Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '10

 
Kategori
İnançlar
 

Kur'an rehberliğinde dünya barışı mümkün mü?

Kur'an rehberliğinde dünya barışı mümkün mü?
 

Globalizm değil, global barış


Okyanusta damla küçük bir şeydir. Ama bütün okyanusları oluşturan bir araya gelen yağmur damlalarıdır.

Bir hücre de minik bir şeydir. Ama trilyonlarcası bir araya gelerek bizi ve diğer canlıları oluşturur.

Atom hücreden bile çok daha küçük bir şeydir. Atomlar, minicik hücreleri de, kocaman gezegenleri de oluştururlar.

Yani büyük dediğimiz gerçekte küçüklerin toplamı ve birliğidir. Önemli olan belli bir hedef ve amaç için bir araya gelmektir.

Toplumlardaki büyükleri büyük yapan da, küçük insanların gücü, desteği, isteğidir:

Zamanında Firavun diye adlandırılanlar vardı. Gerçekte herkes gibi, sadece birer ölümlü insandılar. Ama milyonlar onlara taptı, köle oldu, ölümüne çalışıp piramitler yaptı. O bir kişi(ler) firavun oldu. Sonra öldü, kölelerinin ve işçilerinin olduğu yere, hatta büyük olasılıkla, çok daha kötüsü olan yere gitti.

Krallar, padişahlar, beyler, soylular vardı. Çoğu, babalarından egemenlik devraldılar. Milyonlar onlara hizmet ettiler. Kendilerine ve birbirlerine unvanlar yakıştıran bu insanlar, güçsüzün, yoksul halkın sırtından, talanla geçindiler.

Hatta hem padişah, hem halife olanlar vardı. Kur’an’a göre yönetici seçilmeliydi. Allah ile kul arasında aracı, kutsal insan da yoktu. Ama milyonlar onlara hizmet ettiler, kutsadılar. Ama bir gün ayıldılar. Başlarından attılar. Kendi yöneticilerini kendileri seçmeye başladılar.

Papalar vardı. Din adamıydılar. Ama kendilerini Allah’ın dünyadaki vekili, yanılmaz ilan ettiler. Allah’ın adını kullanarak zulümler yaptılar, insanları öldürdüler, soyup soğana çevirdiler. Kendi akılları almadıysa veya önceki yorumları düzeltmek zorunda kalacakları için bilimi reddettiler. Din ve bilim birbirinden koptu. Milyonlar ses çıkarmadı. Çoğunluk ezildikçe, onlar güçlendi, sonra bir gün geldi, insanlar “yeter!” dediler ve onları başlarından attılar. Şimdi, çoğu ateist oldu. İnananların (!) bir kısmı ise, onlardan Allah’tan eşcinsel evlilikler için izin almalarını talep ediyor. Eskinin insanları dinden çıkarabilen, aforoz edebilen (!) din adamları şimdi “Kendi şaşkınlıkları içinde bocalayıp duruyor”lar.

Hz. Muhammet’ten sonra, kutsal insanlar olarak değil, insanlara yönetici olsun diye, önceki yönetici olan Hz. Peygamber’in yerine gelen halifeler vardı. Seçilmişlerdi. Sonra Muaviye geldi. Kur’an’a aykırı olarak saltanatı kurdu. İslam dininin Peygamber’inin akrabalarını, torunlarını, ilk inananları öldürttü. Yetmedi, camilerde onlara lanetler okuttu. Müslümanlar bölündü, hâlâ birbirini öldürüyor. Ona, Hz. Muaviye diyenler de var.

Kur’an dışı olarak açtığı yoldan, kendini dindar ilan eden veya öyle olduğunu zanneden, ama şeytanın izinden giden, “kendisinin hala hidayet üzere olduğunu zanneden” , padişahlar, şahlar, halifeler, şeriat adı verilen Kur’an dışı vahşet, dehşet ve cehalet yönetimleri çıktı. Barış dininin adı terörle anılmaya başlandı.

