Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kurtlar Vadisi’nde nasıl boğuldum?

Kurtlar Vadisi’nde nasıl boğuldum?
 

Etrafta simsiyah montlarla dolaşan Polat’lar, Çakır gibi sevgilisi olsun, dibinden ayrılmasın modeli kadınlar, sert ifadelerle, oyunculuğun değil (peki hepsi değil çoğu diyelim) odunculuğun işaret edildiği mimik hareketleri…

İşte yukarıda sıraladığım her bir şey beni boğuyor ve gerilip, niye yaşadığımız –dürüst insanlar olarak, yamuk yapmadan- üzerine düşünmeme neden oluyor. Neden bu diziye karşı tepkiliyim, neden, neden diye soruyorum kendime uzun süredir ve az önce bir neden bulabildim!..

Evreka Evreka:)

Bu dizi bir düşünce modeli ya da bir şeyi iyileştirme nedeni taşımıyor. Bunun yerine, ortada dolaşan şiddet ve diğer izm’li duyguların (içine dön, bir bak okuyucu) kabak kenaki gibi ortaya çıkıp, alevlenmesini sağlıyor.

Diziyi seyrettikten sonra insan nasıl bir çözüm bulurum, bu ülke nasıl kurtulur, nelerle uğraşırsam önce kendime faydam olurun yerine binbir türlü hile, hurda ile nasıl daha şiddetli intikam alırımım peşine düşüyor. Bu verilen, burnumuza dayatılıp, gözümüzün içine sokulan şiddette hayatın içinde sorunların çözümü yerine ‘sorunlardan sorun yaratmak’ olarak karşımızı çıkıyor.

Sorunları; illa silahla, eylemle, sağa sola atılan mermi sesleriyle, sazla ve bol aksiyonlu sözlerle daha da içselleştiriyor. İnsanların pek çoğu -dizi enstantenelerinden dolayı- çözümsüzlüğün vahim çöllerinde dolaşan, sıcaktan boğulmak üzere bir canlı gibi dili dışarıda, elindeki silahı her an dışarı ateşlemek isteyen bir hale bürünebilirmiş gibi geliyor bana…

Bence temel sorunumuz bundan ibaret: Olayları deşmek yerine başka olayları ortaya atıp, bilinen (saptırılan da olabiliyor) ya da olası gerçekler üzerine yol alıyoruz. Ama bu yol hem şiddetin içinde geçiyor hem de şiddetin kanıksandığı bir toplumda yaşadığımız için hayatımızın olmazsa olmazları arasına giriyor. Yani çözüm çözmek dizi seyrederken nara atmakla eşleştiriliyor. Oysa tarihi biraz kurcaladığımızda değişimlerin ne kadar zor olduğunu ve bu değişimlerin düşünce temelli, bol bilgi derinliğinde ve analitik düşünerek olabileceğini görüyoruz. Başka türlü düşünenlerin dünyası ise şiddeti getiriyor güle oynaya (şekil 1.a-dön bak kendine ve paltona)…

Artık siyah paltolu adamların aynı jargonla konuşmasından, saçma ruganvari sivri papuçlarla dolaşmasını seyretmekten o kadar sıkıldım ki…

Boğuluyorum bu dizilerin yarattığı şuursuz-şiddet temelli, şuurlu -bilinıçdışı ruh halini taşıyan modellemelerden…

Gençlik nereye gidiyorsa gitsin (D&R'a uğrasınlar bol ama!) ama ne olur siyah palto ile bir amaç, bir yol çizmesin…

Bir yol çizmek iyileştirmeyi de getirmeli...

Unutmamakta fayda var: rugan papuç=rugan papuçtur.

Ne bir eksik ne bir fazla…

Ve bir replik: (tam şu anda sesi geliyor-mandalinamdan bile soğudum bir an)

-Mematiye bir şey olmuş mu?

-Kim o şekerim?

-O da benim şekerim, şekerim.

Bakın ulvi sözlere, biryantin bıçkını saçlara ve düşünmeye başlayın...

Bir-2-bir-2!..

 
Toplam blog
: 87
: 1432
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

29 yaşında ve yengeç burcuyum. Her sabah 'flu' gözlerle dünyaya merhaba dememi sağlayan 5 numara göz..