Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '12

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Kurtulma Savaşı

Kurtulma Savaşı
 

Günaydınlar…
Herkese merhabalar…
Bugün 10 Kasım ertesi!
74 yıldır 10 Kasım ertesi kutlanıyor. Ya da tam tersi, ağıt yakılıyor! Dün nedense hiç içimden gelmedi yazmak. Takatim yoktu. Düşüncelerim çok çeşitli ve dağınık bir yatak gibi, karmakarışıktı.
Atatürk’ü her zaman çok özledim ben!

Biliyorsunuz tiyatroda 2 kez canlandırdım onu. Ona büründüm ve bazen gerçekten o olmak için neler vermezdim. Yılmaz Özdil’in bir yazısından alıntı yaparsam, çocuklar Atatürk içimizde yaşıyor diyen hocalarına inanınca, su içemiyorlarmış, Atatürk ölecek diye!

Böyle bir memleket bu, Türkiye! Atatürk’ün en büyük eseridir; bugünkü modern Türkiye! Hasretle ellerinden öperim.

Bana dese ki Anıl, öl bu memleket uğruna, hemen –çocuklarıma bakmam- ölürüm… Yıllarca o olmadan dahi, endüstri yapılanması için öldüm, öldüm ve sonunda dirildim. Ne savaşlar verdim, bir ben, bir de memleket bilir. Yurtdışında bu memleketi her temsil edişimde, ben de, memleket de, yüceldik. Tıpkı tarif ettiğin gibi yaptım:

Türk milleti zekidir…

Türk milleti çalışkandır…

Ne mutlu Türküm diyene!

Sayende, Türk olmaktan hep gurur duydum. Halen de duyuyorum… Sana benzemeye çalıştım. Senin gibi matematiğe ve tüm bilim dallarına önem verdim. Bilimi içselleştirdim…

Senin gibi kadınları çok sevdim. Senin gibi, onlardan çok ilgi gördüm. Onlar eşit olsun diye, pozitif ayrımcılık bile yaptım. Senin gibi, muhteşem aşklar yaşadım. Ve senin gibi, olmadı, en büyük aşkımla ben de evlenemedim…

Seni sevmeyi, seni biraz olsun taklit edebilmek olarak algıladım. Senin gibi, insanlara konuşmalarını söyledikten sonra, her zaman son sözü ben söyledim. Bu beni çok yordu ama senin gibi, yapmaya devam ettim.

İnandığım hiçbir şeyden dönmedim. Kimseyi satmadım. Paralarımı kimsesiz çocuklara akıttım yeri geldiğinde! Halen kendime söz vermiş olmama rağmen bir evlatlık yok! Bu konuda yanar, yanar, dururum. Ama elbet karım bir gün yumuşayacak…

Sen hep benimleydin. 10 Kasım 1980 tarihinde, Anıtkabir’in hemen altındaki, Anıttepe ilkokulunda, ağıt yakarak, sana olan özlemimi bir şiirle dile getirmiştim. Herkes, seni, benden dinlemişti. Soğuk, ayaz bir Ankara sabahıydı. Kuru Ankara soğuğunda, en çığırtkan sesimle sana yakarmıştım.

Zaman uçup gitti… Dün sessizce, sana dillendirdim, sana olan özlemimi. Tıpkı meyhane masasındaymışız gibi, resmi olmayan bir ilişki vardı aramızda. Ben sana baktım, sen bana baktın. Bir ara sen sofradan kalkıp bir Efe oynadın. Ben ise her zamanki gibi seni seyrettim. Sanki aynı yaşlardaydık. Benim saçımda daha fazla beyaz vardı. İkimizde keyifle aslan sütlerimizi içtik. Bir ara senin anıların aklıma geldi. O Makedon güzelini kaçırabilmiş olsaydın eğer, dayın izin verseydi, bugün belki çocuklarını konuşuyor olurduk. Ya da Fikriye’ye duyduğun aşk ile annene duyduğun saygı arasında bocalamasaydın. Ölürken, kelimeyi şahadet getirirken, çok mutlu ölecektin. Çünkü bu hayatta seni, sen gibi ve sen olduğun için, seven tek kişiydi o!

Hayat acımasızdır. Ayşegül’le ayrılalı 2 ay geçmişti ve THY beni askerliğe uğurluyordu. Ayşegül o gece özellikle geç gelmişti. Herkese beni unuttuğunu göstermek isterken, beni unutamadığının şovunu yapıyordu oysa ki! Bana bir ara dedi ki, yeni kız arkadaşlarınla aran nasıl? Yüzüne bakıp gayet cool(soğukkanlı) bir şekilde, seni ilgilendirmez demiştim. Hatırlatırım, biz ayrıldık. Bunu söylerken, veremli bir hasta gibi, yüreğim, ciğerim parçalanmıştı, ondan yüzümü, boşluğa çevirmiştim. Ağlamak istiyordum ancak, onun yanında ağlayamazdım. Oysa çok değil, bir gece evvel, rüyamda onu görmüş ve saat sabah 4:30’ta uyanmıştım. O akşam onu göreceğimi bilmek bile, gün boyu beni mutlu etmişti. “Seni o kadar çok seviyorum ki, ancak, bunu ne sana, ne de aileme anlatamıyorum”. Tabi ki söylemedim!!!!

Hayat hüzünlü bir oyundur bazen. En kolay şeyler, olmamışlıktan ötürü, yapılamazlar ne yazık ki! Olgun olmak, hayatla yüzleşmiş olmak, demektir ve çok nadir(az) insanlar olgundur ekseriya(genelde).

İşte böyle Mustafa Kemal Atatürk, bazen seni taklit ederken, abartıya kaçmışız ve ipin ucunu kaçırmışız. Olsun, hayat bu!

Her 10 Kasım’da ağlamış olmak, marifetim(başarım) değildir. Ama ağladım. Seni hep Mustafa Kemal olarak sevdim. Seni hep aileden bir büyüğüm olarak sevdim. Öyle ki bazen yüreğim patlarcasına!

Sen kurtuluş savaşını gerçekleştirensin, biz de 2. Cumhuriyetin kurulmasında, elinden geleni yapanlar olarak anılacağız.

Atam sen rahat uyu! Biz bekçisiyiz bu Cumhuriyet’in!

Her şeye rağmen ve her şekilde bu ülkeyi kurtaracağız…

Ve sana söz veriyorum!

Saygılarımla,

Muhammed Anıl Şakir Yiğit

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..