Bütün dinlerden insanları bir araya getirmek için gönderilmiş son din, değil hoşgörülü olmak, diğer peygamber bağlıları olan insanları da Kur’an rehberliğinde bir araya getirmek, Müslümanları bile şeyhe, tarikata, kılık kıyafete göre böler, düşman haline getirir, şiddet sergiler oldu. İslam âlimlerinden çoğu dindar geçinen yöneticilerin kâtibi oldular; onların istedikleri konularda ağızlarını eğip bükerek İslam’a aykırı fetvalar çıkarttılar. Onlar da eski âlimlerin dediklerini değişmez kabul edip, “eskimez kitap” Kur’an’ı kendi düşük bilgi seviyeleri ile dondurdular. İnsanlar şeyhler, evliyalar, kerametler, mucizeler, hurafeler, Kur’an’a karşı hadisler icat ettiler. Din üzerinden ticaret, siyaset, riya, dolandırıcılık, kamu malına tecavüz, devlet kesesinden zengin olma ve adam kayırma yüzünden pek çok insan dinden soğudu. İnancına şirk karışmamış olanların çoğu bunlarla karıştırılmamak için inançlarını gizlemeye başladılar. Bir kısmı ise manzaraya bakıp, “din buysa ben inanmıyorum” diyerek dinleri tümden reddetmeyi seçtiler.

“Allah’ın yarattıklarında ve düzeninde değişme yoktur.” İslam dünyası şeriat adı verilen şiddetten ve yolsuzluktan vazgeçmezse başlarına gelen Katolik kilisesinin başına gelenden farklı olmayacaktır. Onların İslam’a verdikleri zarar ve kazandıkları vebal, kâfir ilan ettiklerinin, gerçek ateistlerin verebileceği zarardan çok daha fazladır. Onların şirk, nifak, fitne, cinayet konusunda kafa yormaları, kendilerine çeki düzen vermeleri hem kendileri, hem de tüm insanlık için hayırlı olacaktır. Ama sonuçta, onlar da günü gelince, ya defterleri dürülüp kenara kaldırılacaklar, ya da tövbe edip hallerini düzeltenlerden olacaklar, bu düzen ilelebet sürmeyecektir.

Derken, iletişim, ulaşım kolaylaşınca, Dünya küçülmeye başladı. Globalizm, küresel ekonomi dönemi başladı. Sınırlar kalkacak, herkes zengin olacak dendi. Firmalar farklı ülkelerde yatırımlar yapmaya başladılar. Sözüm ona özel teşebbüstü. Devletler ticaretin dışında kalacaktı. Bu kandırmaca ile büyük firmalar, yandaş tacirler, ulus devletlerin birikimlerini, halkın mallarını ucuza kapattılar. İş kurma, işyeri oluşturma gerekçesi ile devletlerden bedava toprak, destek vs. aldılar. Bedavadan firma sahibi oldular. Hükümetler firmaların pazarlamacıları oldular. Bu firmalar kazançlarına kazanç kattılar. Çoğu sonra işyerlerini kapatıp, kârlarını ceplerine koyup, işçileri sokakta bırakıp, daha kârlı gördükleri başka yerlere gittiler. Daha küçük firmalar, büyüklerin içinde eridikçe, işsizlik daha arttı. Artık birkaç küçük ulus devletin toplam gücüne eşit zenginlikte dev firmalar var.

Devir, milyarların yeni efendileri, yeni firavunlar, padişahlar olan uluslar arası firmalara kulluk devri…

Bu dönemde zengin yoksul farkı uçurum halini aldı. Avrupa’nın güçlü devletlerinde bile yoksulluk, yardım kuyrukları uzamaya başladı.

Devletler artık GDO, silah, enerji vd. firmalar tarafından teslim alınmaya başlandı. Büyüyen firmalar, sektör lobileri ve devlet yönetimine giren uluslararası firma çalışanları tarafından hükümetler üzerinde baskı kurarak istediği yasayı veya yasağı çıkarttırma, istenen malı, ürünü zorla devlete satma aşamasına geldi.

(Türkiye’de de GDO ithalatına izin verilmiştir. Dindar geçinenlerin gözünde, “Allah’ın yarattığını değiştirmenin”, “temizi pise değişmenin”, “ekini ve nesli yok etmenin”, milyon yıl saklanması gereken, en gelişmiş ülkelerde bile ne yapılacağı henüz bilinemeyen, nükleer çöpler üretmenin saç teli kadar kıymetinin olmaması insanlık adına da, dindarlık adına da gerçekten düşündürücüdür.)

Sorun dünya çapında oluğu için çözüm de artık küresel olmak durumundadır.

Çözüm için bir veya birkaç devletin değil, insanlığın eski anlayışlarını terk etmesi gerekir. Sermayenin doyup iyiliğe ve barışa hizmet etmesi beklenemez. Sermaye vefa, merhamet duygusu olan bir canlı değil, bir sistemdir. Kâr ettikçe daha çok kazanmak, daha çok büyümek ister. Bunun üst sınırı yoktur.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..