Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '13

 
Kategori
Magazin
 

Kurbağa haşlanırken ‘Yetenek’ sansürü de teknik hatadan(mış)!

Kurbağa haşlanırken ‘Yetenek’ sansürü de teknik hatadan(mış)!
 

Farkında mısınız, bilmem ama ‘sansür’ olayı son zamanlarda hızla yayılmakta. Vaktiyle fetvalarla, kanunlarla yapılan bu hak gaspı şimdilerde kimi zaman çaktırmadan, kimi zaman da türlü bahanelerle kamufle edilerek uygulanmakta.

Yunus Emre’den, Edip Cansever’e ünlü isimlerin değerli eserlerini ders kitaplarında sansürleyerek tahrif edenlerin icraatları ancak haber olup medyaya yansıdığında açığa çıkıyor. Ekranlardaki uygulamalar ise alenen gerçekleştiriliyor. Kör olmayan gözler tarafından görülüp tepki çektiğinde de mazeret hazır… ‘Teknik hata’ denip çıkılıyor işin içinden. Nasılsa ıssız meydanda elden gelen bir şey yok.

‘Kurbağayı hissettirmeden kaynatma’ mantığıyla sergilenen bu aymazlığın örnekleri saymakla bitmez…

Bazı konuşmalarını sansürleyerek yayınladığı ‘Aşk Tesadüfleri Sever’den dolayı Ömer Faruk Sorak’ın tepkisini çeken ATV... ‘Turist Ömer Boğa Güreşçisi’nde uygulanan dekolte buzlamayı, gelen tepkiler üstüne ‘Tamamıyla timecode ve montaj hatasına bağlı olarak gerçekleşmiştir’ diyerek geçiştiren TV 8… + 13 logosuyla saat 22.30’da yayınlanmaya başlayan ‘3.10 Yuma Treni’ adlı filmde kadın oyuncunun omzunu buzlayan TRT… ‘2+1’ adlı emlak programının sunucusu Hatice Kolçak'ın bluzunu fazla açık bulup KJ bandıyla sansürleyen TGRT Haber…Yer Gök Aşk’ dizisinin bir bölümünde, çıplak kadın figürlü heykelciğin göğüs uçlarını buzlayan FOX TV…

Bunlar ilk etapta akla gelen birkaç uygulama. Hepsi de ‘ahlâkçılık’ adına. Hani ahlâk denilen şey, eften püften etkilenip çabucak bozuluverir ya… Sıkı sıkı buzlayarak korumak bekçilerine düşüyor! Bu uygulamalar da işte böyle bir tehlikeyi bertaraf etmek için gerçekleştirilmiş sansürler. ‘Teknik’ ise masum art niyetli emellerin ameli! Bu ameli son kullanan da Acun’un ‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’si…

 

‘Yetenek Sizsiniz’in özrü kabahatinden büyük mazereti…

Hemen her zorlu performanstan bir örnek sergilemeyi başaran Alp Kırşan’ın yeteneklerin yeteneği olduğu ‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’, gündemde sürekli yer bulmayı bilen sayılı yapımlardan biri kuşkusuz.

Gerek tanıtım becerisi, gerekse Acun başta olmak üzere jürisi sayesinde medyanın dilinden düşmeyen program şimdi de sansürcülüğüyle öne çıktı. ‘Kara bant’ sansürüyle hem twitter’da hem de facebook’ta en çok konuşulanlar arasına girdi.

Sihirbazlık gösterilerinde moda haline getirilen karartma ve perdeleme anları ‘inandırıcılık’ konusunda sakıncalı bulanan programda ‘Sergen Yalçın tiplemesi baydı’ sözleriyle eleştirilen gruptaki yarışmacının minicik Türk Bayrağı armasının siyah bantla kapatılması, sansürün son örneği olmakla kalmayıp olayı ahlâkın ötesinde ayrı bir boyuta taşıdı.

Peki, taşıdı da ne oldu?

Sosyal medya başta olmak üzere yoğun tepkiyle karşılanan bu skandal sansür Acun Medya’nın ‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’de yarışmacıların üzerlerinde ya da ellerinde bayrağımızı kullanarak oylama sırasında seyirciler üzerinde avantaj sağlamasına izin verilmemektedir. Ekip arkadaşlarımız gereğinden fazla hassasiyet göstererek takım formasındaki ay yıldızı bu çerçevede değerlendirmiştir. Yaşanan bu durum tamamen teknik bir hatadan ibarettir’ açıklamasıyla geçiştirildi.

Yani bu açıklamanın özü; Türk Bayrağı da teknik hata bahaneli sansürün kurbanı, fazlaca önemsenecek bir şey yok! Oldu da bitti maşallah…

Maşallah da… Dünyayı kasıp kavuran Gangnam Style çılgınlığını başlatan ve Türkiye’de konser verecek olan PSY’yi ‘Yetenek Sizsiniz’de ağırlamaya hazırlanan Acun’un bu ‘mazeret’ açıklamasına karşı benim merak ettiğim iki nokta var.

