Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '18

 
Kategori
Kitap
 

Kürk Mantolu Madonna Neden Çok Satılıyor?

Kürk Mantolu Madonna Neden Çok Satılıyor?
 

Bir kitapsever ve düzenli kitap okuru olarak, Türk edebiyat tarihinin en çok satılan ve tahminen en çok okunan kitabını bu kadar geç okumam ilginç gelecektir. “Kürk Mantolu Madonna”yı, 21. Yüzyıl Türkçesi ile ifade edeceksek, Türk Edebiyatının fenomeni olarak tarif edebiliriz. Herkes tarafından beğeniliyor, hayranlık uyandırıyor ve oldukça meşhur. Hayatta oldukça nadir olan bir şey, “Kürk Mantolu Madonna”da kesişiyor; Bir şeyin moda olması ile içerikli olması.

“Kürk Mantolu Madonna”yı kitap okuma grubum olan Kitap Ağacı’nda, Şubat ayı kitabı olarak seçilmesinden dolayı okudum. Neden daha önce okumadım sorusunun cevabı ise yok. Bazı kitaplar vardır. Hayatta iki kere okumanız gerekir. İlki lise ya da üniversite yıllarında, ardından kitap okumanızı olgunlaştırdığınız yaş döneminde 40’lı ya da 50’li yaşlarda. Ben “Kürk Mantolu Madonna”yı ilk okuma döneminde kaçırdım, ancak ikinci dönemine yetişebildim. İkinci okuma dönemim ise kitabın moda olduğu döneme denk geldi.

Geçenlerde “Kürk Mantolu Madonna”nın baskı sayılarına ilişkin bir veri ile karşılaştım. Kitap 1983’den itibaren Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanıyor. Daha önceki satış rakamlarını da, 1998’e kadar olan rakamları da bilemiyorum. Ama 1998-99-2000 yıllarında toplam 5.000 baskı civarında yapıyor. 2005 yılına gelindiğinde baskı sayısı yıllık 5.000’lere ulaşıyor. Bu yıldan itibaren ise baskı sayısı inanılmaz bir artış gösteriyor ve nerdeyse her yıl iki kat artarak ilerliyor. 2015 yılında baskı sayısı 350.000’e ulaşıyor. 1998’den 2016’ya kadar baskı sayısı 1.200.000’e ulaşıyor.

Bu durum, hem Sabahattin Ali hem de Kürk Mantolu Madonna adına sevindirici bir durum. Ama edebiyat dünyasının insanları bir yandan da merak ediyor, “Kürk Mantolu Madonna”ya olan ilginin sebebi nedir? Hem de yayınlandıktan neredeyse 60 yıl sonra başlayan bu ilginin. Kitabın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “100 Temel Eser” listesine alınması muhakkak bu gelişmede bir etken ama aynı listedeki diğer kitapların bu kadar satıldığı ya da okunduğuna dair bir veri yok. Diğer yandan sosyal medyada “Kürk Mantolu Madonna” kitabının fotoğrafını paylaşmak da büyük bir modaya dönüştü. Yani meselenin eğitim sürecinin parçası olmak dışında da dinamikleri var. Ben, “Kürk Mantolu Madonna”nın kitap okuma macerasına başlayan, başlamak isteyen veya kitap okuma sürecinde bir eşik atlamaya çalışan okurlar için, o eşiğin ya da ilk başlangıç adımının adına dönüştüğünü düşünüyorum. Eğer böyle ise bu durum Türk edebiyatı adına bir şans demektir. Çünkü hem Sabahattin Ali, hem de “Kürk Mantolu Madonna” kitap okurluğuna başlangıç adına değerli bir kavşak noktası.

“Kürk Mantolu Madonna” benim Sabahattin Ali’nin okuduğum ikinci kitabı oldu. İlk olarak “İçimizdeki Şeytan” isimli romanını okumuştum. “İçimizdeki Şeytan”, “Kürk Mantolu Madonna”’dan üç yıl önce yazılmış ve konusu gerek ülke gerek Sabahattin Ali adına daha içeri dönük bir roman. Sabahattin Ali’nin siyasi kavgalarının izini taşıyordu. “Kürk Mantolu Madonna”nın girişinde yine Sabahattin Ali’ye rastlamak mümkün. Romana giriş yapan ve Raif Efendinin hikâyesini anlatan karakter, işsizliği, beş parasızlığı, yazı ve şiire olan merakı ile Sabahattin Ali ile özdeşleşiyor. Hikâyenin ikinci bölümüne sahne olan Berlin şehri de, Sabahattin Ali’nin yaşamından bir kesiti yansıtıyor.

Romanın temel meselesi, insanın fiziksel görünümün altında gizli olan derinliği. En sıradan insanın bile, beklentinin dışında bir sırlar taşıyabildiğini, Raif Efendi üzerinden ispatlamaya çalışan bir eser. Romanın giriş sürecinde son derece pasif, sıradan, silik ve etkisiz bir karakter olan Raif Efendi’nin bir romana mesele olabilecek düzeyde yaşadığı aşk, hayatının oldukça kısa bir süresini kapsıyor. Ama o kısa süre, koca bir hayata bedel oluyor. Her ne kadar, o kısa süreli aşktan sonra Raif Efendi tekrar içine kapalı bir yaşama geri dönse ve hayatını o şekilde geçirecek olsa da.

Romanın en ilgi çekici yanının karakterleri olduğunu düşünüyorum. Raif Efendi, 1920’li yılların başında Anadolu’dan Almanya’ya gidebilecek en ilginç karakterlerden birisi. Ne günümüzde Almanların gözünde oluşan ortalama Türk karakterine, ne de Türklerin kendine yakıştırdığı herhangi bir karaktere denk düşüyor. Aslen bir Çek olan Maria Puder ise, aynı dönemde rastlanması son derece güç bir kadın karakter. Neredeyse Almanlar için bile feminizmin ilk temsilcisi sayılabilir. Erkeklere, özellikle erkek hegemonyasına dair fikirleri, bugün bizim coğrafyamız için oldukça radikal sayılabilir. Maria Puder’in baskın kadın karakterine karşı Raif Efendi, Maria Puder’in “sizde biraz kadınlık var” diyebileceği düzeyde bir karakter sergiliyor.

Kitabın diğer en farklı özelliği ise dili. İnanılmaz bir nezaket barındırıyor. Özellikle de diyaloglarda. 1950 -60’larının Yeşilçam filmlerinin repliklerini andırıyor ama düzey olarak daha üst düzey bir nezaket içeriyor. İki karakter beraber geçirdikleri gecenin sabahında bile birbirlerine “siz” diye hitap ediyorlar. 1940’ların başında yazılmış bir roman için, anlaşılma düzeyi çok yüksek. Bugün kullanmadığımız kelimeler dipnot olarak romana eklenmiş. Ama o kelimelerin bugün lügatımızdan eksilmesi gerçekten üzüntü verici. Ben özellikle “hülasa” kelimesinin, dilimizden yitip gitmesine oldukça üzüldüm.

Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” romanını okuyunca, uzun zamandır kitap okuyarak inşa ettiğim bir köprünün kilit taşını yerine yerleştirmişim hissine kapıldım. Artık o köprünün üzerinden daha geniş bir edebiyat coğrafyasına yol alabilirim gibi geliyor bana. Bu köprünün en kilit noktasında Sabahattin Ali’nin olması, onun çileli yaşamına duyulan bir saygıya da karşılık geliyor.

 

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..