Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '13

 
Kategori
Siyaset
 

Kürtleri Neden Küstürdük... Milliyetçilik Bu mu?

Kürtleri Neden Küstürdük... Milliyetçilik Bu mu?
 

Yurdumun Kürt insanını en çok düşünen(!?) iki lider...


Milli Mücadele'de omuz omuza savaştık, beraber şehit olduk, aynı şehitliklerde yan yana yattık; sonra..." KÜRTLER NE YAŞAR NE YAŞAMAZ" oldu.

Önce bloğumun başındaki iki liderin, Kürtlerle  olan yakın ilgisine(!?) değineyim....

Lozan Konferansı görüşmelerinde(20 Kasım 1922- 24 Temmuz 1923), Türkiye'nin, Lozan Barış Kurulu Başkanı İsmet Paşa(İnönü), Musul'u Misak-ı Milli hudutları içine almak için İngiliz delegelerine aynın şöyle diyordu :

"TBMM Hükümeti, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de hükümetidir. Meclis'teki Kürt temsilcileri, Türk halkıyla birlikte ülkenin yönetimine katılmaktadırlar...Kürtler, Türkiye'de her zaman yurttaşlık haklarından yararlanmışlardır"(1)

Ne güzel değil mi?

Aradan ancak 6-7 yıl geçmiş; bu arada Cumhuriyet ilan edilmiş ve 1924 Anayasası yürürlüğe girmiştir...Türkiye, o zaman, Batı'da olduğu düşünülen Avrupa uygarlık ailesi içindeki yerini almıştır.

6-7 yıl sonra ne oldu olmuş ki, 31 Ağustos 1930'da İsmet Paşa, Lozan'da İngilizlere söylediği sözlerini unutmuş gibi, Türk halkı ile birlikte gördüğü Kürtlerin aynı hakka sahip olmadığını dile getirmiş. Ne demiş?

"Bu ülkede sadece Türk ulusu, ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka bir kimsenin böyle hakları yoktur"(2)

Haydaaaa...!  Bu ne anlama geliyor? "Yaşar ne yaşar, ne yaşamaz" gibi..."Kürtler ne yaşar, ne yaşamaz"

İsmet Paşa, Kürtlere, sanki, "oturduğunuz yerde oturun; ırksal taleplerle ortalığı karıştırmayın"...

Kürtler,  küser ve  sinip oturur...İkinci sınıf vatandaş olarak yaşamları sürdürmeye çalışırlar...Küsmüş  ama, acaba sinmişler midir...?

Aradan 31 yıl geçer, 1960 yılında Org. Cemal Gürsel ( Nam-ı diğer, Cemal Ağa) liderliğinde bir askeri darbe olur...Darbeyi yapanlar, TBMM'nin ve Cumhuriyet Devleti'nin kurucusu M. Kemal Atatürk'ün onayından geçmiş olan 1924 Anayasası'nı yok sayarlar ve yeni bir anayasa yaparlar...

1924 Anayasası'nda, "Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir" derken; yeni yapılan 1961 Anayasası, "Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir" diyerek, 1924 Anayasası'nın az da olsa, Türklerle Kürtlerin bir arada yaşayabilmesini öngören niteliğini ortadan kaldırarak Kürtleri tamamen dışlarlar.

Ve, işte bu nedenledir ki, darbenin lideri Cemal Gürsel, " BU MEMLEKETTE KÜRT YOKTUR, KÜRDÜM DİYENİN YÜZÜNE TÜKÜRÜRÜRÜM / TÜKÜRÜN" (3) diyerek İsmet Paşa'nın, Kürtler konusundaki düşüncesini çok daha ilerilere taşır..

İşte bu ileri taşıma, başımıza "kanımızı emen, canımızı alan ve ekonomik kaynaklarımızı tüketen"  bir sorun açmıştır...Kürt Sorunu...Ve bundan nemalanan PKK'yı....

x     x     x

ŞİMDİ BİRAZ GERİLERE GİDELİM ve BAKALIM, KÜRTLER İÇİN DAHA BAŞKA NELER DENMİŞ?

(1925 Yılı...Kürtçe konuşmak yasaklanmıştır...Türkçeyi hakim dil kılmak ve Fırat'ın batısındaki vilayetlerin bir kısmında dağınık vaziyetteki Kürtleri Türk yapmak...

1926 Yılı...Dersim, gittikçe Kürtleşiyor... Dersim, Cumhuriyet için bir çıbandır!...Bu çıban üzerinde kesin bir ameliyat yaparak acı sonuç ihtimali önlenmelidir.

1930 Yılı...Dönemin Adalet Bakanı , 'Benim fikrim ve kanaatim şudur ki, memleketin kendisi Türk'tür. Öz Türk  olmayanların Türk vatanında bir  hakkı vardır. O da, hizmetçi olmak, köle olmaktır.

