Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '09

 
Kategori
Siyaset
 

Kürt sorunu: Çözüm imkânsız değil ama zor; zor ama imkânsız değil

Kürt sorunu: Çözüm imkânsız değil ama zor; zor ama imkânsız değil
 

Toplumların gücü sorunlarına çözüm üretme yetenekleriyle doğru orantılıdır. Ya onları çözecek basiret ve yeteneği gösterip çözersiniz ya da sorunlar üst üste birikip kangren hale gelerek sizi çözer. Türkiye ne yazık ki sorunlarını algılamakta, kabullenmekte ve çözecek basireti sergilemekte hiç de olumlu bir sicile sahip değil. Klasik tavır, yok saymak, görmezden gelmek, inkâr etmek, sürüncemeye bırakmak, içinden çıkılamaz hale getirmek, sebepler değil sonuçlar üzerine odaklanmak ve bütün bunların sonucunda bir yavru kedinin ip yumağına dolaşıp kalması gibi sorunun esiri olmak…

Türkiye’nin on yıllardır içinde debelenip durduğu bütün sorunlara bakın tümünde aynı merhalelerden geçildiğini görürsünüz. Kıbrıs sorunu, ta Osmanlıdan miras kalan Ermeni sorunu, demokratikleşme sorunu ve Kürt sorunu bu çizgiyi izlemiştir. Bunların içinde en yakıcı ve çözümü en zor olanı da Kürt sorunudur. Aynı zamanda en kompleks olanıdır; sorunun birçok boyutu iç içe geçmiş ve sonsuz bir neden – sonuç sarmalına dönüşmüştür. Kimi iddialara göre otuz beş bin, kimine göre elli bine ulaşan can kayıplarının Türk ve Kürt ailelerde yarattığı öfke, kin ve intikam duygusu birikimi iki toplum arasındaki mesafeyi arttırmıştır. Bu acı birikim çatışmayla geçen her gün biraz daha artmakta ve çözümün önündeki en büyük engellerden biri haline gelmektedir. İş öyle bir noktaya gelmiştir ki, devlet ile PKK anlaşmaya ve savaşa son vermeye karar verseler bile her iki taraftan çatışmalarda yakınlarını kaybetmiş olanlar buna itiraz edebilirler. Zaten MHP gibi partiler bu ihtimale oynayıp acıları kaşımaya ve barış çabalarını sabote etmeye dünden hazır…

Ne yazık ki, çözümün önündeki engel acılı aileler, CHP ve MHP’den ibaret değil. Türkiye PKK'nın bitmesini ister mi? başlıklı yazımda değinmiştim; bu savaştan faydalanan çok taraf var ve bunlar hayli güçlüler… En önemlisi de çatışmaların devamı bizzat savaşan güçlerin işlerine geliyor. Bombalar patlayıp silahlar konuştukça Türkiye Kürt sorununu bir terör meselesi olarak sunabiliyor; savaş sayesinde PKK de varlığını koruyup güçlenebiliyor, yeni kadrolar devşirebiliyor. İster asker olsun ister PKK’li, her ölüm intikam duygularını biraz daha pekiştirip geride kalanların cepheye gönüllü katılımı için bir gerekçe sağlıyor. Bunun yanı sıra, savaşın yarattığı rant ekonomisinden faydalanan kesimler ellerindeki imkânları kaybetmek istemez.

Çözüm bu yüzden çok zor. Türkiye’deki egemen zihniyetin ve PKK yöneticilerinin inisiyatifine kalırsa bu savaşı sonsuza kadar sürdürmek isteyeceklerdir. Nasılsa ölen kendileri değil, yoksul Türk ve Kürt çocukları… Nasılsa bu statükodan para kazanan kendileri, kaybeden Türkiye halkı…

Ancak halka çok pahalıya mal olan bu dehşet dengesinin sonsuza dek sürmeyeceği de ortada. Türkiye PKK’yı askeri olarak istese de bitiremez. Bunu da ben değil, bu konudaki en yetkili ağızlardan biri olan eski genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt söylüyor; geçen hafta 32. Gün programında açıkladı. Zaten askerlikten, politikadan birazcık anlayan herkes bunu kolayca görebilir. PKK kadro ve silah sıkıntısı çekmiyor. Şimdiye kadar on binlerce mensubu öldürülmesine rağmen hâlâ binlerce silahlı militana sahip… Bölgedeki coğrafya koşulları cephe savaşına değil, vur-kaç savaşına uygun. İstediğiniz kadar uçağınız, tankınız topunuz olsun sonuç almaya yaramaz. Zaten yirmi beş yıldan bu yana bölgede binlerce operasyon yapılmasına, binlerce kayıp verip on binlerce PKK militanını öldürülmesine rağmen askeri başarı açısından gelinen nokta “sıfıra sıfır elde var sıfır” durumudur. Tersine, Eruh – Şemdinli baskını sırasında PKK’nın silahlı militan sayısı yüz kişiyi bile bulmuyorken bugün bu sayı binlerle ifade edilmektedir.

Ancak madalyonun öbür tarafına bakılırsa durumun PKK açısından da sanıldığı kadar parlak olmadığı görülür. Evet PKK vur-kaç taktiklerinde kendisi açısından görece başarılı olmuştur ama bir savaş bu şekilde kazanılamaz. Hep kaçmak, kendini korumak pozisyonunda kalmak zorunda olan bir güç ancak kendi varlığı için savaşan bir güç olabilir. Yani bu şekilde savaşarak gelip gelebileceği en yüksek nokta burasıdır. Savaş, mağaralarda saklanarak, dağda pusu kurarak değil, cephede rakibinin bileğini bükerek kazanılır. O nokta ise PKK için çok çok uzak bir ihtimal… Yani bu dehşet dengesi daha on yıllarca bu şekilde sürebilir.

Kuşkusuz savaş cephesi bunun bu şekilde sürmesini istiyordur ancak artık hem Türkler hem de Kürtler arasında bu gerçeği fark eden çok kişi var. Çocuklarını sonsuz bir savaşta kaybetmek istemeyen, vergilerinin nereye harcandığını öğrenmek isteyen, bu savaşın anlamını sorgulayıp silahların niçin susturulamadığını soran insanlar çoğalıyor; daha da çoğalacak. Zaten şu anda bunları yazıyor, tartışıyor olmamızın sebebi de bu…

Çözümü zorlaştıran faktörler de zorunlu hale getiren faktörler de ortada… Türklerin ve Kürtlerin çıkarı bu savaşın sürmesinde değil bitmesindedir. Her şeyden önce bu gerçeği kabullenmemiz lazım. Bir başka gerçek, bu savaşı kimsenin kesin olarak kazanamayacağı gerçeğidir. Bunu anlayabilirsek işin yarısını halletmiş oluruz. Çözüm yolunda en büyük görev devlete düşmektedir. Bunca yıl yok sayıp inkâr etmekle Kürtler yok olmadı; Cumhuriyetin kurulduğu tarihte var olan sorun daha da büyümüş olarak yerli yerinde duruyor. Bizim kabul etmeyişimiz sorunları ortadan kaldırmıyor. Artık sorunlara yaklaşım yöntemimizi kökten değiştirmemiz gerekiyor. Klasik yöntemimizin işe yaramadığını anlamamız için daha kaç bin insanımızın ölmesi, kaç yüz milyar dolarımızın silah tüccarlarına gitmesi gerekiyor?

....

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..