Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '15

 
Kategori
Siyaset
 

Kürtlerle yaşamak şereftir

Kürtlerle yaşamak şereftir
 

KOPENHAG'DAKİ DANİMARKALI KÜRTLER Celal, Ahmet ve Mahmut


Daha önce bir Köy Enstitüsü olan, Konya Ereğli'nin İvriz İlk Öğretmen Okulu'nu 1966'da bitirmiş ve Cihanbeyli'nin bir köyüne öğretmen olarak  tayin olmuştum.

Henüz 18 yaşında,  toy bir öğretmendim. 

Tamamı Kürt olan  köyde,  okul  yoktu. 

8-10 kilometre uzakta okulu olan en yakın bir köye,  kendi imkanlarıyla bazen yürüyerek .. bazen at arabasıyla  giderek, okumaya  çabalayan  84 öğrencisi  vardı  bu köyün.

2 yıl,  tamamı Kürt olan bu köyde,  öğretmenlik yaptım.

Öğrencilerime Türkçe öğreteceğim diye aşırı hassasiyet gösterip, bağırmaktan bademciklerim iltihaplandı ve  patladı.

Köylülerim  hemen  traktörle 28 km. uzaktaki  Cihanbeyli'ye götürdüler. Oradan da  otobüsle Konya'ya yetiştirdiler. Her iki bademciğimi de ameliyatla aldırdıktan sonra, ateşler içerisinde tekrar  kötü bir şekilde   köye geri döndüm.

Dönüşümü ve o ateşler içerisinde köyde geçirdiğim  o kabuslu  günü ve geceyi hiç unutamam.

Ani hastalanınca, ne Milli Eğitim Müdürlüğüne  ve ne de kaymakama  haber verebilmiştim.

Haliyle  izin de  alamamıştım.

Bir taraftan hastalık, diğer taraftan  da bu suçluluk  duygusu  ve korkusuyla kıvranıyordum.

Ertesi gün çalışacaktım ve evime gitmeliydim.

Görev bilincim ve sorumluluğum vardı.

Ayrılıp, evime gitmek istedim. Fakat köylülerimden rahmetli Hacı Ömer Gezen, o gece beni  bırakmadı.  

''Hastasın, iyileşmeden okulu-mokulu, çalışmayı unut'' dedi.   

Sanki benim müfettişim, müdürüm oydu.

 8 gün evinde bana baktı. Ateşler içerisindeydim.

 Konuşamıyor, yutkunamıyordum.

Yiyemiyordum.

Boğazımdan bir şey geçmiyordu. 

Tükürüğümü zor yutuyor, biraz çorba içebiliyordum.

Durumumun kritik olduğunu gören Ömer, baş ucumdan hiç ayrılmıyordu.

Ömer hanımına seslenip, çağırıyor..  hanımı koşarak geliyor ve konuşuyorlardı.

İlk defa bir Kürt ailede kalıyor, hiç anlamadığım konuşmaları dinliyordum.

Çok geçmeden evin hanımı çorba yapıp getiriyor ve Hacı Ömer de bana  zorla kendi eliyle  ısrar ederek yedirmeye çalışıyordu..

O hiç unutamadığım yoğurt çorbası, çok iyi gelmişti.  

Çorba içiren ve  gözlerime bir fer geldiğini gören ve beni tekrar hayata döndüren Hacı Ömer mutluydu.

İyileşmeme, benden daha çok O sevinmişti.

Kaldığım 2 yıl içerisinde köylülerim  beni, kendi evlatları gibi bağırlarına bastılar.

Sevgileri hiç esirgemediler.

Bana hem analık, hem babalık yaptılar.

Beni, kendilerinden biri olarak gördüler.

Ben de tek başıma, 84 öğrencimi  canla başla okutup, yetiştirmeye çalıştım.

Askere almasalardı, daha da orada çalışacaktım.

Öğrencilerimden ve köylülerimden istemeyerek, üzülerek, ağlayarak ayrıldım..

Bugün aradan yıllar geçti.

Köyümden, köylülerimden ve öğrencilerimden ayrılalı tam 49 yıl oldu.

Fakat ne mutlu ki bana hâlâ, öğrencilerimle ve köylülerimle irtibatım var.

Arada bir buluştuğum, görüştüğüm, konuştuğum olunca; dünyalar benim oluyor, mutlu oluyorum.

Evet bugün onların her biriyle de gurur duyuyorum.

Hem bir öğretmen olarak ve hem de bir Türk olarak.

Öğrencilerimden bir çoğu bugün, devletimizin değişik kademelerinde çalışan amiri, memuru, öğretmeni, diş hekimi ve hatta milletvekili.

Bir çoğu alın teriyle, namusuyla çalışan ; işçi, köylü, çiftçi.

