Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '10

 
Kategori
Tarih
 

Kurtuluş'un öncüleri

Kurtuluş'un öncüleri
 

Kurtuluş'un öncüleri:Rauf Bey-M.Kemal Paşa-Ali Fuad Paşa,resim:Google


Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Kâzım (Karabekir) Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Refet (Bele) Paşa ve K.Yüzbaşı Rauf (Orbay) Bey… Mondros Mütarekesi’nden sonra KURTULUŞ’u başlatmak üzere ard arda Anadolu’ya geçen; Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile I.Dünya Savaşı’nın Kafkasya, Çanakkale, Süveyş, Filistin ve Irak Cepheleri’nde deneyim kazanmış gözüpek, yakın dost son Osmanlı Subayları…

KURTULUŞ’ta önemli rol oynayan kahramanlardan İsmet(İnönü) Paşa ile Mustafa Fevzi(Çakmak) Paşa öncüler arasında yoktu. İsmet Bey çiftçilik yapmayı çevresindekilere telkin ederken, Mareşal M.Fevzi Paşa Osmanlı Hükûmetinde Harbiye Nazırı(Millî Savunma Bakanı) olarak görevini sürdürüyor, Anadolu'daki millî harekete silâh ve cephane gönderilmesini kolaylaştırıyordu.

Kelle koltukta, kan avuçta bir ideal uğruna her şeyi tepip yola çıkan o beş dostun arasını, kimler, neden açtı? Hangi gizli el doğal akışında olan gür nehrin önüne engeller koyup, kollara ayırıp aralarını açtı? Savaşın meşâkketini çekenlerle, kaymağını yiyenler neden farklı kişilerdi?

Bu durum kimseyi şaşırtmasın! Çünkü ihtilâllerin doğal kuralı budur: “İhtilâl çocuklarını yer!” Fransız İhtilâli’nin kuramcıları nasıl birbirlerinin kafalarını giyotine uzatmışsa, Rus İhtilâli’ni gerçekleştirenler de aynı durumu yaşadı… Bizde1960 İhtilâlini yapan Genç Subaylar da aynı sondan kurtulamadı. Bir doğa kanunu olan bu durumdan hiç kimse kurtulamazken, bugün mikser basının güttüğü kan davasına Kâzım Karabekir Paşa’da alet ediliyor. Yok hakkı yenmiş, yok ders kitaplarından çıkarılmış, yaptıkları unutturulmuş… Şimdiki ders kitaplarının içeriğini bilemem, ama görev yaptığım yıllarda Kâzım Karabekir Paşa’nın Erzurum Kongresi öncesindeki fedâkarlığını öylesine dramatize ederek anlatırdım ki; sınavda Gümrü Antlaşması’nın maddelerini hatırlamayan bazı öğrencilerim, Erzurum Kongresi öncesinde Karabekir-M.Kemal karşılaşmasını görmüşcesine anlatarak, sıfır almaktan kurtulurdu… Bilmeyenler ne alâka diyebilir? Gümrü Antlaşması, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın kazandığı Kars Zaferi’nin ardından TBMM. Hükûmeti adına Ermenilerle imzaladığı, Doğu sınırımızı kabul ettiren ilk zafer antlaşmasıdır.(2 Aralık 1920)

O sahne eğer bugün ders kitaplarından çıkarılmışsa, vebali yeni milenyumda görevi devralanların boynundadır. Çünkü geçen asrın son on yılında Bakanlık ders kitaplarına eklemeler konusunda raporlar istemiş, İzmir’den ikinci kez tarafımdan hazırlanan rapordaki bilgilerin tümü yeni baskılarda yer almıştı. Eğer birileri kafalarına göre atıyorsa, -ki attıklarına çok tanık olduk- ülkeyi sürüklemek istedikleri kargaşada kendileri boğulacaklar… Genelkurmay’ın ağızlarını susturmak için yaptığı yerinde girişim (62.ölüm yıldönümünde Kâzım Karabekir Paşa) onları yakında başka bir kahramanı gündeme oturtmaya yöneltecek. Rauf Bey, Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa’nın kan davalıları yakında ortaya çıkmazsa şaşalım!

