Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '11

 
Kategori
İnançlar
 

Kuran'ı doğru nasıl anlarız?

Kuran'ı doğru nasıl anlarız?
 

Allah ‘biz size Kuran'ı apaçık, tam ve eksiksiz olarak gönderdik’ diyor. Kuran eksik olmadığına göre uydurma olan Hadislere ve Rivayetlere ihtiyacı olsun. Zaten islam dünyasında mezhepleşme, hizipleşme, uydurma havadis niteliğinde ki hadis, rivayetler ve menkıbelerle islamı anlamaya çalışılması yol açmaktdır. . 

İslam dünyasında uyduruk havadisler ve rivayetler nedeniyle oluşun mezhepleşme, cemaatleşme ve tarikatlaşma nedeniyle günümüze kadar süren kanlı savaşlar görülmektedir. Zaten dini kavgalar, farklı dinin mensuplarından daha çok, aynı dinin mensupları arasında kanlı ve acımasız olmuştur. Peki, şunu sormak gerekmez mi, peygamberimizin meshebi nedir? Bu soruya kimse cevap veremeyecektir. Çünkü peygamber efendimiz Kuran'ın gösterdiği yol dışında hiç bir yol öngörmemiştir. Peygamber efendimiz veda hutbesinde 'Allah'ın ipine sarılın' demektedir. Yani 'Kuran’a sarılın 'diyor.

Paygamberimiz, Hz. Muhammed Kabe'de putları kırarken' bu putlar sizleri tanrıya ulaştırmaz' demiştir. Şimdi de, Kabe'de ki putların yerini iki ayaklı putlar, yatırlar ve türbeler almıştır. Bu zatı muhteremeleri ve türbeleri ziyaret eden bazı müslümanlar adaklar adıyarak Tanrı'dan isteklerinin olacağını sanıyorlar. Bu tür şeyler , yanlış dini yaklaşım sonucu olarak, Tanrı ile kul arasında anten vazifesi görür hale getirilmiştir. Halbuki Tanrı her kula aynı yakınlıkta ve mesafededir. Kim onu düşünürse o kadar ona yakın olur. Çünkü, evrendeki tüm varlıklar Allah’tan gelmiştir. Tekrar Allah'a dönecektir. Her birey kendi bedeninden, zekasından ve onun kullanma biçimi olan aklı ile yaptığı kötü ve iyi şeylerle ve elde ettiği dünyasal tüm kazançları nedeniyle Allah'a karşı sorumludur. Bu sorumluluk en büyük irade sahibi(külli) Allah'ın iradesinden, insanlara verilen zekanın kullanılış biçimi olan küçük irade (cüzi)olan akılın sorumluluğundadır. Yaratıcı tarafından bireye verilmiş olan en büyük tanrısal hediye akıldır. İnsan aklını kullanarak, kendi bedeni üzerindeki tasarrufuna, başka bireylere, içinde içinde bulunduğu topluma ve Dünya'daki tüm canlılara karşı sorumululuğu vardır. Yani insan doğayı korumakla görevlidir. Yaratıcı 'biz bu evreni yaratılmışların en ulusu insanı yarattığım için yarattım 'demektedir.. Böylesi devası büyüklükte olan evreni, yaratılmışların en şereflisi insan için yarattığına göre, insan da verilen bu kıymet oranında Tanrı' ya karşı sorumlu kılınmıştır. 

Kuran hür düşünen bireyler istemektedir. Bu hür düşünen birey, bütün hal ve hareketlerinden tanrıya karşı hesap vermek zorundadır.. Şayet birey hür değilse, kendi isteği ile hareket edemiyorsa , bu takdirde o şahsı Allah nezdinde sorumlu tutmak mümkün olmayacaktır. 

Dinimizi kendine göre algılayan ve yorumlayan bazıları, dinin özüne ruhuna aykırı iddialar ileri sürüyorlar: Neymiş ‘insanlar ölünce Arapca konuşacakmış, demek ki konuşamayanlar bu durumda cevap veremedikleri için sorgudan yırtacaklar anlaşılan. Halbuki Allah bütün dilleri bilir ve anlar tüm dillerin oluşmasına Allah müsaade etmiştir. Allah'ın nezdinde bütün diller eşittir. Daha önce gelen peygamberler Hz. Musa İbranice, Hz.İsa Aramice konuşuyordu onlara gelen kutsal kitapta o peygamberlerin diline göre gelmiştir.. (Hz . Musa'ya Tevrat İbranice, Hz.İsa'ya İncil Aramice) Kendi dilinde Allahın karşılığı neyse o dille Allah diyecektir. Arap'lar islamla tanışmadan önce de Allah diyorlardı. Fakat , Allah ile neyi kasdediyorlarsa ona inanıyorlardı. Türkler ilk Müslümanlığa geçtikleri yıllarda Çağatay Türkçesinde yazılmış kur'an meali görmüştüm Tanrı (Allah) , Uçma(cennet ), Tuma (cehennem) öz türkçe olarak kullanılmıştı. Meal kitabının içinde bir tane dahi Arapça kelime bulunmamaktaydı.. 

