Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Kürke hayır

Kürke hayır
 

Kürke Hayır!...


DEĞER Mİ?

Evren yaşamı tüm canlılara sundu. Yaşam hakkı elde etmiş her canlının diğerlerine karşı hak ve ödevleri vardır. insanın zeki bir varlık olması ona başka yaşam formlarının onun tarafından sorumsuz bir şekilde kullanılabilmesi, yaşam alanlarına, bedenlerine gereksiz bir şekilde zarar verilip yok edilmesi hakkını vermez. Ayrıca gezegenimizdeki en zeki ve gelişmiş varlığın insan olduğu yargısı da son yıllarda tartışılabilir hale gelmiştir.

Hayvanların yırtıcılar sınıfına soktuğumuz en vahşileri bile kendi yaşam alanlarının sınırları içersinde ve gereksinimleri oranında öldürürler. Ekolojik dengenin sınırlarını hayvanlar zorlamaz. Onlar içgüdülerinin rehberliği ile doğanın kendilerine sunduğu yaşam hakkını kullanır, varlık nedenlerini aşmazlar.

Oysa insan, yaşayan yaşamayan her şeyin kendisine, gerekli gereksiz her tür zevkine hizmet etmek için var olduğuna inanır. Dünyanın hatta evrenin yalnızca ona bırakılmış bir miras olduğunu zanneder.

Kötü bir mirasyedi durumuna gelen insan kendisinin olduğunu var saydığı bu mirası sorumsuzca yok etmektedir. Kolayca vazgeçilebilir nedenlerle başka canlıların vazgeçilmezi olan alanlar yok edilmekte, onların yaşam araçları olan bedenleri yine gereksiz fanteziler nedeni ile vahşice kullanılmaktadır.

Bir varlık yaşıyorsa mutlaka duyguları vardı. Mutlu olmak ya da acı çekmek yalnızca insana özgü bir şey değildir. Her canlı yoksunluk duygusunu, acıyı hisseder. Bunu bilmemek ya da önemsememek yalnızca ilkellik değil yaşayan en düşük nitelikli varlık olmak anlamına gelir.

Bu döngünün artık değiştirilmesi, gerçek insanın hem kendi hem yaşadığı dünyanın değerlerine sahip çıkması zamanı gelmiştir. Bunun için gerek kitlesel gerekse bireysel olarak yapılacak çok şey vardır. Bir yerden başlamak gerekir. “Ben tek başıma ne yapabilirim?” diye düşünenlere şunu söylemek gerekir: “En azından yapmamanız gereken şeyleri yapmayabilirsiniz, acıya, kıyımlara katkıda bulunmayabilirsiniz.”

Çok merhametli, çok sevgi dolu olduğumuzu zannettiğimiz zamanlarda bile vahşetin hizmetinde olabiliriz. Bu bazı canlıların büyük acılarla katledildiği bir işlem sonucunda bize ulaşan bir kürkü giymek şeklinde gerçekleşebilir. Böyle zamanlarda şunu unutmamak gerekir: Üzerimizde zenginliğin, şıklığın bir simgesi olarak taşıdığımız şey bir süre önce başka bir canlıya aitti, onun dünyada yaşamasını sağlıyordu. Eğer o kürk o anda gerçek sahibinin değil de bizim üzerimizde ise onun bizim o kürkü giyebilmemiz uğruna öldüğü anlamına gelir. Üzerimizde taşıdığımız şey yalnızca bir canlıya yapılan işkencenin, haksızlığın simgesidir. Gurur duymamız değil, bedeni uğruna katledilmiş bir canlının yasını tutmamız gerekir.

Hayvan bedenlerinden elde edilen bu ürünlere eğer gerçekten gereksinimimiz olsaydı biz de o şekilde yaratılırdık. İklim koşulları ne denli sert olursa olsun bir başka canlının bedenine onu öldürerek sahip çıkmamızı haklı göstermez. “Hava soğuk, çok üşüyorum” veya “Bu bana hediye, ben almadım ki” ya da “Ben öldürmedim ya, ben giymesem zaten bir başkası giyecekti” gibi söylemler hiçbir zaman geçerli bir savunma olmaz.

Eğer talep olmazsa arz da olmaz. Tüketim olmazsa üretim olmaz. Bizler kürk giymeyerek, satın almayarak, çevremize bu fikri yayarak, haklı gerekçelerimizi bu konuyu henüz düşünmemiş olanlarla paylaşarak insanlığımıza sahip çıkmaya başlayabiliriz.

TÜM CANLILARIN YAŞAM HAKKINA SAYGI DUYUYORUM, KÜRK GİYMİYORUM, GİYENLERİ UYARIYORUM.

