Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '09

 
Kategori
Siyaset
 

Kürt Açılımı mı Türk Açılımı mı?

Kürt Açılımı mı Türk Açılımı mı?
 

ibretlik resimler


Türk halkı son bir ayın siyasal arenasında yeni bir kavramla haşır neşir: açılım. Neyin açılımı? Kürdün. Kürtler kim? Kim kime açılıyor? Şimdilik bunlar muğlâk. Ama dillere pelesenk edilen, artık duymaktan gına gelinen bir deyişle; ‘Kürt açılımı’ lafıyla yatıp kalkmaya alıştık. Merakla bekliyoruz bu açılma politikasının neler getirip nelerden edeceğini.

İçinde neleri barındırdığın henüz net olmayan, belki de içi boş bir söylemden öteye geçemeyecek olan Kürde açılımda siyasal iradeyi temsil edenler kabaca iki ana yola ayrılmış görünüyorlar: Kelle koltukta, açılımdan yana tavır koyan iktidar ve açılımın gerçekte bölünmeyle eşdeğer olduğuna inanan ve karşı çıkan muhalefet. Böylesi bir manzaranın dışarıdan seyri ise şu: havanda su dövme. Neden mi? Çünkü ne Kürt açılımı lafını ağzından düşürmeyen destekçiler ne de açılım denilen ‘şey’ her ne ise, onu bölünme ve parçalanma olarak anlayan köstekçiler, somut veriler ve gerekçeler öne süremiyorlar. Durum, tıpkı bir delinin kör bir kuyuya attığı taşı çıkaramayan kırk akıllının uğraşısına benziyor. ‘Ne iduğu belirsiz’ içi boş ve nasıl doldurulacağı kestirilemeyen bir kavramın ardında nutuklar atılıp duruluyor.

Kimdir Kürt? Türkiye’nin hemen hemen her bölgesine dağılmış olarak yaşayan, aralarında ortak dil olarak kullanılan yarım yamalak Türkçeden gayrı dil birliği olmayan, kültürel anlamda ise Türk’ten pek de farklı görünmeyen topluluk mu? Eğer Kürt’ten kasıt bu ise, onların anayasal olarak ya da hak bakımından diğer vatandaşlardan ne eksiği var. Hangi sınırlamalar veya kısıtlamalar söz konusu ki, açılımla mağduriyetler giderilsin? Böyle bir durum yok. Zira Türkiye’de Kürt de Türk de aynı anayasal haklara sahip. Sorun anayasal hakların genişletilmesiyle alakalıysa, bu sadece Kürdü merkeze alan bir açılım olamaz. Adı da Kürt açılımı olmaz. Demokratik açılım dersiniz, hak ve hürriyetlerin yeniden yapılandırılması dersiniz, anayasanın yeniden yapılandırılması dersiniz şunu dersiniz bunu dersiniz; ama kesinlikle Kürt açılımı diyemezsiniz.

‘Kürt açılımı’ söylemi, ister siyasî kaygılarla ister birtakım mihrakların baskısıyla ya da onları atlatma düşüncesiyle tercih edilsin, Türkiye gerçeği ile örtüşmeyen, dahası en masum tahminle Türk halkını nereye sürükleyeceği meçhul bir ifadedir. Gerçeğe işaret etmek gerekirse, hince düşünülmüş Türkiye’yi ayrıştırma operasyonunun ilk adımıdır. Bu ayrıştırıcı hamle, başarıyla uygulanırsa bölünme kaçınılmazdır. Muhalefetin şimdilik içi boş görünen bu açılıma böylesine sert bir çıkış yapmasının altında yatan temel neden de bu parçalanma kaygısıdır. Haksız da değildirler. Zaten süreç de, maalesef, hakların elde edilmesinden çok öte, tam da öngörüldüğü üzere dağılmaya dönük işlemektedir. Kürtleri temsil ettiğini sanan birkaç kendini bilmezin talep ve lafları da bu süreci tetiklemektedir.

Öncelikle sorununun açıkça ve samimiyetle ortaya konması gerekiyor. Nedir sorun? Kendilerine Kürt diyen bir gurubun haklarının ihlâli mi, yoksa Türk halklarının hak ve hukuklarının koruma altına alınması veya yeniden yapılandırılması mı, bölgesel ya da genel anlamda ekonomik yetersizlikler ve altyapı eksiklikleri mi?

