Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '10

 
Kategori
Güncel
 

Kürt sorunu normalleşiyor

Kürt sorunu normalleşiyor
 

Televizyonlardaki tartışma programlarının müdavimi olan babam, telefonun diğer ucunda, yine tedirgin ve umutsuz bir ses tonu ile, o an yayında olan bir tartışma programını seyretmemi tavsiye ediyordu.

Programı açtığımda, o gün gerçekleşen Demokratik Toplum Kongresi çalıştayında görüşülen konuların tartışıldığını fark ettim. Gün içinde haberleri takip edemediğimden, kısaca olayı anlamaya çalıştım. Ardından telefonla babama döndüm ve üzülmemesi, hatta sevinmesi gerektiğini söyledim. Bu sözlerime bir kez daha şaşırdı, anlattıklarımı dinlemeye, anlamaya çalıştı ama biliyorum ki içindeki kuşkuyu yeterince gideremedim.

Babama aktardığım fikrin özeti şuydu; Bu taslakta dile getirilen ifadeler, talepler, öneriler elbette rahatsız edici olabilir. Ama esas önemli olan bu tartışmanın kendisinin silahlı mücadelenin sonlanması için bir zemin oluşturmasıdır. Daha tanıdık bir ifade ile “eldeki silahı bırakıp dağdan inmenin ve düz ovada siyaset yapmanın” önünün açılmasıdır.

Ertesi gün ve daha sonraki günlerde, çalıştayın detaylarına biraz daha vakıf oldukça, bu fikrim daha da netleşti. Hatta gelişmeleri n beklediğimden daha olumlu olduğunu fark etmeye başladım. Çünkü tartışmanın derinleşmeye başladığı süreçte Kürtlerin arasındaki çatlaklarda artmaya başladı. Elbette Kürtlerin silahlı kanadı ile sivil Kürtler arasında. Tabi bu tespiti yapabilmek için, yapılan çalışmanın detaylarına vakıf olmak, çalıştay içinde yaşananları, tartışmaları takip etmek, daha da önemlisi, çalıştay sonrası gelişmeleri iyi gözlemlemek gerekiyor.

İlk dikkat edilmesi gereken nokta şu; Demokratik Toplum Kongresi tarafından düzenlenen çalıştayın bitişinde, ortak sonuca varılmış, üzerinde uzlaşılmış bir karar yok. Üzerinde tartışma yapılan metin, çalıştaya sunulan bir taslaktan ibaret. Elbette metnin taslak olması onu ne yok hükümde sayıyor ne de içeriğini masum kılıyor. Bu taslak metin, çalıştayın arka planında daha hesaplı kitaplı planları olanların bilinçli bir adımı olması muhtemel. Ancak çalıştay içinde taslak metin, özellikle toplantıya davet edilen aydınlar ve gazeteciler tarafından ciddi bir eleştiriye tutuluyor. Hatta Radikal Gazetesi yazarı Tarhan Erdem’den öğrendiğimize göre, taslak metin oylama bile yapılmaya gerek görülmeyerek “kabul edilmiyor”. Ama taslak üzerinde, komplekse, korku seline, kalın milliyetçi çizgilere takılmadan, son derece içerikli bir fikir tartışması yürüyor. Metnin içindeki otoriter eğilimler, milliyetçi damarlar, özellikle ekonomik gelişmenin önünü tıkayacak ideolojik darlıklar eleştiriliyor, bununla birlikte demokratikleşmenin ve özgürlüklerin önün açacak kısımlar destekleniyor.

Ancak esas ilginç olan şey, toplantının içinde değil dışında yaşanıyor. İlki ülkenin geri kalan kısmında panik atak psikoloji yaratacak bir haber trafiği tüm medyayı kaplıyor. Türk medyasının alışkın olduğu, toplumu tedirgin etmeye, hatta kışkırtmaya yönelik habercilik tarzı hemen devreye giriyor. Ama bunu yalnızca Türk tarafı yapmıyor. Belki de toplantıdan beklediği verimi alamayan silahlı Kürt kanadı devreye giriyor ve çalıştayda sunulandan çok daha farklı bir metnin internet sitelerinde ve haber ajanslarında yayınlamaya başlıyor. Bu iki metin arasındaki farkı incelemek isteyenler T24 haber portalında Doğan akın’ın yazısını okuyabilirler; http://www.t24.com.tr/content/authors.aspx?article=3007&author=24

Doğan Akın’ın detayları aktardığı bu iki farklı metin arasında ciddi anlam farkları kolaylıkla dikkat çekiyor. Bu da, silahın aktif olmadığı dönemlerde, Kürtlerin silahlı kanadı ile sivil siyasi kanadı arasında bir makas açılmasının gerçekleştiğini gösteriyor.

