Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kürtleri kim kurtaracak?

Kürtleri kim kurtaracak?
 

Bundan önceki darbelerdeki deneyimlerimiz göstermiştir ki: Darbelerin koşullarını hazırlamak üzere asker ve polis içerisinden CIA memurları bulunmakta, heryeri çorbaya çeviren bu memurların kışkırtmalarıyla, ortalık kangölüne dönmekte, tam memleket elden gidiyor derken bir kahraman bizi kurtarmaktadır.

Kendini ve memleketini kurtarmak için hep dışarlardan bir kahraman bekleyenler, o kahramanlarının talimatlarıyla yaşamak zorundadırlar. Kendi yaşamına ilişkin iradelerini başkalarının istekleriyle birleştirenler, o birleştirdikleri kişilerin iradelerine tabi olmak zorundadırlar. Devamında, toplumun neden acılar çektiğinin cevabı bile bulunamaz.

Sosyal hayatımızda da böyledir, siyasal hayatımızda da. Kadınlarımızın mutsuz hayatlarının kökeninde de bu yaklaşım bulunmaktadır. Hiçbir kariyer, eğitim, emek harcamadan kahraman erkeklerini beklerlerse, sadece erkeğine kadınlığından başka sunacak değeri olmayanlar kahramanını bulduğunda herşeyin rüyalardan farklı olduğunu anlarlar, ama iş işten geçmiştir. Evlilik boyunca yaşadığı ağır travmaların nedeninin orda yattığını çok geç anlayacaktır, ancak çözümsüzlük içinde bazı dayatmalara ve uygulamalara göz yummak zorundadır. O kadar çok şeyi görmezden gelirler ki, işte bu içsel olarak mutsuzluklarının kaynağıdır. Toplumlar da aynıdır.

Darbeleri kurtuluş görenlerin başına gelenler de, çareyi dışarlarda ve aşiret beylerinin işbirlikçilerinde gören Kürtlerin başına gelenler de.

Birinci Dünya Savaşı feodalizmle kapitalizmin son vuruşmasının global şekliydi. Kapitalizm kazandı, feodalizm kaybetti. Feodalizmin resmi temsilcileri olan imparatorlukların yerine ya kapitalizme direk manda şeklinde bağlanmak ve özgür iradeyle kendi devletini kurarak demokratik sürecini tamamlamak gibi iki seçenek vardı.

Bu imparatorlukların yerine konulan ve çoğunlukla kapitalizmi istediği şekildeki haritalar çizildi.

Polonya Almanya'dan ayrıldı. Çekler ayrıldı. Ulus devletler denilen bu formatta ulusal ortak özellikler gösteren bu toplumlar da tek devlet altında toplanmadı. En keskin ayırım sanırım anadille ilintiliydi.

Avusturya- Macaristan İmparatorluğu da aynı şekilde dizayn edildi. Osmanlı ise tarihin en büyük coğrafyasına sahip son imparatorluktu. Onun da yerine yine ulusal örtak özellikleri baz alma yerine aynı ulusların farklı devletler şeklinde oluşumu görüldü. Örneğin araplar onlarca devletten oluşturulmuştu. Bu ülkelerin birbirinden hiç farkları yoktu. Belki mezhepsel farklılıklar vardı denebilir. Demek ki kapitalizmin dünyada yapmaya çalıştığı ulus devletler değil, aynı özellikleri gösteren toplumları kolay yönetilebilirlik adına küçük devletlere dönüştürmekti.

Osmanlı'dan Avrupa kıtasında kalanlar, Asya kıtasında kalanlar, Afrika'da kalanların hepsi Krallıkla yollarına devam ettiler. Çok nadir parlemanter sistemi uygulayıp demokratik anayasal sistemi benimsemişti. Neden? Çünkü bunların hepsi manda şeklinde kapital ağalarına karşı gelmeyerek talimatla kuruldular. Biri hariç: Türkiye Cumhuriyeti

Türkiye Cumhuriyeti kapital beylerinin istediği bir şekilde değildi. Neden? İçinde Kürt vardı, laz vardı, Çerkez vardı, Orta asya kökenli farklı etnik topluluklar vardı, ağırlıklı bir şekilde mehzepsel olarak da alevi vardı sunni vardı. Bu kurtuluş savaşı bu insanları tek çatı altında toplamıştı. Emperyalizme hayır. Bu nedenle bu ülkede yaşayanlar homojenize edilmemişti. Bu da kapitalizmin istediği bir yapı değildi. Kapitalizme göre bir ulusun birden fazla devleti olabilirdi, ama birden fazla etnik ve mezhepsel grupların tek devleti olmamalıydı. Bu yapının görüldüğü ülkelerin başında Türkiye ve İran gelmektedir. İki ülkeyi de tam anlamıyla dizayn edememiştir batı. Ta ki 1945'lere kadar.