Birincisi; seyirciden avantaj sağlayacağı düşünülerek Türk Bayrağı’na izin verilmezken, yarışmacıların ‘takım forması’ giyerek çıkmasında neden böyle bir sakınca görülmüyor?

Şayet duygusal yakınlaşmanın önüne geçilmek isteniyorsa, ‘takım forması’ndan yollanan  ‘taraftarlık’ mesajı da seyirci üstünde aynı şekilde etki yaratır. Kaldı ki, bu yakınlaşma olgusu yarışmacının ‘nereli’ olduğunu vurgulayan sohbetler için de geçerli. Yani takım forması ve amblemi de en az Türk Bayrağı kadar oy toplama avantajı olabilir. Hal böyleyken birine sansür uygulanıp diğerinin serbest bırakılması ya da biri serbestken diğerinin kara bantla kapatılması mantığın alacağı bir uygulama olamaz.

İkincisi; program canlı yayın mı ki hatanın telafisi olmasın?

Dolayısıyla şayet ‘teknik bir hata’ varsa bu durum yayına hazırlanma aşamasında rahatlıkla ortadan kaldırılabilir. Nasıl ki, kara bant yerleştirilmişse yapılan hatanın fark edilip düzeltilmesi de gayet mümkün! Tabi öyle bir hassasiyet varsa… Bu gerçekleşmediğine göre Türk Bayrağı’nı kara bantla kapatma olayını ‘teknik bir hata’ olarak nasıl hoş görebiliriz?

Kısacası buradaki ‘teknik hata’ inandırıcı gelmiyor. Tıpkı özrü kabahatinden büyük mazeretlerle geçiştirilmeye çalışılan tüm ‘teknik’ hatalar gibi.

Ayrıca düşünmek gerekiyor; teknikleri yaratanlar da, kullananlar da insanlar olduğuna göre baş teknik hata acaba nerede, diye!

 

Dün neyse, bugün de aynı

Bu coğrafyada sansürün her dönem bir şekilde gizliden gizliye varlık gösterdiği kesin. Uygulamalarını, Nuri Kayış ile Serhat Hürkan’ın yazdığı ‘Sansürsüz Sansür Tarihi 1795-2011’ adlı kitapta ayrıntılı olarak görmek mümkün olsa da geçmişten bir iki örneği, durumun trajikomikliğini ve günümüzdeki gidişin geriye dönük olduğunu göstermek adına anımsatalım dedik…  

En komiği, 1988 yılında yasaklılar listesinden çıkartılana kadar ‘İstanbul Telefon Rehberi’nin bile sansüre tabi tutulmuş olması. Tunç Okan’ın ‘Otobüs’ filmi, ayakta ihtiyaç gideren işçilerin ellerini yıkamadan sofraya oturmasının örf ve adetlere aykırı bulunması, sofradaki bayat ekmeğin ve soğanın Türklerin kötü beslendiği izlenimi verdiğinin düşünülmesi gibi sebeplerle kara listeye alınmış. İbni Sina’nın ‘Şifa’ adlı eserinin zararlı bulunup basım aşamasında yaktırıldığı ve daha nicelerinin kara bantlı beyinlerin ürünü olan sansüre kurban verildiği topraklarımızda, sansürün girmediği alan kalmamış. Tıpkı şimdi olduğu gibi!

Sonuçta; nasıl ki, 1962 yapımı Halit Refiğ’in yönettiği ‘Şafak Bekçileri’nin, filmdeki uçak düşme sahnelerinden dolayı gençleri askerlikten soğutacağından korkulmuş, hava subayını canlandıran Göksel Arsoy’un üniformalıyken sevgilisiyle öpüşmesinin askere yakışmayacağı düşünülmüşse ‘teknik’ gelişimlerin hepsini yakalayan 21. yüzyıl Türkiye’sinde de hâlâ, aslında çok doğal olan bir şeylerin birilerini bozacağı dürtüsüyle, aynı ‘sansür’ rüzgârları estirilmekte. Tekniği yakalamak yetmiyor demek ki... Önemli olan beyinlerin çağı yakalaması!

Avrupa Birliği’ne girmeye heveslenilirken sansürü, baskılayarak ayakta kalmanın en büyük desteği gören ülkelerle aynı çizgide olmak ne acı… Ahlâkçılıktı, teknik hataydı derken bir bakmışsınız kara perdeler sarıvermiş ortalığı! O zeminde de artık Karagöz-Hacivat bile oynatılmaz. Çünkü tasvirler, beyaz perde olmadan açığa çıkmaz. Rehavetle kaynayan kurbağa da bir daha vıraklamaz.

 

 

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..