Nilgün SERİMOĞLU


''Çevreci profesör'' olarak bilinen Prof. Dr. Orhan Kural ve bazı sanatçıların da aralarında bulunduğu hayvan severlerin, kürk giyilmesini protesto edeceklerini, her sabah 07:00 ve 10:00 arası severek dinlediğim, müptelası olduğum radyoN’deki (frekansı 101) Cem Ceminay ve Bonbon Funda’nın programında öğrendim. O gün şirkete gitmeyecektim, bu haberi duyar duymaz hemen karar verdim, orada olacaktım ben de…

Yapmam gereken işimi halledip Tünel’e doğru yola koyuldum. Karaköy’e vardığımda yağmur başlamıştı. Şu hayvanlar ne kadar şanssızlar diye düşündüm, onların yaşam hakları ile ilgili ufak çaplı da olsa bir protesto yapılacaktı ama yağmur yağıyordu. Gerçi ben gibi olan kişiler yağmur kar dinlemezdi ama bazıları için caydırıcı olabilirdi. Nitekim oraya vardığımda büyük bir kalabalık beklerken 15-20 kişi olduğunu görünce üzüldüm. Üstelik söz veren (Romalı Perihan, Leman Sam ve ismini hatırlamadığım bir sürü sanatçı) mutlaka geleceğiz diyen elliye yakın sanatçı ve basın mensubunun gelmemesi hoş değildi. Gelemeyeceklerini haber verme zahmetine de katlanmamaları da onlar gibi halkın gözü önünde olan kişilere yakışmayan bir hareketti.

Orhan Kural, manken Nilay Dorsa, tiyatro ve dizi oyuncusu Elif Baysal Erol Büyükburç ve aralarında benim de bulunduğum bir grup hayvan sever vardı sadece… Yanına gidip kendimi tanıtıp hocam Ömer S. Çetin’in de selamını ilettim.

Prof. Dr. Orhan Kural konuşmasında insanların evrenin sadece kendilerine ait olduğu düşüncesiyle yüzyıllardır hayvanları katlettiğini söyleyerek şöyle devam etti: “ABD'de uçağın nehre zorunlu iniş yapmasıyla sonuçlanan olayda bile kuşları suçlu buldular. Sadece kuşların uçaklar için büyük tehlike olduğu konuşuldu. Kimse uçakların kuşlar için büyük tehlike oluşturduğunu konuşmadı. Hayvan severlerin tüm tepkilerine aldırmadan insanlar hâlâ kürk giymeye devam ediyor. Kürkler için hayvanların nasıl vahşice öldürüldüğü unutulmamalı, gerçek veya sahte kürk giyen herkes protesto edilmeli. Bu tepkimizi göstermek için burada toplandık.''

Hayvanseverler daha sonra yanlarında getirdikleri gerçek bir kürke kırmızı boyalar döktüler. Ulusal televizyon kanallarından hiçbirisi gelmemişti, sadece Anadolu Ajansı oradaydı. Tabii onların önem verecekleri onlarca magazin haberi dururken hayvanlar kürkleri için vahşice kafalarına vurula vurula öldürülmüş umurlarında olur mu?

Orada konuşma fırsatı bulduğum insanlardan duyduğum bazı şeyler kanımı dondurdu. İnci isimle kendini hayvanlara adamış bir hanım Türkiye’de bazı erkeklerin sapık ideolojileri uğruna dişi köpekleri alıp dişlerini söküp, bodruma hapsederek tecavüz ettiklerini duyduğumda kanım dondu. O hayvanlar ancak canları isterse çiftleşirler, o da altı ayda bir olur zaten. Düşünebiliyor musunuz o hayvanın çektiği ıstırabı, ben düşündüm ve dün akşam uykularım kaçtı, keşke duymasaydım bunları dedim.

Bazı uzak doğu ülkelerinde kedi ve köpekleri öldürüp, derilerinden kaşkol ve bere yapılıyormuş.

Sanki köpek ya da kedi beslemek moda imiş gibi onları petshop’lardan alıp bir müddet besleyip sıkılınca sokağa bırakan kişiler de ayrı bir konu. O hayvanlar evde yaşamaya, sevgi görmeye alışıyorlar, sokağa bırakılınca psikolojileri bozuluyor, yiyecek aramayı bilmiyorlar, onları bu duruma düşürmek de yanlış.

Hayvan sığınma evleri ise başlı başına bir konu, onların ne durumda olduklarını kendi gözlerimle gördüm. Hayvanlarla ilgili yanlış üzerine yanlışlar yapılıp duruluyor ama zavallılar konuşamadıklarından ve konuşsalar bile dünya sanki insanlara aitmiş gibi davranıldığından bu konuda hiçbir ilerleme kaydedilmiyor.

Yazımın başındaki yazı da Orhan Kural’ın ekibi tarafından dağıtıldı. Nilgün Serimoğlu öyle güzel anlatmış ki konuyu sizinle paylaşmak istedim. Kendisi Devlet opera ve balesinde ünlü bir sanatçı. Dramatik operalarda başrol oynamış, yurt dışında bazı operalarda rol almış.

Bir de bu kürkleri elde etmek için hayvanların nasıl öldürüldüğüne dair CD’ler dağıttı sevgili Orhan Kural. Akşam eve geldiğimde izlesem mi diye düşündüm, hemen vazgeçtim çünkü izleyemeyeceğimi biliyordum, bakamazdım ki. Zaten benim böyle bir CD’yi izlemeye ihtiyacım yoktu, ben işin bilincindeydim.

Hayvanların yaşam hakları için bir katkıda bulunun, daha rahat ve huzurlu uyursunuz.

Sevgilerimle…

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..