Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '13

 
Kategori
Sosyoloji
 

Küresel bellek: Kültürün iletişimi üzerine düşünceler

Küresel bellek: Kültürün iletişimi üzerine düşünceler
 

Robinson bir papağana konuşma öğretiyor.


Daniel Dafoe’nun 1917 tarihli “Robinson Crusoe” isimli romanı Avrupa kolonyalizmin mekanizmalarını ve Crusoe ile Cuma arasında temsil edilen sömürgeci ilişkiyi anlamak açısından oldukça zengin bir metindir. Crusoe, öncelikle bir adaya gelir; mülk’ünün sınırlarını çizer ve ardı sıra kolonisini geliştirmeye yönelik bir takım çabalara girişir. Dafoe, içinde bulunduğu toplumun sömürgeci yaşam biçimini Crusoe’in temsili karakterinde enkarnasyon bir şekilde yansıtmıştır. İngiliz Adam, toprak meselesini çözdükten sonra ada ahalisinden bir yerli (indian) ile karşılaşır ve ona Cuma ismini verir. O’na İngilizce öğretir. Koyu tenli yerli yavaş yavaş Allah’ın kelimelerini öğrendikçe Crusoe’un gözünde azda olsa medeni’leşir. Edward Said, bu konuya “Kültür ve Emperyalizm” bağlamında oldukça uzun bir şekilde değinmiştir. Bu edebi metinlerden hareketle postkolonyal dönemde bazı entelektüeller değişik analizlere dönük kimi çabalara girmişlerdir. Cuma’nın serüveni açısından olaya yaklaşıldığında Homi Bhabha’nın tabiriyle ‘Taklitçilik’, ‘Belirsizlik’ ve ‘Melezlik’ gibi bir durumun varlığından söz edilebilir. (Kavramların orjinalleri: Mimicry, Ambivalence, and Hybridity)

Aslında Cuma, Crusoe ile bir mücadeleye giriştiği an Crusoe’un medeniyetini taklit eder. Roman boyunca öyle fark edersiniz ki bazı taklitçilik ve melezlik unsurlarının metinde gösterimi anlamı da etkiler. Kolonize olmuş Cuma’nın bu tecrübesinin ruhunda derin etkileri vardır. Buradaki mimicry biyolojideki bir böceğin kendini gizlemesi ya da diyelim ki savunması için renk değiştirerek bulunduğu ortamı taklit etmesinden daha farklıdır. Cuma, kendisini savunma argümanı olarak Crusoe’un metotlarını kullanması kültürel bir form olarak hibrid bir yaşam algılayışının oluşmasıyla neticelenmiştir. 

Melezlik, terimi postkolonyal kültürel eleştiri bağlamında yaygınlık kazanmış bir kavramdır. Bu ise özcü kurumlar içinde saflık dışında farklı biçimlerin ve belirsizliklerin de bulunabileceğini vurgular. Aslında kolonyal söylemin doğasında bulunan ötekileştirici ve dışlayıcı söylemler pek ala bugün içinde geçerlidir. Birçok ulus-devlet belleğinde bir şekilde bu sömürgeci ve insan onuruna yakışmayan anlayışın izlerini taşımaktadır. Hibridlik kavramı sömürgeci ya da ulusallaştırıcı mutlak otorite veya tartışılmaz özgünlük iddiasını bozan kararsızlığın yeterli kanıtıdır. Çeşitli ırkların esrarengiz güçleri geçmişte ve günümüzde her daim melezleşmekten ve çoklu kültür algısından rahatsızlık duymuşlardır. Ulusalcılık ve milliyetçilik söylemi büyük ölçüde sömürgecilik discource’un kamuflajı olduğu için. Küresel bellekte en azından imparatorluklar döneminden beri yaşayan melezlik sömürgeci güçlerin egemen kültür anlatılarını sarsan bir unsurdur. Hâkim kültürün anlayışına göre yerel öz dilsel ve ırksal farklılıklar ile kirletilmektedir. Melezlik ise bunun böyle olmadığını aksine kültürün çoklu bir zenginleşme boyutu olduğunu vurguluyor. Sömürge dönemi hem bir taklit sürecini hem de kararsızlığı ve melezliği üretmiştir.

Günümüzde yeni oluşan enformasyon çağı ile birlikte yavaş ve derinden bir küresel bellek oluşmaya başlamıştır. Küresel aktörler bu bağlamda ulus-devletlere yeni bir takım roller biçmektedir. Gelişen iletişim teknolojisi hızla kendi etkileşim ve dönüştürücü ağlarını kurmaktadır. Kanaatimce kolonyal dönem geçmemiş aksine farklı bir tezahürüyle yine devam etmektedir. Bu ise artık sadece otoriter komutları ve kültürel kodları küresel belleğin bir uzantısı olarak yaşayacağımız anlamına gelir.

Yaşadığımız çağ yapay ve melez bir çağdır. Kültürün iletişimi de Mattelart’a göre; “Uluslararası iletişim, toprağı bir egemenliğin ve topluluğun temeli yapan çağdaş ulusçulukla birlikte doğmuştur. Evrenselci Aydınlanma çağı ve liberalizm, geleceğe inancın bir ideali olan iletişimin uluslararasılaşmasını sağlamıştır. İnsan hakları temeline dayanan ve sınırları önemsemeyen ‘düşüncenin ve görüşlerin serbest iletişimi’ bu sürece ivme kazandırmış, evrensel işbölümü olgusundan, değişik alanlarda yoğunlaşan güçlerin -haber, sanat, ekonomi, kültür ve reklâm teknolojileri vb.- evrenselleşerek, büyük rekabetlere yol açması sonucu, gezegenin tek biçimlenmesi evresine ulaşılmıştır.”

Homi Bhabha’nın kolonyal ve ırkçı söylem eleştirilerin de kullandığı “mimic” kavramı ardı olan ya da bir geçit özneyi ima eder. Kolonize edilmiş olanın taklidi basit bir öznenin tekrarından öte aynı- ben’e dönüşü imkânsız hale getiren bir süreçtir. Bu yüzden Crusoe ile iletişime geçen Cuma aynı Cuma değildir. Bizim de Batı ile münasebetimiz tam olarak bu şekildedir. Türkiye ne tam Doğu ne de Batı’dır. Belki arafta kalan bir kültür olarak tahmin edebileceğimizden çok daha melezdir… 

 
Toplam blog
: 36
: 615
Kayıt tarihi
: 07.12.12
 
 

Beyaz Arif Akbaş, (d.1979 İstanbul) Türk eleştirmen şair/yazar. 2005 yılında Ahmet Yesevi Ünivers..