Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '08

 
Kategori
Haber
 

Kürdili Hicazkar

Kürdili Hicazkar
 

Doğu’da, Kuzey Irak’ta kan gövdeyi götürür, her gün birkaç şehit haberi gelirken Türkiye’de “Kürt sorunu” diye bir konudan söz etmek zor. Zaten kimine göre böyle bir sorun bile yok. Ancak nerdeyse otuz yıldır ülkenin bir bölgesini savaş alanı haline getiren çatışmanın toplumsal boyutunu daha fazla göz ardı edemeyiz. Etmemeliyiz. Aksi halde birkaç kuşağı daha dağlarda kaybedebiliriz. Evet belki “şehitler ölmez!”, "şehid namırın!" ama “insanlar” ölür. Şehit dediğin de sonuçta bir insandır. Ölüp ölmediğini onların yakınlarına sormak lazım.

Doğu Anadolu bölgemizde yaşayan, kendilerine “Kürt” diyen vatandaşlarımız on yıllar boyu kendi konuştukları dilden bir parça dinleyebilmek için Erivan, İran ya da Irak'tan yayın yapan radyoların parazitli ve cılız seslerine kulak kabarttılar. Çünkü bizim radyolarımızda Kürtçe müzik yayını şöyle dursun, “Kürt” sözcüğü bile kullanılamazdı. Klasik Türk müziği çalınırken “Kürdili Hicazkâr” makamının telaffuz edilmesine izin veriliyordu; o kadar.

Farklı bir dil konuşuyorlar, farklı bir etnik kökenden geldiklerini söylüyorlardı ama biz bunu bir türlü kabul edemiyorduk. “Siz dağlı Türk’sünüz” diyorduk. Cumhuriyetin ilk yıllarında sokakta Kürtçe konuşanlara konuştuğu kelime başına ceza veriyorduk. Bir kısmına Türkçe öğretebildik. Ama bunu da çoğu zaman öğretmen dayağıyla yapabildik. Türkçeyi şiveli konuşuyorlar diye alay ettik. Ağzına Kürt lafı alanı “Kürtçü” diye mahkemelerde, hapislerde süründürdük. Kendimizi “Kürt yoktur, onlar dağ Türkleridir” gibi dünyada sadece bu teoriyi ortaya atanları inandırabilecek çocuk masallarıyla kandırdık. Bu politikalar her şeyin ulusal sınırlar içinde halledildiği Soğuk Savaş döneminde belki bir derece işe yaradı ama bugün dünyanın bir ucundaki bir haberin öteki ucuna ışık hızıyla yayıldığı bir çağda işlemez hale geldi.

Var olan bir şeye yok demekle yok olmuyor. Evet Kürtler hep vardılar. Var olduklarını biliyorlar ama bunu bizim niçin kabullenemediğimizi anlayamıyorlardı. Sonuçta işi içinden çıkılmaz hale getirdik. Zaten pek sorun çözme yeteneğimiz yok. Biz onları çözme cesareti gösteremedikçe o sorunlar bizi çözüyor yavaş yavaş... Cumhuriyet kurulduğundan bu yana uğraştığımız temel sorunları çözme basiretini gösteremedik. Kürt sorunu da bunlardan biri. Bu sorun içimizde ağırdan büyüyen bir ur gibiydi. Kürt milliyetçilerinin tezlerine hak vermek gibi bir çabam yok ama çıbanın bir yerde patlayacağı, görmezden gelerek yok saydığımız hastalığın kendini bir yerden bir şekilde dışarı vuracağı belliydi. Maalesef karşımıza çıka çıka en kötü biçimde, PKK denen kanlı, karanlık bir örgüt biçiminde çıktı.

Acaba zamanında araya kan girmeden, sorun uluslararası bir boyut kazanmadan bu vatandaşlarımızın ana dillerinde yayın yapan radyolar, televizyon kanalları kursaydık o insanlarımızı önce Erivan radyosuna, şimdi de Roj TV’ye muhtaç etmeseydik bu sorunumuzu daha rahat konuşamaz mıydık? Kürt kökenli vatandaşlarımıza Kürtçe ezgileri zamanında Erivan Radyosundan değil de Ankara Radyosundan dinletebilseydik, “tamam ayrı etnik kökenlerden geliyor, farklı dilleri konuşuyor olabiliriz ama hepimiz bir vatanın parçasıyız” diyebilseydik, bunu benimsetebilseydik şimdi işimiz daha kolay olmaz mıydı? Bence o zaman birliğimiz, bütünlüğümüz daha sağlam bir temele dayanırdı.

Belki sorun farklı biçimlerde tezahür eder, yine bazı yapılar ayrılıkçı taleplerle ortaya çıkabilirdi ancak o zaman onlar kullanabilecekleri bu kadar gerekçe bulamazdı. Bugün PKK’nin bir Kürt’ü ikna etmesi o kadar zor değil. Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un, “PKK’ya katılımları önlemekte başarısız olduk” sözünün altında bu gerçek yatar. Bir insanın ölüm pahasına dağa çıkmasını göze almasının altındaki nedenleri düşünmeliyiz. Elbette silah çekene silahla karşılık verilir. Dünyada hiçbir devlet, silahlı bir örgüt istiyor diye toprağını bırakmaz. Mücadele edilir, şehit de verilir. Tamam, o kişiler dağa çıkıp PKK’ya katıldıktan sonra durumun çok farklı olduğunu görüyor olabilirler ama önemli olan onların ilk adımı atmalarını sağlayan faktörlerdir. Yani o kişiler bu kadar kolayca katılamamalı.

Tamam, artık Kürt dediğimizde ağzımıza biber sürülmüyor ama hâlâ o insanların gözünü kulağını Roj TV’ye çevirmesini engelleyecek bir şey de yapmıyoruz. Siz Hakkari’nin, Van’ın bir köyünde yaşayan Kürt kökenli bir vatandaş olsanız, bütün televizyon kanallarında kaynana Semra’yı, sanatçılarla magazin muhabirlerinin kovalamacasını mı izlemek istersiniz yoksa anadilinizden yayın yapan, az çok kendi yaşantınızı anlatan bir televizyon kanalını mı?

Evet, PKK kanlı bir örgüttür, Stalinist bir zihniyetin ürünüdür, zaman zaman kirli ittifakların aktörü olarak hareket etmektedir. Ama unutmayalım aynı zamanda, bugün ülkemizde “herkesin bildiği bir sır” olarak bir legal partiye, o partiyi destekleyen milyonlarca seçmene, binlerce sempatizana sahiptir. Asıl büyük sorun PKK değil, milyonlarca vatandaşımızın böyle bir örgüte ya da onun legal uzantılarına destek verebilmesindedir. Acaba Kürt vatandaşlarımızın bir Türk radyosundan kendi dilinde türkü dinleyememesinin bu destekte bir payı var mıdır? Meseleyi radyo/televizyon boyutuna indirgediğim sanılmasın. Bu, devasa bir sorunun bir yönü, basit bir örneğidir. Ancak aynı zamanda iplerin nasıl düğümlendiği ve nasıl çözülebileceğine ilişkin de küçük bir ipucu...

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..