Batının tam anlamıyla hesaba katmadığı bir topluluk vardı: Kürtler

İngiltere Irak'ı bile kurarken Kürtleri hesaba katmaması da ilginçtir. Irak aslında etnik anlamda ağırlıklı olarak, araplar ve Kürtlerden oluşurken, suriye de öyle, İran da öyle. Karşılarında imparatorluklar da kalmayan Kürtler çok rahat ulus devlet kurabilirlerdi. İşte böyle bir ortamda batının karşısına devlet kurma talebiyle çıkmayan Kürtler, devletsiz kalmıştır.

Bu bölgenin batı tarafından mandaya sokulamayan tek devleti Türkiye Cumhuriyeti'dir.- Belki İranlılar da - Burası aklımızın bir tarafında dursun.

Bugünlerde oluşan global gidişatın da etkisiyle Kürtlerin akil adamları millet olma çabasına girmişlerdir. Bu savaş PKK 'ya ihale edilmiş olup örgütün savaşı feodalizmle değildir. Kapitalizmle de değildir. Türkiye Cumhuriyeti'yledir. Türkiye Cumhuriyetini hangi yönünü kabullenmemektedirler? Kürtlere karşı olan dışlayıcı tutumunu. Oysa hukuksal anlamda bir dışlayıcılık yoktur. Kimliksel bir kabullenmeme söz konusu olmuştur yıllarca.

Bunu kim sağlamıştır.? Tabi ki kapitalizm. 12 Eylülde yaptıırdığı darbenin içinde bunu öne çıkarmak olduğu için de Kürtlere garip ve anlamsız bir baskıyı öngürmüşlerdir. Zaten bağımsızlığını 1950'de nitelikli olarak kaybeden Türkiye'nin o tarihten itibaren başına gelenler onların iradelerinin sonucu değildir. Günümüze kadar devam eden silik bir 60 yıldır bu süre. Bu ülkede yapılanların çoğunu da bu devlet yapmamıştır. Yapmış gösterilmiştir. Bu nedenle bazı olaylar sırasında suçlu arayıp bulamadığımız bir süreçtir bu. Yani bir acayip faili meçhul icraatler.

Bağımsızlık savaşçısı gösterilen PKK konusunda kendimizi kandırmayalım. PKK kürtlerin eşeğini kaybettirip sonra tekrar buldurmaya çalışmaktadır. Kürtlerin yediği baskının ve cefanın en büyük nedenlerinden biri de PKK'dır. Bu durum TC'yı suçsuz göstermez tabi ki.

Son zamanlarda PKK'nın her adımını destekleyen BDP, onların ne olduğundan habersiz gibi davranıyor. İlerleyen günlerde PKK'nın nasıl kendi istediklerinden farklı şeyler istediğini görecekler. Çünkü PKK gerçekten batı kiralık silahşörlerinden oluşmaktadır. Sadece bundan ibarettir. Dolayısıyla BDP, PKK'nın garip derin eylemlerine anlam veremeyecektir. BDP, PKK ile eşgüdümlü davranmayı bırakmadıkça hiçbir yere varamaz. Kürtlerin gerçek sorunlarına eğilmedikçe tarihten kesinlikle silinecek ve marjinal olmaktak kurtulamayacaktır. Kendini evrimleştirip, bölgesel parti olmaktan çıkıp ulusal sorunlara yönelmelidir. Sorunlara çatışmacı değil, pragmatik ve analitik yaklaşımlar göstermelidir. Kesinlikle milliyet değil sınıfsal siyaset yapmalıdır. Milliyetçi söylemler Kürtlerin gerçek sorunlarının karşılığı değildir.

Kürtlere özerklik, anadilde eğitim, bağımsızlık, özgürlük diyenler Kürtlerin sorunlarını çözebilecek güçler midir?

Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin sorunlarını çözemedi neden? Çünkü o bölgenin mülkiyet ilişkilerini dizayn edemedi. Miras hukuku işlemedi orda. Eğer işleseydi, bugün aşiret ve reislerinin isteklerini değil kendi isteklerini konuşurdu bu halk.

Türkiye Cumhuriyeti'ne bu sorun hallettirilmedi. Kim tarafından? ABD.

Cumhuriyet halk partisi'nin toprak reformu söylemine en çok kim karşı çıkmıştı? Tabi ki Adnan Menderes. Çünkü Adnan Menderes bir toprak ağasıydı. CHP ve Atatürk'ün tam bağımsızlık söylemleri ve bu iskeleti böyle çatlatılabilirdi. Demokrasi adına çok partili rejime geçişte CHP karşı koyamazdı, çünkü iddialarıyla çelişirdi o zaman. Nitekim karşı da koymadı.

Adnan Menderes Muhafazakar Liberal Demokrattı. Burası çok önemlidir. Bu tanım ABD'nin bundan sonraki bizden dediği insanların ortak tanımı olacaktı. Muhafazakar liberal demokratların çizgisi kesinlikle kürtlerin güzergahı değildir. Çünkü onlar sürekli olarak birey, irade, özgür insan derler ama insanların bu hale gelmesinin önündeki engellerle hiç uğraşmazlar. Bu muhafazar liberal demokratlar, sermayenin rüzgarına göre söylemlerle yön verecekleri toplum peşindedirler.

Aşiret ağalığı ve tarikat şeyhlerinin tahakkümünden kurtulmadıkça bu sorunlar asla çözülemez. Siyasi, sosyal, askeri ve ekonomik olarak aşiret ve tarikat liderleri kapitalizmle işbirliği içimdedir. Unutmayalım, bu düzenden nemalananlar bu düzeni değiştirmek istemeyenlerdir. Olaylara bütünsel bakarsak, bu düzenden beslenenleri tespit edersek, çözümü buluruz.

Doğu'nun ana sorunları şöyle sıralanabilir:

Dil sorunu. hallolur, resmi dil Türkçe, herkes anadilini öğrenme hakkına sahip olsun dersek kimse buna itiraz etmez. Çok marjinal gruplar hariç. Eskiden beri bu halkın kendi dilini konuşmasını yasaklayanların derdi zaten bu halkı ırkçı ve milliyetçi yapmaktı. Başarıldı

Ben düşünüyorum başka bir neden göremiyorum. Nasıl bir insana anadilini konuşmayı yasaklarsın. Benim aklım almıyor. Böyle zalimlik olur mu?

Bu devlet kürt halkına yaptığı bu zulümden dolayı özür borçludur. Ya meclis başkanı ya da Cumhurbaşkanı parlementonun karar desteğiyle bunu yapmalıdır.

Kültür sorunu : Hallolur, zaten kültürler içiçedir. Şarkılar, türküler, yemekler, ağıtlar çok farklı değildir. Keza farklı olsa daha da güzeldir. Bu asla sorun olamaz

Kimlik sorunu: O da hallolur, etnik kökenini kimliğin üzerine yazıp herkes fişlensin diyen yok. Herkes kimliğini söyleyebilir haldedir. Ama ırkçı yaklaşımlarla toplumları kızıştıranların derdini herkes bilir. Kimseyi başkalaştırmadan bir arada yaşamının yolu da bulunur. Zaten bakalaştırma derdinde olanlar bu halkların kendileri değildir.

Mülkiyet ilişkileri sorununun, çözümü çok zordur neden? Çünkü bu bölgede uzun zamandır Miras hukuku kuralları uygulanmamaktadır. Diyelim bir aşiret ağasının 30 köyü var. Dönüm başı tarım desteği alan bu ağaların ağalığını artık siz hesap edin.

Oysa miras aşiret hukuku yerine miras hukuku yürüseydi, ağanın 15 çocuğu varsa, bu mülkler en az 15'e bölünmeliydi. Her çocuğa iki köy. İki nesil sonra adam başı en çok 500 dönüm yer kalırdı. 2010'a gelindiğinde feodalizmin kökleri kesinlikle çökmüş olur, işte o zaman bireyci, özgürlükçü ve demokratik söylemlerin bu bölgeye bir anlam ifade iettiğini görürdük. Böyle olmadı ne oldu?

Aşiret beyleri babadan oğula geçti, mülklerin tamamı da reisin emrinde kaldı. Sonuçta parçalanamayan toplakların ağaları doğuda düzenin değişmesini istemeyenlerdir. Topu da sürekli başkalarına atmaktadırlar.

Türkiye sömürgeciymiş gibi garip eda görülüyor millyetçi Kürtçülerde. Bu düzenin suçlusu TC değil ağalar ve onların düzenidir. TC medeni hukkunu neden işletmiyorsunuz diye soran bir demokrat gören var mı doğuda? Yok. Başkaldırılacaksa önce buna baş kaldırılmalı.

Şimdi soruyorum, eski adıyla DTP, yeni adıyla BDP'de kaç tane maraba milletvekili vardır? Batı için de aynı sorular sorulabilir ancak batıda çobanlıktan gelme başbakanlar bile oldu. Milletvekilleri çoğunlukla halk tabakasındandır.

BDP ve PKK bu bölgenin mülkiyet ilişkilerine ilişkin bir projesi var mıdır?

Göze hoş gelen söylemlerin çoğu ırkçıdır ve insanların sosyala hayatını direk ilgilendiren söylemler değildir. Demokrasi vaat eden insanların öncelikle demokrat olması gerekir.

Sosyalist olduğunu iddia eden PKK ve BDP'nin bir tane sosyalist söylemini duyan var mı? Söyleyemezler yoksa ağaları yer onları, parçalar..

BDP ve PKK bunu başardı diyelim. Kürtlerin hangi sorunu çözecek acaba bu savaşçılar. Kürdistan parlementosunda kaç marabadan gelme vekil olacak? Söyleyim mi "0 "

Bu feodal beyleri Kürt hallkının kaç sorununu çözecek ? "0"

Maraba yine maraba, ağa yine ağa, şeyh yine şeyh. Düzen yine aynı. Değişen ne oldu? Sahipler yine aynı, çünkü üretim ilişkileri aynı.

Halk kırık dökük evlerde viran şekilde yaşamaya devam ederken, ağalar yine konaklarda olacak. Halk onların evini sadece dizi filmlerde izlemeye devam edecek...

Başta söyledğim yere geldik. Bu düzenin sahiplerinin talimatlarıyla bu düzeni yıkmaya çalışırsanız bu savaş 2000 yıl değil 2.000.000 yıl bitmez.

30 yıldır savaşın bitmeme nedeni de burdadır. Bu savaş kazanılsa savaşı kazanan kim olacak? Tabi onlara talimat verenler.

Kürt halkına yoksulluğu, eğitimsizliği, mutsuzluğu getiren diğer halklar değil, bizzat Kürtlerin içindekilerdir. Kürt halkı suçlu kim diye şapkasını önüne koyup bir daha düşünmelidir. Bu üretim biçimi ve üretim ilişkisiyle Kürtler feodal beylerinin oligarşisinden kurtulamaz. Onlardan kurtulmadıkça Kürtlerin savaşı bitmez.

Kürtler dikey bölünmeler yerine, yatay bölünme içine girmelidir. Irkçı milliyetçi, ümmetçi söylemlere onlar savaşa ikna edenler, bu savaşın galipleri olacaklardır.

Oysa bu halk sınıfını bilincine vararak, ezilmiş çoğunluk sınıfın, zengin azınlık sınıfa karşı mücadelesi başlamadan bu savaş birmez.

PKK, "yaşasın medeni hukuk kuralları", "toprakların paylaşımı" , "feodalizme hayır" "yaşasın köylülerin, çalışanların ve marabaların dikdatörlüğü" demeliyken, günlük polemiklerle kürt halkını kandırmaktadır.

Böyle eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik söylemlere girmesi durumunda PKK ve BDP'ye ağa babaları ne der acaba?

Kürtleri, onların sorunlarına mülkiyet ilişkileri boyutunda bakanlar ve bu yolda dizayn etmek isteyen ve duruma sınıfsal bakan kürtler kurtacaktır.

.
 
Toplam blog
: 105
: 3914
Kayıt tarihi
: 05.11.08
 
 

İ. Ü. İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler 1989 mezunuyum. 1993'ten beri uluslararası fındık ..