.Kuran'da söylendiği şekliyle anlatılmayan Miraç olayı Hadise(havadis) göre Peygamber Miraç'da Tanrı'ya 'elli rekat namaz fazla gelir diye pazarlık yapmış ve namazı beş vakide düşürmüş. Yani peygamber burada Tanrı'ya akıl veriyor. Tanrı her şeyi bilici , sonsuz akıl sahibi ve zamanın dışında diyoruz , Sonra da Tanrı'yı peygamberin aklına muhtaç hale getiriyoruz. Akla Mantığa sığmayan Kur'an'ın temel felsefesine aykırı olan sözleri Peygamberimiz söylemez , söyleyemez . Allah daha önce gönderilmiş peygamberlere emirlerini ve peygamberimize gönderdiği Kuran ayet ve sürelerini Hz. Cebrail vasıtasıyla göndermiştir. Yani hiç bir insan oğlu Allah ile fiziki anlamda konuşma ve görüşme yetisine sahip değildir. Peki Miraç var mıdır? Peygemberimiz ancak bedeni anlamda değil, ruhani anlamda (rüya gibi) evrendeki yüksek makamları dolaşmış olabilir.. 

Bu tür iddialar, Allah’ın son kitabı olan Kuran’ın aslını (diğer gönderilmiş olduğu kitapların aslı bozulmuş) değiştiremeyen yoldan çıkmışlar, (Allah ‘ben nurumu kıyamete kadar korurum ‘demektedir.) Kuran’ın anlamını hadis değil, uydurulmuş havadisler ve rivayetlerle değiştirmeye çalışmışlardır. Hadisler, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in vefatından iki yüzyıl sonra toplanmaya başlanılmıştır. Peygamberimizin söz ve davranışlarını anlatan Hadisler kuşaktan kuşağa aktarılırken gördüğü tahribat nedeniyle, tam aslını koruyarak ulaşması çoğu zaman imkansız hale gelmiştir. Peygamber efendimizin yaklaşık bir saatlik sohbetlerinin sağından, solundan kırpılarak oluşturulmuş iki satırlık hadisler, rivayetler, menkıbeler Kuran'ın ruhuna özüne uygunsa doğru olabilir; aksi takdirde bu tür aktarımlar havadis, yakıştırma veya uydurmadır. 

Berrak bir zihinle bilimin ışığında okunan Kur'an, Allah'ın ışığı olan Kuran'ın mesajlarının doğru olarak anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Böylece, neyin Kuran'a göre doğru neyin yanlış olacağını doğru düşünme biçimi ile analiz edebiliriz. Yani Kuran'nın anlama biçimimini gözden geçirmemiz gerekiyor. Çünkü Kuran'ın temel felsefesine, Allah'ın evrensel sonsuz akıl ve iradesine taban tabana zıt olan sözleri peygamber söyleyemez. Evrende Tanrı tarafından yaratılmış canlı ve cansız varlıkların hareket ve çoğalma ve yok olma kanun ve kaidelerini Tanrı koymuştur. İnsan oğlu tanrısal akıldan armağan olan aklı ile bunların işleyiş yaslarını bulmasına bilimsel çalışma denir. İnsanın öğrendiği ve öğrenmek istediği bilim Tanrı'nın ilmidir. İnsan oğlu bilimde ne kadar ilerlerse o kadar Allah'ın ilmini öğrenmiş olacaktır. Bu kıyamete kadar sürecek öğrenme çabası, Kuran'ın boyutsal anlamda anlamının her zaman yenilenmesine yol açacağından, Kuran'ın her zaman yeni kalmasına ve yeniden yorumlanmasını gerektirecektir. Kuran Allah'ın sözü olduğuna göre her zaman yeni, aynı zamanda zaman ve boyutun da dışındadır.

Allah ‘Biz Kuran'ı Alemlere rahmet olsun diye gönderdik’ demektedir. İşte, İslam dünyası Kur'an'ın gerçek ışığını ve evreni kurandan yola çıkarak anlamak yerine, uyduruk havadisler, rivayetler yoluyla anlamaya çalışması sonucu , bilimsel düşünme ve anlam metodolojisi olan analitik düşünceyi de kaybettiği için geri kalmıştır. Şayet, Müslümanlar Kuran'ın anlama biçimini peygamberimizin anlama biçimiyle örtüştürdüğü oranda, Kuran’ın gerçek ışığıyla doğru yolu bulacaktır.

 
Toplam blog
: 68
: 2793
Kayıt tarihi
: 31.01.09
 
 

Emekli uzman öğretmenim. Ege Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü ve A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi..