Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Kürtler ne istiyor? Elbette iktidar!... Nasıl?

Kürtler ne istiyor? Elbette iktidar!... Nasıl?
 

Yüz yılın başında dağılan Osmanlının bünyesinde buluna tüm uluslar, meşreplerine göre bir uluslaşma yolunu seçtiler. Kürtler ise Türklerle kader birliği yapmayı tercih ettiler. 

Ancak Lozan antlaşmasında “Türkler ve Kürtler” adına konuşan İsmet İnönü yurda dönünce, yazık ki işler tam aksi istikamette yol aldı. Takriri sükun kanunu, mecburi iskan kanunu ve sonrası da geliştirilen paradigma ve uygulamalarla, Lozan da iktidarın dışında bırakılan Gayri Müslimlerden farklı olarak, Kürtler tümden yok sayıldı. 

İktidar ortaklığı kadim Osmanlı geleneğinin bildiği tek şarta; asimilasyona, eski deyimle gönüllü devşirmeye bağlandı. Bu şartı kabullenen ‘Kürt’ler hakikaten devletin her kademesine getirildi. Ancak gönüllü devşirilmeye karşı duranların payına, sınıf farkı gözetilmeksizin ölüm, sürgün, işkence ve hapis düştü. 

‘Kürtler iktidar istiyor’ derken sadece hükümet olmayı anlamamak gerekir. Doğumdan ölüme kadar hayata dair her alanda, devlet veya toplumsal örgütlemenin içinde ki her merkezde iktidarlar teklik üzerine oluşturulmuştur. “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” andıyla başlayan hayat, “mutlu” olmak ve “övünmek” için “Türk” olmayı şart koşuluyor, Kürt’e entelektüel varoluş alanı olarak, “Atatürk ilke ve inkilaplarına” bağlılık düşüyor. 

Seksen yıllık mızrak artık çuvala sığmıyor, gizleyecek örtülerde sudan çekilip kısaldı. Kürtler görünür olmak ve kendi haklarının sahibi olduğunu haykırmak istiyor. Ancak bu görünür olma biçimlerini, hem bu günkü yönetimler hem de öncekileri tanımak istemediler, istemiyorlar. Bu amaçla tüm hükümetler Kürtlerin bu talebini terörize edip ve hep terörist kalmasını tercih ettiler. Çünkü “terörist” Kürt’ü mahkum etmek çok kolaydır. Yaşamın içinde var olan, ortak coğrafyanın her noktasında, tüm halklarla yaşamı paylaşan ‘Kürt’ mahkum edilse de, bu durumun inandırıcılığı kalmamıştır. Yani, Kürtleri mahkum ederek ‘teklik’ iktidarını var etmek artık mümkün değildir. 

Gördüklerine inanmak istemeyen, “Beyaz Türk”ler ise her fırsatta soruyor; bu Kürtler ne istiyor? 

Hiç işin kolayına kaçmayın, verip kurtulamazsınız. Kürtlerin Anadolu coğrafyasının her noktasında hakkı var, hem de T.C. uyruklu her birey kadar. Bundan dolayı Kürtlerin ne istediğine iyi kulak verin. Aslında her yerde bağıra bağıra söylüyorlar, hem de on yıllardır. 

Tekrarlayalım… 

Kürtlerin siyasal özneleri, taleplerini iki temel eksen etrafında toplanmaktadır. Birincisi Kemal Burkay’ın önderliğinde ki TKSP’nin (Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi) 1970 lerin ikinci yarısından beri savunduğu, HAK-PAR (Hak ve Özgürlükler Partisi)’ın Parti programına alındığı ve Anayasa Mahkemesi tarafında kabul edilen Federasyondur. 

Diğeri ise 2000 yıllarda A.Öcalan’ın cezaevine girdikten sonra olgunlaştırdığı ve PKK’nin (Kürdistan İşçi Partisi-Partiya Karkerê Kurdistan) savunduğu Konfederatif-Demokratik Özerklik biçimdir ki BDP tarafından Demokratik Özerklik olarak dillendirilmektedir. Bu biçimlerle neyin, nasıl gerçekleşeceği savunuluyor? Ya da tahayyül ediliyor? 

Öncelikle Anayasa mahkemesinde açılan dava sonucunda Hak-Par’ın Programa konmasında sakınca görülmeyen federasyonu savunan madde: “Hak ve Özgürlükler Partisi, üniter devleti reddeder. Kürt sorununda ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını ilkesel olarak benimser. Sorunun çözümü için, Türkiye’nin Kürt ve Türk halkının eşitliğine dayalı demokratik ve federal bir tarzda yeniden yapılandırılmasını savunur.”şeklindedir. 

BDP yayınladığı kitapçıkta ‘Demokratik Özerklik’i kısaca şu şekilde tanımlamaktadır: “ “Bayrak” ve “Resmi Dil” tüm “Türkiye Ulusu” için geçerli olmakla birlikte her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleriyle demokratik öz yönetimini oluşturacaktır. 

· Demokratik özerk yönetim, “bölge meclisi” olarak örgütlenir ve meclislerde görev alan kişiler de “bölge meclis temsilcisi” olarak tanımlanır. ·Bölgelerin her biri o bölgenin özel adı veya bölge meclisinin yetki sınırları içinde bulunan en büyük ilin adıyla anılacaktır.” Aslında Öcalan’ın Konfederasyona yaptığı vurguyu bir kenara bırakırsak (ki bu ayrı bir tartışma konusudur) iki biçimde aynı yere çıkmaktadır. Çünkü amaç seksen yıldır gasp edilen bir hakkın yerine ulaşmasıdır. 

Yani iktidar ortağı olacağını düşünen Kürtlerin, yaşamın her noktasında ortaklıklarının kabul edilmesini talep etmektedirler. Bunun bir lütuf değil bir hak olduğunu düşünmektedirler. Üstelik bu talep, sadece bu siyasal öznelerin değil her Kürt bireyinin talebidir. Öyle ki örneğin Diyanet, bilinenin aksine Sünni Kürtlerin çoğunluğunu oluşturan Şafileri Hanefileştirmeye çalıştığı için Kürt medrese kültürü buna direniyor. Esnafı, mühendisi, sanayıcısı vs. artık kendi kimlikleriyle var olmak istiyor. Kendi sınıfsal kimlikleri ile var olmalı ki, siyasetin ana ekseni olan sınıf çatışmasında gönül rahatlığıyla Türk sınıfdaşlarıyla taraf olabilsin. 

Sonuç olarak Kürtler, bu gün Anadilde eğitimde, ortaklaşmış olsalar da temelde her sınıfsal katman ve sosyolojik gurup kendi alanın iktidarında ortaklık istiyor. Dolayısıyla, kısırlaştırılan tartışma görülmek istenmeyen ana gündemi örtmenin aracına dönüşmüş durumda ama nafile. Cin şişede çıkmıştır. 

 
Toplam blog
: 22
: 784
Kayıt tarihi
: 11.06.11
 
 

. "Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur" diyen eskiler haklılar, ama zamanın akışı içinde ..