1931 Yılı...Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, yazdığı bir raporda, ''Dersim, cahildir. Zorunlu iskan uygulanmalıdır. Yüksek memurlara koloni(sömürge) yönetimindeki yetkiler verilmeli  Halka(cd) Türklük telkini yapılmalı. Kürt kökenli yerli memurlar tümüyle bölgeden çıkarılmalıdır. Dersim okşanmakla kazanılmaz. Kürtlük, Türk toplumu içinde eritilmelidir.

-- 1933 yılında, Dönemin Milli Eğitim Bakanı, Reşit Galip, İlköğretim okullarında, her sabah derse girmeden öğrencilere okutulan/söylettirilen Türk Ant'ı ya da Öğrenci Ant'ı, Kürtlerin "küskünlüğüne" tuz biber ekti...

- Sınıfta, ayağa kalkarak okunan bu "Türk ya da Öğrenci Ant'ı" okunurken, sınıftaki azlıkta olan, annesinden babasından Kürt olduğunu öğrenen küçücük Kürt öğrencilerin, ne hissettiğini hiç düşündük mü acaba?

1935 Yılı...İsmet Paşa, 1931 yılındaki düşüncesini tamamlıyor sanki ve diyor ki, "Elazığ, Erzincan, Erzurum'un Türkleştirilmesi önem kazanmaktadır. Bitlis'i Türk yuvası kalesi halinde tutmalıyız. Erzincan Kürtleşirse Kürdistan kurulabilir...

1940 Yılı...Bir CHP Raporu'nda; "Kürtler, Türkleştirilmelidir. Kürt meselesi, Türkiye'nin en mühim meselesidir. Asimilasyonun ilk şartı dil öğretmektir.

1961 Yılı...27 Mayıs darbesinin raporu; "Kendini Kürt sananların kökenlerinin Türk olduğu kanıtlanarak(ispatlanarak) yayınlanmalıdır. Asimilasyon politikasına hız verilmelidir. Dünya entelektüel muhitine Türkiye'de bir Kürt Meselesi olmadığı anlatılmalıdır...

Yine 27 Mayıs Darbesi'nin lideri Cemal Gürsel, 1961 yılında  Diyarbakır'da yaptığı konuşmada (yukarıda belirtmiştim.cd.), "Bu memlekette Kürt yoktur, Kürdüm diyenin yüzüne tükürürüm"...)(2)

Bunları okuyunca,  o zamanlarda, bu ülkede Kürtlerin ancak cismen var olduğunu anlıyoruz...

 x     x     x

Fazla uzatmak istemiyorum...O günlerden bu günlere köprülerin altından çok sular aktı... Düşünceler, genelde değişti... Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile başlayan "Çözüm ve Barış Süreci", bu konudaki katılıkları biraz yumuşattı...Süleyman Demirel Kürt realitesini kabul etti. O günlerin CHP'sinin  bugünkü Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Etnik kimlik bir kişinin şerefidir" dedi...

Günümüz o günlerden farklıdır...Özellikle Türkler ile Kürtlerle birlikte diğer etnik kökenli insanlarımız evlenerek akrabalık ilişkileri kurdular. Etnik kökeni farklı bu insanlarımız birlikte yaşamayı öğrendiler ve bundan mutluluk duydular...Bu birliktelik, 30'lu yılların "asimilasyon" politikasından çok farklı olmuştur.

Buna rağmen, bazı Türklerde ve Kürtlerde o yıllardan kalan kırgınlıklar(Kürtlerde) ve önyargılardan kaynaklanan katılıklar(Türklerde) az da olsa görülmektedir. Yaşamımdan bazı örnekler vereyim;

90'lı yıllarda çalıştığım bir kamu kurumunda, kütüphanemize alınacak kitaplar arasındaki bir kitabın içinde "Kürt" sözcüğü geçiyor diye, o kitap alınmamış; bir toplantıda da, konuşması sırasında "Kürt halkı" diyen bir arkadaşımın azarlandığının canlı şahidi olmuşumdur.

Kürtler için, "siz aslında Kürt değilsiniz; siz dağlarda 'kart-kurt' şeklinde sesler çıkararak yürüyen Türk'sünüz" dendiğini de duydum, yaşamın içinde...

Bunlar, hep "milliyetçilik" ; daha da daraltılmış şekliyle "Türk Milliyetçiliği" adına yapılmıştır...Kürt Milliyetçiliği'nin ortaya çıkış nedeni de, bu tarz milliyetçilik değil midir?

Öyleyse, yer gelmişken bu konuyu biraz açalım...Yani milliyetçiliği...

MİLLİYETÇİLİK ...