Ama en dikkat çekici çıkış, Kürtlerin daha sivil kanadından gelen eleştiriler oldu. En başta da Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu’nun doğrudan demokratik özerkliği eleştiren çıkışı oldukça kayda değerdi. Bu adım, silahın gölgesinin kalkması durumunda, Kürtlerin de yalnızca Kürt kimliği ile değil, aynı zamanda içlerinde farklılaşan, demokrat, liberal, muhafazakâr, solcu, sosyalist vs kimlikleri ile sorunun etrafında farklı noktalarda kümelenebileceğini gösteriyor.

Tüm bunlar Kürt sorununun, çatışma ve şiddet ikliminden, tartışma, fikir paylaşımı iklimine kayabileceğini gösteriyor. Bu başlı başına bir kazanç. Burada Türklere ya da ülkenin geri kalanına düşen görev, “nasıl olursunuz da bu fikirleri ve talepleri dile getirebilirsiniz” demek değil, oturup bu fikirleri ve talepleri tartışmak, içeriğinin doğru olmadığını düşünüyorlarsa neden doğru olmadığını anlatmak.

İçerik olarak taslakta benimde uygun ve doğru olmadığını düşündüğüm noktalar elbette var. Bunları ayrıca tartışmak mümkün ve bunu daha detaylı bir yazı ile paylaşmaya çalışırım. Ancak bence daha önemli olan, tartışmanın içeriğinden tartışmanın kendisi. Çünkü bu tartışma Kürtlere şiddet olmadan da haklarını savunabileceklerini, onları dile getirebileceğini gösterecek ve şiddetin tüm meşruiyetini ortadan kaldıracak bir gelişme.

Bu tip, her iki toplumun temsilcilerinin yüz yüze geldiği tartışmaların, toplumun her iki cephesine de yansıyan sonuçları olacaktır. İlk olarak biz Türkler, 80 yıldır var olan ve ama tüm sorunları çözülmez hala getiren tep tip, homojenleştirilmeye çalışılan toplum modeli ile yol alamayacağımız anlayacağız. Yine beraber olmaya gayret eden ama herkesin temel haklarına sahip olduğu yeni bir modeller zihinlerimizde meşrulaşmaya başlayacak. Kürtler ise ilk olarak, tartışma ve uzlaşma sürecinde, bir şiddet örgütü mantığı çerçevesinde hareket edemeyeceklerini fark edecekler. Hedeflerini, sorumsuz ve kontrolsüz bir gücün, ayakları yere basmayan söylemlerinden farklı belirlemek zorunda kalacaklar. Çünkü yüz yüze yapılan ve ikna etmeye, uzlaşmaya dayalı bir tartışma sürecinin demokratik özlere sahip olması gerektiğini anlayacaklar. Böylece süreç içinde şiddet temelli yürüyen zihniyet ile sivil zihniyet arasındaki makas açılacak ve Kürtlerin içindeki sivil oluşumlar süreçte daha fazla inisiyatif olabilecekler.

Elbette bu süreç doğrusal bir çizgi üzerinde ilerlemeyecek. Gerilimler, kopuşlar, geri adımlar olacak. Hatta inisiyatifi elinden kaçırdığını düşünen şiddet temelli zihniyet varlığını belli etme gereği duyacak. Ancak bu tarzı zorlamak, toplumun her iki yanındaki zihinsel değişimi hedefleyen adımlar atmaktan, demokratik ve özgürlükçü alternatifler üzerinde kafa yormaktan başka çıkar bir yol hala yok.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..