Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '07

 
Kategori
Siyaset
 

Kura mı, uluslararası siyaset kıskacı mı?

Kura mı, uluslararası siyaset kıskacı mı?
 

Tesadüfün bu kadarına da pes doğrusu…

Malum, 2010 yılında yapılacak FİFA Dünya Kupası grup eleme kuraları geçen hafta çekildi. Grubumuzda yer alan ülkeler İspanya, Belçika, Ermenistan, Estonya ve Bosna-Hersek olarak belirlendi. Hem yerel ve uluslararası siyasete ilgi duyan hem de -her ortalama Türk erkek vatandaşı gibi- futbol ile de oldukça ilgili biri olarak rakiplerimizi öğrenince önce kulaklarıma, gözlerime inanamadım... Sonrasında da zihnimi sizlerle de paylaşmak istediğim ilginç çağrışımların ardışık etkisinden kurtaramadım.

Sanki tarihte “Osmanlı’yı parçalayan kadın” olarak nam salan Gertrude Bell’in benzer zeka, kıvraklık ve misyoner edasıyla günümüzdeki hayaleti olmaya aday Condoleezza Rice hanımefendi (ABD) ile, temiz yüzlü masal anlatıcısı Oli Rehn beyefendi (AB) el ele vermiş, adeta laik ve demokratik Cumhuriyetimize yakın gelecekte vermek istedikleri siyasi modele örnek teşkil edecek (ve / veya hasmane tavırlar sergileyen ) ülkeleri bir sihirbaz kıvraklığı ile torbalardan çıkararak yan yana dizivermişler...

Nasıl mı? Gelin birlikte kısaca bir göz atalım:

Gruptaki futbol gücü, futbol geçmişi ve muhteşem ligi ile en önemli rakibimiz olan, günümüzde turizmin, boğa güreşlerinin, flamenkonun, demokrasinin ve bol AB fonlarının aydınlattığı, geçmişte ise merkantilizmin ve maalesef faşizmin önemli kalesi İspanya. Bask bölgesinde yıllardır ayrılıkçı ETA terörü ile mücadele eden, Katalan bölgesine kısmi özerklik tanıyan bu ülke, gerek terör örgütü ile kurduğu diyalog ve vardığı uzlaşma ile gerekse özerklik uygulaması ile özellikle ülkemizdeki -son anayasa tartışmaları çerçevesinde- sıkça gündeme getirilen bir ülke... Bu bağlamda da adeta kulaklara ilk küpe!..

Gruptaki diğer önemli rakibimiz Belçika. Bu ülke, bilindiği üzere Flaman ve Wallon denilen iki ana etnik grubun bir araya gelerek oluşturduğu konfederatif devlet yapısıyla öteden beri uluslararası devletler hukukunda başarılı bir örnek olarak dile getirilmiş bir ülke. Sömürgeci geçmişin ebedi kazanımları ( Bu konuda elim bir örnek olarak Kongo tarihi ibret vericidir ), üretime ve ticarete son derece elverişli coğrafi konumu ve AB desteğinin verdiği göz kamaştırıcı yakın tarih sonrası, yeni küresel düzen çerçevesinde bu üç alanda birden ivme kaybı yaşayan bir ülke Belçika. Hatta artık Flamanlar ve Wallonlar arasında siyasi ayrılık şarkılarının bile yüksek dozda çalındığı ve dinlendiği bir ülke. İç siyaset dünyamızda 2002 seçimleri esnasında büyük bir bilgi eksikliğiyle önce Kıbrıs için model olarak seslendirilen, ”Annan Planı”nın Kıbrıs Rum kayalıklarına çarpıp da ağır yaralı bir halde sahile çekilmesine aldırılmaksızın -bazı malum çevrelerce- bu kez ülkemiz için siyasi bir model olarak dillendirilen bir ülke bu ülke Belçika. Adeta kulaklara ikinci bir küpe!..

Gruptaki üçüncü rakibimiz Ermenistan, futbol gücü açısından pek de “has” olmayan fakat bir dönem Osmanlı bünyesinde “millet-i sadıka” (“milletlerin en makbulü) diye anılan insanların bugünkü ülkesi. Diğer taraftan ise; hepimizi derinden üzen bir tarzda, ABD ve Fransa ağırlıklı Ermeni diasporasının haksız ve hukuki açıdan da dayanaksız bir şekilde 1915 yılında yaşanan bazı trajik çatışmaların mazide kalan anılarını sürekli deşen bir ülke! Tek yanlı ve ağır bir suçlamayla, irili ufaklı ülke parlamentolarında aldırttığı siyasi kararları başımızda “demokles’in kılıcı“gibi sallandırmayı ana siyaset bellemiş bir ülke. Anayasasında ise kabulü mümkün olmayan siyasi hayallere yer vermiş ve Azerbaycan’a ait Dağlık-Karabağ bölgesini haksızca yıllardır işgal altında tutan bir ülke bu ülke. Ulusal takımları maça gelirken -Azerbaycan’a destek amacıyla kendi koyduğumuz- hava koridoru yasağını ve hatta amborgoları kendimiz mi kaldırırız artık tam bilemiyorum...Bu bağlamda da üçüncü küpeyi kulaklarda yer kalmadı diye neremize takarız onu da tam bilemiyorum.

