Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '12

 
Kategori
Siyaset
 

Kürt sorunu yokmuş

Sayın Başbakanımız böyle buyurmuşlar. Aslında eşit yurttaşlık temelinde Kürtler de her türlü hakka sahipken, PKK ve kimi basının kışkırtmasıyla teröre destek veriyorlarmış!..

Beytüşşebap baskınının ardından ilk resmi açıklamayı yapan Tayip Erdoğan, neredeyse Kürtlerin anayasal haklarının verilemeyişini de PKK terörüne bağlamış.

Oysa kendisi de çok iyi biliyor ve defalarca bu konuda açıklamalar yapmıştı.”PKK terörünün varlık nedeni Kürtlere yapılan zulüm ve eşitsizliktir.” Hakkını yemeyelim, başlangıçta bu tespite uygun kimi açılımlarda gerçekleştirmişti.

Ancak şimdi niye olayı tersinden okuyor?

Erdoğan’ın bu soruya vereceği cevabı beklemeden bir soru da PKK yi destekleyenlere sormak gerekir.

Bir örgüt, zaten kendisinin yönettiği bir kenti niye ele geçirmek ister? Gerek Şemdinli, gerekse Beytüşşebap şehirlerinin belediye başkanları da, meclis üyeleri de kendi seçtikleri(atadıkları) kişiler.

O zaman Kürt halkı adına verildiği söylenen bu özgürlük mücadelesi iddiasına kim inanır?

Bence artık güneydoğuda süregelen bu olayın adını doğru koymak gerekir. Bu bölgede resmen bir savaş hali vardır. Tüm bu olaylar bir terörist grubun gerçekleştirebileceği, başarabileceği işler değil!

Bu bölgede, hangi şehir ya da noktaların risk ve tehlike altında olduğunu bilmesi gereken bir ordunun; aynı, belli yerlere sürekli saldırı yapılmasını önleyememesi de bunu kanıtlamıyor mu?

Kendi askerini koruyamayan, karakolları her gün saldırılara hedef olan, kaymakamları, milletvekilleri, belediye başkanları, siyasi parti başkanları kaçırılan bir devlet şunun cevabını halkına vermek zorundadır.

En az yetmiş bin askerin bulunduğu bölgede eğer yedi yüz teröristle baş edilemiyorsa burada daha önemli bir sorun mu vardır?.Ya rakamlar doğru değil, ya da önemli bir güvenlik zafiyeti yaşanmaktadır.

İster PKK saldırısında, isterse bir sivil minibüsün yaptığı kazada ölsünler, bu gencecik askerlerin niye, nasıl bu kadar kolay öldüğünün bir sorumlusu olması gerekmez mi?

Bir doğal afet sonucunda çöken inşaatta ölenlerden, binanın müteahhitini, mühendislerini sorumlu tutuyoruz da, bir kamu hizmeti yapan askerlerimizi ölümünü “şehitler ölmez” diyerek nasıl geçiştiriyoruz?

Hiç kendimizi kandırmaya gerek yok. O çocuklar öldükleri için şehit oluyorlar, şehit oldukları için ölmüyorlar, değil!

Toplumun bu konudaki duyarlılığını istismar etmek gibi bir niyetim yok. Ancak her zaman yaptığımız gibi hamasetle sorunları çözemeyiz.

En azından; artık yeter, daha fazla şehitler olmasın, askerlerimiz bu kadar kolay toprağa gönderilmesin, yani bu kirli savaş bitsin, yani barış gelsin demek yerine, böylesine önemli ve yaşamsal bir sorunu hala siyasi çekişmelerimize alet ediyor, yeni acılar ve gözyaşlarına zemin hazırlıyorsak; sözün bittiği yerdeyiz demektir.

Gerek devlet yönetiminde, gerekse örgüt yönetiminde iktidarı bir araç değil de, amaç olarak görenler bu ülkeyi hızla sonu alınmaz bir kaos ortamına sürüklüyorlar.

Bir çoğumuz da; ya iktidara muhalefet yapmış olmak için, ya da kurtulamadığımız ideolojik saplantılarımız yüzünden sorunların etrafında gezinip duruyoruz.

Bir dönem cumhuriyet mitinglerinde sıkça yinelen bir slogan, bu günlerde yine ısrarla ve özellikle gündeme getiriliyor.

“Tehlikenin farkında mısınız?”

Sanki tehlikenin farkında olmak, tehlikeyi önlüyormuş, gibi! Asıl olan farkında olmak değil, tehlikeyi nasıl önleyeceğimize ilişkin çözüm projeleri geliştirmek, bu çözümleri hayata geçirecek direngen, inançlı kadrolarla mücadele vermektir.

Keşke siyasetçilerimiz, sınırda nöbet tutan gariban askerlerimiz kadar cesur olabilselerdi!

Keşke komutanlarımız, eğitimlerini, birikimlerini, yeteneklerini, darbe planlamak yerine; terörle nasıl mücadele edilir, karakollarımız nasıl korunur, askerlerimizi ailelerine sağ salim nasıl teslim ederiz diye kafa yorsalardı, emek ve enerjilerini bu konulara yoğunlaştırsalardı!

Keşke bu ülkenin aydınları, sanatçıları, bürokratları, bilim adamları kapris ve komplekslerinden arınıp; sıradan yurttaşlar gibi davranabilseler, ülkenin her sorununda sorumluluk alıp, siyasi iradeye yardımcı olmak için çaba gösterselerdi!

Keşke bu ülkede, silah, petrol, altın, uyuşturucu ticareti yapılmasa, böylesine büyük bir pazarı paylaşma adına siyaset baronları, bürokratlar, mafyacılar ve onların devletin içine sızmış karanlık adamları bu savaşı başlatmasalardı!

Keşke medya patronları enerji işlerine girmeseler, keşke TSK Oyak türü örgütlenmelerle ticaret yapmasa, keşke bu ülkenin solcuları, sosyalistleri, devrimcileri politik koşullanmalarından kurtulup, somut koşullara uygun politikalar geliştirseler, anın ruhunu yakalayabilselerdi!

Gördüğünüz gibi keşkeler bitmiyor.

Keşke, bu anlamsız kavga sona erse, anaların gözyaşı dinse,

Keşke her inanç ya da etnik yapıda tüm yurttaşlar eşit ortam ve koşullarda, barış içinde bir arada yaşayabilsek.

Keşke sevgi, dostluk ve kardeşlik içinde bir yaşamın, savaş ve acıların olmadığı bir dünyanın temellerini atabilsek!

Keşke hayat bayram olsa!.....................

AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar)  04.09.2012    BODRUM

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..