Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '09

 
Kategori
Siyaset
 

Kürt milliyetçiliği istemiyorsan, kendi milliyetçiliğinden vazgeç!

Kürt milliyetçiliği istemiyorsan, kendi milliyetçiliğinden vazgeç!
 

Aslında formül gayet basit;

Karşındakinin Kürt milliyetçiliği yapmasını istemiyorsan, onun milliyetçiliğini azdırmak ve kaşımak gibi bir niyetin yoksa Türk milliyetçiliği yapmayacaksın.

Çünkü her milliyetçilik, başka bir milliyetçiliğin kuluçka merkezidir.

Fransız devriminden bu yana milliyetçilik, feodalizmi ve ona ait cemaat/kul denklemini yıkan ve onun yerine modern ulus devleti ve ona ait toplum/birey denklemini yerleştiren bir değer olarak kabul edildi.

Ancak günümüzde milliyetçilik kavramının ilericilik vasfını kalmamış durumda. Yok! Hala milliyetçiliği feodal sistemlerden kurtulmanın, ilericiliğin ve aydınlığın bir zorunluluğu olarak görüyorsanız, bırakınız Kürtlerde milliyetçiliklerinin peşinde koşabilsin, feodal ilişki ağları olan aşiretlerden ve cemaatlerden kurtulabilsinler.

Ama elbette bu formülde de yerine oturmadığı gibi, milliyetçilik toplumları gerici bir düzenden ilerici bir düzene taşımıyor artık. Monarşilerin yıkıldığı ya da sömürgelerin ayaklandığı süreçlerde bir sıçrama, ileri atılma hamlesi olarak kullanılabilen ve daha modern toplumsal düzeni ifade eden ulus devlete giden yol, bugün o işlevini yitirmiş durumda. Bugün artık ne Bask milliyetçiliği ilericidir, ne de Katalan milliyetçiliği, ne Türk milliyetçiliği aydınlığa taşır ne Yunan milliyetçiliği, ne Ermeni milliyetçiliği yaşanabilir bir dünya vaat ediyor ne de Kürt milliyetçiliği.

Bugünün doğru adımı, milliyetçilik değerlerini siyasi ve idari alandan çıkarıp, kültürel ve sosyal bir alana çekmek. Örneğin bugün, her etnik yapının dilini ve kültürünü önemsemek, gelecek kuşaklara akmasını sağlamak kültürel ve sosyal bir çaba olarak ilericilik iken, bir devletin idari yapısını milliyete göre belirlemek gericiliktir.

Oysa bu topraklarda Kürtlerin etnik değerleri halen yok sayılır, törpülenirken, karşısında güçlü siyasi ve idari bir Türk milliyetçiliği örülmeye devam ediliyor. Elbette karşısında da benzer kökenden gelen ve kolaylıkla şiddete meyil eden bir milliyetçilik gelişiyor.

Bir yandan milliyetçilik ilkesini vatandaşlık bağı üzerinden kurulur deyip, ardından da “Türkiye Türklerindir” söylemi yaratan ya da “Kürt varsa sorun vardır” gibi düşünceleri üreten bir zihniyet, ne yazık ki hala bölücü bir milliyetçilik politikası güdebiliyor. Ancak, Türk milliyetçiliği siyasi alanda hortlatmak ne yazık ki, ülkenin en büyük sorununun çözümüne en ufak bir katkı sağlamıyor. Aksine karşıdaki sıkışan ve tehdit algılayan bir başka milliyetçiliğin, statik gücünden ötede bir tazyik üretmesine neden oluyor.

Bugünlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “çözüme hiç bu kadar yakın değildik” ifadesi ile alevlenen Kürt meselesi tartışmaları gündemi belirliyor. Deniz Baykal ise yakın olunan tarihi fırsat hakkında bilgi sahibi olmak istediklerini söylüyor. Büyük olasılıkla değişmemeye odaklanan siyasetinde bir şeylerin değişme olasılığının tedirginliğini duyuyor.

Oysa aynı Baykal 1990 tarihinde bu ülke tarihinin en ciddi Kürt raporlarının birisinin altına imza atmıştı. Söz konusu rapordan dolayı dönemin Cumhurbaşkanı Özal ve Başbakanı Yıldırım Akbulut’la laf dalaşına girmiş ve üstüne üstlük rapor DGM’lik olmuştu. Raporda, anadil yasağının kaldırılması gerektiği (zamanında bu ülkede Kürtçe konuşmak, yayın yapmak, şarkı okumak hatta Türkçe Kürt demek bile yasaktı çünkü), Koruculuk ve OHAL’in tasfiye edilmesi, anadil öğreniminin güvence altına alınması, baskıcı uygulamalarla köy boşaltmalarına son verilmesi, okul ve sağlık ocaklarının karakola dönüştürülmesi uygulamasına son verilmesi, değişik kültür ve diller için araştırma birimleri ve enstitüler kurulması ve Kürtlerin kendilerini hayatın her alanında özgürce ifade edebilmeleri gerektiği dile getirilmişti.

Raporun bir sene sonrasında da aynı SHP, bu ülkenin asli unsurları olan Kürtlerin siyasi temsili açısından, 1991 seçimlerinde HEP ile işbirliği yapmış ve Kürt toplumunun temsilcilerini meclise taşımıştı. Ancak geç dönem milliyetçiliğinin şımarıklığını üzerinden atamayan Kürt siyasetçiler ile milliyetçiliğini olgunluk mertebesine bir türlü eriştirememiş Türk siyasetçileri ve devlet yapısının temsilcileri, sorunun çözümünü onlarca yıl ertelemek için neredeyse ortak bir çabaya girdiler.

O dönemler bu ülkede kendisine sol diyen yapının önderleri, milliyetçi kaygıları aşarak ama diğer yandan etnik değerleri yok sayma hatasına düşmeden ürettikleri çözüm önerileri ile evrensel değerlerin hizasında siyaset yapıyorlardı. Bu gün ise benzer konumlarda bulunan insanlar, negatif bire milliyetçiliğin ve ondan beslenen otoriter bir devlet düzeninin bekasını için çaba sarf ediyorlar.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..