Grupta futboldaki gücü açısından yine önemli olmayan fakat tarihine baktığımızda Almanya, Polonya ve Rusya arasında sürekli el değiştirecek kadar önemli bir ülke Estonya. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile gayet şenlikli bir şekilde ” Şarkı Devrimi” ile bağımsızlığına kavuşan ve doğuşunu takiben henüz siyasi olgunluk küvezinden çıkar çıkmaz 2004’de apar topar AB Kreşine alınan bir ülke bu ülke. Bir yandan 84 yaşında olmasına rağmen kreş çocuğu muamelesine razı beleşci ve ezberci AB hayranlarımızın sevebileceği bir ülke Estonya. Diğer taraftan da ülkemizin hemen hemen yirmide biri kadar bir yüzölçümüne sahip olmasına rağmen, bağımsızlık sonrası ayrıştığı “maakonnad” denilen 15 ayrı yönetim birimiyle, ülkemiz iç siyasetinde coşkulu baharı takiben 2007’nin sıcak, susuz ve derin sürprizlerin beşiği yaz aylarına damgasını vuran anlamsız “eyalet tartışması”nın siyasi miyoplukla musdarip kesimlerince sempati duyulabilecek bir ülke olsa gerek Estonya!.. Bu da “piercing” olsun dillere ya da hızma burunlara.

Ve…Bosna-Hersek 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası grup eleme maçlarında bizi sürpriz bir şekilde hayli zorlayan, deplasmanda mağlup olduğumuz ve bence futbolu gelecek vadeden bir ülke.Birleşen, bütünleşen belki de sadece irileşen Avrupa’nın bağrına saplı, AB üyeliği Arnavutluk ile birlikte nedense asla söz konusu edilmeyen, nüfusu Arnavutluk gibi müslüman ağırlıklı bir ülke bu ülke.Yugoslavya’nın dramatik ve elim parçalanma sürecinde uğruna sert hükümet bildirileri ile yetinmeyip yarı açık yarı gizli destekler sağladığımız, yakın olalım diye Kosova varoşlarında BM kasklarıyla da olsa gece gündüz nöbetler tuttuğumuz, ”Mostar”, ”Mostar” diye diye 10 Milyon Dolara köprüler onardığımız bu ülke, bu yarı matrak analizimizde, torbamızda, usta sihirbazlarımızca “ Nüfus sosyolojik olarak da olsa, bir ülke eğer Müslümansa, AB hayali asla ” şeklindeki ince bir anımsatmanın nişanesi olarak mı yer almakta acaba!.. Takılarımıza gelince, ne kulağa küpe, ne hızma, ne de “piercing” bizce yine de “Nazar boncuğumuz” olsun Bosna-Hersek’imiz.

İnsan sormadan edemiyor sihirbazlarımıza, bunca haltı karıştırdınız, şanlı ”Mehmetcik” ve “şehit aileleri” konusunda bayrak, bayrak tribünlerimize, evlerimize ve gönüllerimize astığımız millilerimize, bu uluslar arası siyasi benzeşim modellerini futbola katık edip dayatırken Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İsrail’i de alsaydınız bari de tam olsaydı diye. Cevabı duyar gibiyim, ”…Yunanistan ile yeni kapıştınız ve hem de deplasmanda birbirinize birer tokat attınız ama sonunda el ele Avrupa’ya bilet aldınız, gruba kural gereği daha fazla ülke koyamazdık, 2010’a kadar bu siyasi benzeşim ve/veya hasım modellerle karşılaşıp sindirmeniz zaten üç yılınızı alır, diğer ülkeleri de duruma bakıp bir sonraki gruplarda düşünürüz, sonu gelmedi ya!..”

İnsan havuza atılan taş misali bir olayın yol açtığı çağrışımların, biraz da pervasızca peşine takılınca nereden nerelere geliyor.

Ünlü filozof ve yazar Albert Camus " Ne öğrendimse çoğunu futboldan öğrendim..." diye boşuna söylememiş. Ya da Simon Kuper ünlü kitabının adıyla "Futbol artık sadece futbol değildir.." derken aslında ne çok şey ima etmiş.

Umarım futbol bulamaçlı, iç ve dış siyasetimiz eksenli bu çağrışım yolculuğu dudaklarınızda buruk bir tebessüm ve zihinlerinizde de bir miktar da bilgi kümeciği bırakmışsa eğer soru işaretleri ile el ele, işte o zaman ne mutlu bana!..

İ. Ersin KABAOĞLU

Ankara 2007

Fotograf : http://www.netgazete.com

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..