Her türlü düşünceye saygı duyarım: ama aşırıya kaçmadıkları sürece...Benim milliyetçiliğe karşı olmamın nedeni, bu konuyu abartarak insanımızı,  "öteki" ve "beriki" haline getirenlere karşı duyduğum tepkidir.

"Halkçılık" gibi, demokratik, çağdaş ve insan hak ve özgürlüklerini fazlasıyla içeren bir ilke varken, "milliyetçilik" gibi, farklı düşüncelere yer vermeyen, insanları "bizden olanlar" ve "bizden olmayanlar" diye ayrıştıran bir düşünceye sıcak bakmam, bakamam...

Çünkü, bana göre milliyetçilik, insanları talim terbiye tezgahından geçirerek, türdeş(türleri bir olan) bir toplumun, tek biçim(standart) bir bireyi haline getirir...

Karşı olduğum bu milliyetçiliğin, çağımızın en korkunç hastalığı olduğunu, bu tür bir milliyetçilikten dolayı "uygar bir yaşamın devamının mümkün olamayacağını" düşünüyorum.

Kutsallaştırılmış, katılaştırılmış, kabuklaştırılmış değerler ortasında boğulmuş ve çağdaş değerlere kuşku ile bakan, insan hak ve özgürlüklerini, demokrasiyi bütün kural ve kurumları ile içine sindirememiş bazı bireylerden oluşan bir toplumda yaşamanın da kolay olacağını olacağını sanıyorum.

Bu nedenle de, Cumhuriyetimizin ilk yıllarına Kürtlere yönelik olarak, çokça söylenmiş ve yazılmış; şimdilerde ise azca söylenen ve yazılan  incitici, gönül kırıcı ve hakaret dolu sözleri duymak ve okumak toplumumuzun sağlıklı geleceği için hoşuma gitmiyor.

Bütün iyi temennilerime  rağmen ülkemizde hala, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini içine sindirememiş, önyargılarının esiri olmuş "Türkiye Türklerindir" diyen bazı kişiler, "Türkiye'nin, yalnızca Türklerin ülkesi olması için" Türklerle Kürtler arasında bir "iç savaşı" bile istemektedirler.

Ve bunlar hep "milliyetçilik" içindir... Daha ne diyeyim ki

BU KONUDAKİ SON DEYİŞLERİM ŞUNLARDIR... 

Kurtuluş Savaşı'nda, omuz omuza savaştığımız, şehit olduğumuz ve şehitliklerimizde yan yana yattığımız Kürtler...

Lozan'da, Musul'u almak için, İngilizlere, "BMM Hükümeti, Türklerin hükümeti olduğu kadar Kürtlerin de hükümetidir; Türkiye'de her zaman yurttaşlık haklarında yararlanmıştır" (!?) denen Kürtler...

Cumhuriyetin kurulmasından ve 1924 Anayasası'nın ilanından sonra dışlanan ve asimilasyon politikası ile öz kimlikleri unutturulup Türkleştirilmeye çalışılan Kürtler...

Türkiye'de tek hakkı, hizmetçi ve köle olmak olan Kürtler...

Ve nihayet, 1960 ve 1961 yıllarında "Kürdüm" dedikleri için yüzlerine tükürülmesi istenen Kürtler...

Şimdi soruyorum; bu mudur Milliyetçilik?

Bu kadar aşağılanan, ortak ülkemizin, ortak vatanımızın "YURDUM" insanları, Kurtuluş Savaşı'nda biz Türklerle omuz omuza mücadele etmediler mi? Kan döküp can vermediler mi? Bayrağımıza kırmızı renk veren yalnızca biz Türklerin kanı mı? Yoksa onların kanı "mavi" mi?Cumhuriyetimizin kurulmasında onların hiç mi katkısı yok? Şehitliklerimizde Türk ve Kürt şehitleri yan yana yatmıyor mu? Şehitlerimiz için dua ederken onları es mi geçiyoruz?

 BU TESPİTLERİR NEDEN YAPTIM ?

Geçmişini iyi bilmeyenler günü de iyi değerlendiremezler; günü iyi değerlendiremeyenler de ileriye dönük sağlıklı önerilerde bulunamazlar...

Biraz da tarihten ders alalım, diye...

 cdenizkent

   _________________ :

  • (1) Ali Naci Karacan, Lozan Görüşmeleri ve İsmet paşa, İstanbul: ss. 33-3
  • (2) Hasan Cemal, Erdoğan, Kılıçdaroğlı, milliyetçilik derken Atatürk Milliyetçiliği, "milliyet.com.tr", 21 Şubat 2013
  • (3) Hasan Cemal, Barışa Emanet Olun, Kürt  Sorununa Yeni Bakış, 2011, ss. 33-36
 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..