Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '09

 
Kategori
Siyaset
 

Kürdistan'ın Sınırları ve İsviçreli Yarışmacı

Kürdistan'ın Sınırları ve İsviçreli Yarışmacı
 

Gerçi olmadığı gün yok ama yine de son günlerde yeni ve acayip gelişmeler oluyor “koca duruşlu” ülkemde.


Gazi Mustafa Kemal Paşa’mın, bir yangın yerinin küle ve dumana kesmiş kor alevinde, bin bir güçlük ve imkansızlık içerisinde açmış olduğu “<ı>Büyük Millet Meclisi”nin yani o “gazi” ve “mukaddes” heyetin kurumsal kimliğinin doğum yıldönümünü kutladığımız “<ı>23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” törenlerini protesto edenler oldu bu memlekette biliyorsunuz. Çok değil, daha üç-beş gün önce.


Atatürk anıtlarına çelenk koymaktan imtina ettiler. Saygı duruşunda durmak, kendilerine zul geldi. Ve İstiklal Marşı okumak için tüketecekleri nefesleri yoktu.


Gazi Paşa’mın manevi huzurunda, anıtı önünde duracağı yeri karıştırmasın diye konan ve zahmet edip gelmediği için ortada kalan, Belediye Başkanı'nın isim tabelasını; ayaklarıyla iten Türk Silahlı Kuvvetleri paşasının görüntüleriyle irkildi toplum.


Halk iradesiyle geldikleri gerekçesiyle övünen, her ay başında Türkiye Cumhuriyeti Devleti hazinesinden tıkır tıkır, parlamenter maaşlarını alan bazı milletvekilleri; açılış ve doğumgününün kutlandığı, üyesi oldukları aynı yüce meclisin “23 Nisan” özel oturumuna katılmayı düşünmediler.


Bir milletvekili, bu milletin ve halkın, gözünün içine baka baka; ismi kendilerinden menkul, sözde devletlerinin sınırlarının, son yapılan yerel seçim sonuçlarıyla artık çizildiğini ifade edebildi.


Şaka gibi değil mi? Bütün bunlar çok değil, daha birkaç gün önce oldu.


Daha birkaç gün önce, bir terörist, İstanbul’un göbeğinde, üstelik de kendisi için yapılan bir polis baskınında; bir polis ve bir sivil vatandaşımızı öldürdü. Ona yakın polis ve vatandaşı da yaraladı. Ve o günden bugüne kadar, hatta şu dakikalarda bile pek çok yayın organında; bilinçli ya da bilinçsiz, “<ı>bir teröristten bir kahraman devşirilmekte” neredeyse.


Mezun olduğu okullar, yazdığı ve yabancı dile çevrilen kitapları, dizüstü bilgisayarlı, havan toplu, kaleşnikoflu, çadırlı, çaylı, çorbalı fotoğrafları ve daha neler neler. “Bir terörist portresi” sunumlarıyla, bilinçaltlarında yaratılan “onurlu ve kahramanca bir mücadeleci yaşamın, çarpışarak nihayetlenen hazin sonu" hikayeleri.


Vah benim koca duruşlu ülkem vah.


Tüm bunları düşünürken ne aklıma geldi, biliyor musunuz? Uzun zaman önceydi. Alman ZDF televizyonunda yayınlanan bir yarışma programına katılan genç bir İsviçreli yarışmacı vardı. Adı, <ı>Michael Sauser.


“Bahse Var mısın?” yarışmasındaki iddiası genç İsviçrelinin, tam 188 farklı ülkenin ulusal marşlarını, notalarıyla birlikte okuyabileceğiydi. Başvurusu kabul edildi ve yarışma günü geldi çattı.


Yarışma esnasında, jüri, tesadüfi olarak beş ülkenin ulusal marşlarını seçti ve o anda Sauser’e okumasını talep etti. Çin, Mısır, Tayland ve Bosna-Hersek marşlarını eksiksiz ve mükemmelen okudu İsviçreli. Jüri, yarışmacının iddiasını kanıtladığına kani oldu ve son ülke marşını okumasına gerek görmedi.


Beşinci olarak seçilen ülke marşı, Türk İstiklal Marşıydı. Yarışmacı, madem beş marş seçildi, ben sonuncusunu da okumak istiyorum diye ısrar edince, jüri ve yapımcılar isteği yerinde gördü ve Türk Milli Marşı’na sıra geldi.


Orkestra hazırlandı ve tam icra başlayacaktı ki İsviçreli Michael Sauser salona ve jüriye dönerek “<ı>Sizden bir ricam var. Türk Ulusal Marşı ayakta dinlenir. Lütfen hepiniz ayağa kalkar mısınız?” dedi. Jüri ve seyirciler şaşkındı. Kısa bir tereddüt yaşandı ve koca salon ayaktaydı.


Ve Sauser, şimdi bile tüylerimi diken diken eden, gözlerimi ıslatan muhteşem ve kendine özgü yorumuyla “Türk İstiklal Marşı”nı söyledi.


Hadi şimdi arama motorlarından aratın bu videoyu ve izleyin Sauser’i. Diğer taraftan da bazı, “ay yıldızlı kimlik ve pasaport” taşıyan, halkımızın mümtaz(!) üyelerini düşünün.


Yok mu sizce de, bu işte bir terslik?


Vah benim koca duruşlu ülkem vah. Bereketli göğsünden, daha çok süt emecek bu toprakların yavruları, buna inancımız, kendimize olan inancımız kadar sonsuz ama içimiz de yanmıyor dersek yalan olur be ülkem. Yalan olur...


Not1: Bu okumuş olduğunuz yazıyı yayına verdim ve daha sonra Milliyet web sitesini açtım ki Diyarbakır-Bingöl karayolunda düzenlenen bölücü eşkıya saldırısında, şu an itibarıyla, tam 9 askerimizin, tam 9 canımızın şehit olduğu haberini okudum. Ne diyeyim ben size dostlar? Ne diyeyim? Diyeceklerimi, bilmeden ve tamamen tesadüfen iki dakika önce yayına verdiğim yazımla demiştim zaten. Lanet olsun!!!


Not2: Hep yaptığım gibi, yazımı yayınlamadan önce, yukarıda anlattığım "İsviçreli yarışmacı" olayına, yazılarında, benden önce değinmiş Milliyet Blog yazarları var mı diye kontrol ettim. Ve muhtelif tarihlerde Sayın Fahrettin Çitil ve Sayın Necmettin Karaman Bey’lerin, konuyu yazılarında ele aldıklarını gözlemledim. Kendilerinin de affına ve anlayışına sığınarak, bir kere de ben gündeme getirmiş olmaktayım.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..