdikçe, bilirdim ki akrep zehrini akıtırdı geçmeyen vakitlere. Zehirlerdi de bir türlü ölmezdi gün. Renkler belirirdi üzerimde kızıl-kıyamet. Buharlaşırdı ufuk, beklerdim milyonlarca suretimle..beklerdim de, giderdi damlalar.

‘En sadık dostun benim’ derdi SU!

Ne zaman heybetli bir kayanın altında can çekişsem, can suyum olurdu mavisi. Zifiri anlarda onca şey vardı fısıldaştığımız, deniz bile duymazdı. Kuduz dalgalar gelirdi yatağıma, salyasını bırakırdı, ses çıkarmazdım. Geceden başka kim görmüştü ki?

Şefkatimi bilip, yüz sürerdi küçük çakıl taşları, oynaşırdık rüzgar da aramıza katıldığında. Aşağı, yukarı öfkeyle dolaşırlardı, kıskançlıktan kıpkırmızı kesilen karıncalar.

Serilirdi sıcağıma yarı çıplak bedenler, batardı parmakları kazıdıkça sahte sevdaları. Onlar sevdalandıkça, canım yanardı. Can havliyle yarama tuzunu basardı.

‘En sadık dostun benim’ derdi SU!

Terkedilmişler gelirdi arka bahçeme, kırık anıları arasında kirpiklerine saplanırdı boşlukta asılı fotoğraflar. Gümüş tozları saklardı gece, ağladıkça aşık, gözlerine serperdi yıldızları. Damla damla yığılırdı kırık kalpler, ben onları saklardım, yıldız yağmurları benim yalnızlığımı.

En sadık dostum sensin de SU, en çok aşığın benim. Ne kadar dolarsan dol bedenime kana kana içerim yine de susarım.

Güldü Rüzgar... Su senin dostun olamaz kum diyerek.

‘En sadık dostun benim’ dedi!

Sen değil misin ki gölgesi bile alevli, vahada kızıl açan çiçek? Esmez miyim üstünden, vermez miyim serinliğimi? Kavuşturmaz mıyız dağılmış tanelerini? Sen yorulmadan ellerimle taşımaz mıyım seni bir uçtan bir uca. Kervanlar geçerken, ezmesinler diye seni tozu dumana katmaz mıyım?

‘En sadık dostun benim’ dedi, Rüzgar!

Hırçın dalgaların tuzuna bulanmayasın diye çekip götürmez miyim seni pembe çiçekli dikenlerin gölgesine. İstediğin yere var diye bırakmaz mıyım seni saçlarımdan?

Islak ıslak düşmesin diye bedenler, kaçırmaz mıyım güneşin sıcağını? Taşlarla katılaşmasın diye yüreğin seni almaz mıyım aralarından? Hadi bin sırtıma da yayıl sere serpe.

En sadık dostum sensin de Rüzgar, en çok hayranın benim. Ne kadar esersen es uzaklara, döne döne izinden gelirim.

Haykırdı ateş kırmızı kelimelerle... Ne su, ne rüzgar gerek sana. Ben yeterim!

Üşümeyesin diye güneşi serdim mavilere. Karanlıkta kalma diye böceklere yükledim kıvılcımlarımı. Düştüğüm bir avuç kalbin güneş çiçeklerini serptim şafak vakti üzerine. Kim baksa karşı kıyıdan gördü ateşini. Ben gibi ol diye kavurdum seni. Ben ne kadar sıcaksam sen o kadar kızgınsın, ne kadar soğuksam o kadar solgun tenin, bilmez misin?

Susadım, estim, yandım! kül rengi sabahlarda düşündüm yağmur ormanlarını. Yeşil açan toprak olmak istedim. Küstü dostunum diyenler.

Bir ağızdan haykırdılar, salyalı, alev alev fırtınayla: İnsanlar bırakır mı toprakları? Yeşerdikçe hayalleri, hayatı kuma döner toprağın.

Sere serpe savrulursun, ya bir cam olursun ya da cam içinde tüketirsin zamanı. Kum kum dağılırsın.

Gümüş bir ayna karşısında kendime bakıyorum. Ne kadar da zenginmiş ismim oysa ne kadar çıplak görünür cismim.
Ben ki kum prensesi. Ayaklarım kızgın, gözlerim yaşlı, saçlarım dağınık. Bakışlarımın yeşil olmasını öyle isterdim ki.

Sen ki insanoğlu, Ayağının altında ki kum tanesinin bilir misin nasıldır sesi?

Duymak için dinlemek gerekir, dinlediğini anlamak içinse bilmek gerek doğanın dilini.

 
Toplam blog
: 88
: 392
Kayıt tarihi
: 13.11.07
 
 

Nisan -1970 İstanbul doğumlu. Genç Kuşak Aktüel dergisi genel yayın koordinatörü. Haftalık yayımı..