Bu konulardaki yazılara yaptığım yorumlarda belirttiğim gibi, Kurtuluş’u başlatan ve sonra katılanların ortak özelliği şuydu; hepsi Mustafa Kemal Paşa’nın LİDER oluşunda hemfikirdi.. Yolları sonradan ayrılsa da, gerçek suçluların yakın çevresi olduğu herkesçe biliniyordu. Olmuş bitmiş olayları pişirip pişirip ortaya sürmenin alemi yok.

Yüz yıl önce de ülke, II.Meşrutiyet’in getirdiği sınırsız kardeşlik, eşitlik ve özgürlüklerle şaşkına dönüp, kargaşaya sürüklenmişti. Koca Dev Osmanlı’da orduya siyaset bulaşıp, alaylı-mektepli ayrımı başlayınca; birer cüce olan Balkan Devletleri’ne utanılacak bir şekilde yenilmiş, çaresizlik içinde kıyıda mıhlanıp kalan İtalyanlara koca Trablusgarp’ı kaptırmıştı. Yaralarını tam saramadan Dünya Savaşı’nın içinde kendini buluvermiş ve sonuçta çok önceden hazırlanan anlaşmalara göre parçalanmıştı. Yüzyıl önce de ihanet basını bir mikser gibi çalışıyordu. Avrupa ve Amerika sevdalısı mandacı ve işbirlikçi basın; yabancılar ve hükûmetten fonlanıyor, işgallere ses çıkarmıyor, “İhsan-ı Şahane” adıyla rüşvet alıyor, Türklerin aleyhine zararlı çalışmalara ses çıkarmayıp, baskınlar ve katliamları görmezden geliyordu. Sadıka-yı tebaa denilen gayri müslimler cinnet geçirmişçesine dış mihraklara çalışıyordu. O çılgın ortamdan milleti kurtarmak için vaktinden önce olgunlaşmış beş genç, Şişli’deki evde buluşup, özel ulaklarla haberleşerek KURTULUŞ yolunu açmaya çalışıyordu.

Biraz empati lütfen, biraz sağduyu… Geçmişte olmuş bitmiş olayları yeniden ısıtıp ısıtıp kan davasına dönüştürmeyelim. Analım, tanıtalım, boşlukları dolduralım ama vicdani bir şekilde… Çünkü hepsi bizim, hepsi özümüz, hepsi gururumuz ve yüz akımız. Babaannemin dilinden düşmeyen bir özdeyiş vardı: "Vırvırın, dırdırın sonu ya sefalet, ya da izmihlâldir!"* Bu deyişin doğruluğuna ne yazık ki, geçen yıl MB'da tanık olduk. Geçmişteki hataları kavgasız telafi edelim… Yoksa, Agamemnon’un Truva’ya soktuğu at yine bağrımıza dalıp, ortamı yangına çevirebilir… Unutulmasın ki, binbir tuzakla dolu Mondros Ateşkesi Agamemnon adlı zırhlıda, iyi niyetli Rauf Bey'e imzalatılıp(30 Ekim 1918), 3 Kasım'da Musul işgal edildi. Üç yıl önce iki taraftan yarım milyona yakın kayba mal olan Çanakkale Boğazını aşıp, 13 Kasım'da ellerini kollarını salllayarak İstanbul'a girdiler. Truva ve Agamemnon her dönemde karşımıza çıkabilir!.. Su uyur düşman uyumaz... Herkes görevine odaklanırsa, bulanık su avcıları rahatlıkla farkedilir...

Geçen yıl yazdığım deneme halâ güncelliğini koruyor. Bir adım arpa boyu ilerlememiş, daha da alevlenmişiz...

http://blog.milliyet.com.tr/Durun!_Durun_biraz___/Blog/?BlogNo=177158

Durun! Durun biraz....

***

*Yok olma

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..