Gerçekte sorunun, anayasal bir düzenlemeyle ilişkili olduğu ve sadece Kürdü cımbızla çekip çıkararak çözülemeyeceği aşikârdır. Sorun Türkiye’nin kalkındırılması, özgürlüklerin genişletilmesi, refah düzeyinin yükseltilmesi, daha da ötesi hakkın hak edene teslim edilememesidir. Türkiye’de Kürt sıkıntılıdır da Türk sıkıntısız değil değildir. Sorun çağdaşlaşma, demokratikleşme sorunudur. Bu da bütüncül bir açılımı gerekser. Türkiye’nin Doğusu ya da Güney Doğusu ekonomik olarak geri kalmıştır da, Akdeniz Bölgesinin iç kısımları çok mu ileri gitmiştir? Orda da su, okul, yol, işsizlik sorunu vardır, öbür tarafta da. Sorunlar ortaktır. Ortak sorunlar da ortak irade ve çözüm ister.

‘Kürt açılımı’ denilen kapalı operasyonunun adı düzeltilmedikçe, asıl sorun da göz ardı edildikçe akim kalacağını söylemek falcı öngörüsü değildir. Çünkü içi boş açılım vaadinin içini doldurmak isteyen ve otuz yıldır Türkiye’nin önünü tıkayan terör örgütü PKK’nın siyasal uzantısı olan bir güruh, dış güçlerin kontrolünde sorunu çok farklı bir mecraya çekmektedir. Esasen talepleri nettir. Lâkin açılım taraftarı olan siyasî iktidar, ya aymazlıktan ya da çaresizlikten arzulananı anlamaz görünmekte ve suyun yönünü değiştirebilme uğraşısı vermektedir.

İstenilense özetle şudur: Türk halkının vergileriyle bir Kürt Devletinin kurulması. Bunu gerçekleştirebilmek için de Kürt temsilcisi olduğunu düşünenler âdeta şöyle demektedirler:

-Siz Türkler Her türlü yükümüzü çekin, biz de laf ebeliği yapıp, keyfimize bakalım!

Ya da şöyle demeye çalışıyorlar:

-Türkiye Cumhuriyetini Kürdiye Cumhuriyeti yapın. Ama Kürdiye Cumhuriyeti palazlanana dek Kürt enstitüleri, Kürtçe eğitim veren okullar, üniversiteler falan açın! Bizi oralarda okutun Türk vatandaşlarının parasıyla, sonra da çekilin bir kenara! Gerisini biz hallederiz.

İronik bir dille ifade ettiğim bu trajikomik durum, maalesef açılımın adını yanlış koyarak yanlış beklentilere dalan güruhun akıllarından hiç çıkmayan fakat şimdilik müsait zaman ve zemin bulamadıklarından dillendiremedikleri şeydir.

‘Yok artık, o kadar da değil’ diyorsanız, 01 Eylül 2009’da güya barış gününde bir DTP milletvekilinin yaptığı açıklamayı hatırlatmak isterim. Malum şahsiye şöyle diyor. “Öcalan muhatap alınmazsa süreç tıkanır. Süreç tıkanırsa ayrılma gündeme gelir”

Öcalan kim? Terör örgütünün başı? Devlet Terör elebaşını muhatap alır mı? Normalde almaması gerekir. Ama açılım meraklıları müthiş bir feragat gösterdiklerinden buna da “eh” derler mi? Umarım demezler. Lâkin ‘memleket bölünmesin diye biz teröristi bile muhatap aldık’ der mi der bu açılımcılar. Amma velâkin silkelenirler de ‘olmaz öyle şey’ derlerse, denildiğine göre, bu sefer de süreç tıkanacak, dolayısıyla Kürtçüler de ‘Siz bize bir devlet kurmayacaksınız biz kendi yağımızda kavrulmak için ayrılalım bari!’ diyecekler.

Yanlış teşhis, yanlış tedaviyi doğurur. Sonuç ise hüsrandır. ‘Kürt açılımı’ da yanlış bir teşhisidir Türkiye adına. Olması gereken Kürt açılı mı değil, Kürdüyle Lazıyla Çerkeziyle… Türk’ün açılımıdır.

 
Toplam blog
: 51
: 885
Kayıt tarihi
: 27.02.07
 
 

Ben kimim? Kafa kağıdımdaki beyana göre 1969 tarihinde Burdur - Gölhisar'da, doğumuma şahit ala..