Gerek yurt içinde yaşıyor olsunlar, gerek yurt dışında fark etmez, her biri; sadece Türkiye'nin değil, dünyanın  birer medarı  iftiharı.

Çalışkan, dürüst ve mert oldukları bir yana ;  fedakar, candan  ve  insan kadri kıymeti bilen insanlar.

Bunların hiç biri,  kimliğini inkar eden uyduruk insanlar da değil.

Kürtler; örf,adet, gelenek ve göreneklerini kaybetmeden medenice yaşayan insanlar.

Her biri, Türkiye'yi hep anavatanı olarak gördüler ve de öyledirler.

Türkiye'nin  etnik, tarihi, ekonomik, politik ve sosyal tüm değerlerine  sahip çıktılar, çıkmaktalar ve her sorunun altına  da ellerini atmaktadırlar.

Ayrıca ;

Vergisini ödeyen,

Askere giden,

Şeref ve namuslarıyla Türklerle birlikte omuz-omuza, kucak-kucağa yaşayan,

ayrımcılık yapmayan bir halk.

Tanıdığım bir çok Kürt,  Türk kızlarıyla evli.  Çocukları oldu.  Aile oldular.

Bir çok  Kürt kızı da,   Türklerle evlendi.  Torunları var.

Kaynaştılar..

Dostluk, barış ve kardeşlik içerisinde  yaşayan bu  insanlar,  birlikte yaşamaktan  çok mutlular.

İşte, Türkiye'nin en büyük zenginlik kaynağı  bu.

Farklılıklar..

Farklı halk katmanları.

Bir arada yaşama arzusu.

''Bunların kıymetini bilin demek''   yetmez !

Uygulamak gerekir.

Sözde değil, özde.

Pratik olarak, günlük yaşamda.

Peki, siyaset şeflerimiz bunu uyguluyorlar mı ?

Bugün Türkiye siyasetinde söz sahibi olan  siyasetçilerin,  Kürtleri düşman gibi gösterme çabaları, gerçekten şaşırtıcı  ve ürkütücüdür. 

Yapılanlar.. söylenenler ve  uygulamalar,   Türkiye'nin gerçeklerine uymamaktadır.

Zira Kürtler, Türkiye'deki tüm farklı halklarla  ve inançlarla dost olarak yaşamaktadırlar.

 Kürtler, Türklerle  Çanakkale'de olduğu gibi,  yine tekrar  el-ele vererek   çıkarcıların ve istismarcıların oyununu ve kışkırtmalarını bozma çabası içerisindedirler.

Ülkemizde  barışın hakim olmasına  ve demokrasinin gelişmesine,   siyasi partiler öncülük edecekler  ve bunu  siyasetin   içinde   kalarak  yapacaklardır.

Siyaset yapacak olan parti  ya da partileri siyasetin dışına itmek ve marjinalleştirmek sadece teröre ve anarşiye hizmet eder. 

Kürtleri ,  sadece  Kürt oldukları için hedef olarak gösteren  kişi, kurum, merci ve partiler ;  gerçekten  ayrımcılık yapmaktalar ve  anayasal bir suç işlemektedirler. 

TÜRKLER, YAŞADIKLARIYLA ŞEREFLİDİR..!

Türkiye ;  demokratik, çağdaş, laik ve hukukun  egemen  olduğu bir devleti ,  farklı halk kesimleri arasına  kin, nefret  ve düşmanlık tohumları atarak yaşatamaz.!

Bizler Türkiye Cumhuriyeti Devleti  ve  Milleti olarak ;

- tüm etnik kimlilere saygı gösteren.. 

-insanların  öz kimliklerini koruyarak yaşamalarını sağlayan..

- medeni  milletler  seviyesine ulaşmak ve  onları geçmek isteyen..

 bir millet değil miyiz ? 

O zaman nedir  bu yapılan Kürt düşmanlığı ?

Medeniyet, siyaset, demokrasi..  bu mudur ?

KÜRTLERLE  YAŞAYANLAR,  ŞEREFLERİYLE YAŞARLAR.

Diğer etnik kimliklerle yaşamak da bir şereftir.

Tüm  faklılarla ve farklılıklarla,  bir arada,  bir dünya vatandaşı olarak;  insanca ve barış içerisinde yaşamak ise,  en büyük şereftir.!

TÜM ŞEFLERE  DUYURULUR.

Feridun Hayati  Ünüvar, 10.08.2015.  Köyceğiz-MUĞLA

 
Toplam blog
: 14
: 72
Kayıt tarihi
: 21.08.13
 
 

Öğretmen - Hukukçu - Tercüman- Sosyal Danışman ve  Serbest Yazar. Türkiye'de 6 yıl öğretmenlik ya..