Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '14

 
Kategori
Anılar
 

Kuruyan dalları hoşgörü ağacının

Kuruyan dalları hoşgörü ağacının
 

Bir ahşap evde, taşlıkta, yaz günleri bilmesem
Bir testiden soğuk soğuk sular sızdığını bilmesem
Zor dayanırım...
 
Turgut UYAR
 
KURUYAN DALLARI HOŞGÖRÜ AĞACININ
 
"Ne yazık. Tarihimiz hesabı sorulmamış suçlar, failleri ortaya çıkarılıp yargılanmamış cinayetlerle dolu. Biz bu utancı geçmişten devraldık ama, gelecek kuşaklara devretmemekle sorumluyuz."
 
Üzerini örten beyaz örtü vücudunun tamamını kapatmaya yetmemişti. Objektifin görüş açısında ayakkabılarının tabanları görünüyordu. İkisi de deliktiler! Bir genel yayın yönetmeni olmasına karşılık, bir yoksul mal varlığı envanterinin sonuç bilançosunun altına çekilmiş iki kalın çizgi gibi duruyordular. Aslında, istense küçük bir kişilik kayması karşılığı, ülke dışında maddi zenginliklere boğulacak bir yaşamı elinin tersiyle itmenin onurlu  bir dik duruşunu belgeler gibiydiler. Vurulup düştüğü yerde kan izleri vardı. Ve ayakkabılarının delik tabanları gözüküyordu.
 
Savunulan fikirlerin yanına içtenlikli olmak ve yürekliliği koymayı ”fikir denilen şeyin suratının Karabet Ustanın uduna benzemediğini, onun şahlanan bir kavga atı, kalın kabzalı bir savaş kılıcı olduğunu ve bu ata atlayacak yürek ve bu kabzaya bilek gerektiğini” ispatlarcasına; kalleşliğe, korkaklığa, ikiyüzlülüğe inat bir yaşam biçimi, bir yaşam tercihi olduğunu sessiz bir çığlık gibi haykırıyordu.
 
Bilirsiniz; kimi zaman gecenin bir vakti büyük bir sıkıntı içinde uykunuzdan birden uyanırsınız. Ya da göz ardı ettiğiniz sinsi, sizi fazla rahatsız etmeyen bir diş ağrısını pek önemsemezsiniz. Ama birden sinir uçlarından kalkıp gözünüzde çakan ışıklanmalara neden olan tarifsiz, dayanılmaz bir ağrı olur ya… İşte aynen öyle oldu. Pek alışkın olmadığım bir saatte televizyonu açmıştım. ”Son Dakika” vurgusuyla yayın akışı kesilerek Hrant DİNK’in bir silahlı saldırı sonucu öldürüldüğü bir kara gölge gibi düştü ekrana ve ülkenin gündemine. Donup kaldım, düşüncelerimin ilk şokun sağlıksız kalkışması ve karmaşasını atlatmasından sonra, son zamanlarda olup biten bir dizi olaya yoğunlaştım.
 
Öteden beri konuşurken dudak köşelerinin kıvrımları arasında tükürükler biriktirerek, kimi zaman onları karşısındakinin yüzüne saçarak ruh halinin karmaşasını yüz çizgileri ve çatık kaşları ile çerçeveleyip, en önemlisi karşısındakinin gözlerine bakmadan konuşanlardan hoşlanmam ve kuşkulanırım. Bu tarzı içtenlikli bulmam. İçtenliliğin bir gönül açılımı olduğuna inanırım çünkü. Belleğimin görüntü kayıtlarına mahkeme koridorlarına birikmiş, yalnız kendi doğrularının sığ ve acımasız yanlışına sıkışmış insanların bildik görüntüleri düştü. Ne kadar çoktular; 301.ci maddenin gerekliliğini savunan politikacısından, köşe yazarına; çağ dışı milliyetçisinden, konferans basanlara, panel erteleyen öğretim üyesine kadar. Ne kadar azdılar "ya sev, ya terk et" diyenler; gerçek yurtseverler, gerçek hoşgörü sahibi olanlar, kendileri gibi düşünmeyenlere de saygı duyanlar karşısında!
 
Cumhuriyet tarihimizde ilk kez bir Ermeni yurttaşımız siyasi nedenlerle öldürülüyordu. Oysa Asala terörünün en kanlı zaman dilimi içinde bile bu ülkede tek bir Ermeni yurttaşımızın kılına bile dokunulmamıştı. Gerçi bu ülkenin insanlarının “güvercinlere dokunmadıkları”, karıncayı bile ezmekten çekindikleri bir gerçekti. Ama; söyler misiniz biz bu ülkenin birlik ve beraberliği için Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda şehit olmuş; bu ülkenin müziğinden tiyatrosuna, edebiyatına, mimarisine, mutfak kültürüne, insani değerlerine renk katmış bu insanları ötekileştirmek için elimizden geleni yapmamış mıydık? Bir bulanık, bir kapalı tarihin sayfaları arasına sıkışıp kalarak dünden bugünlere, yarınlara uzanacak bir acılı bölünmüşlüğü uzatmak kimlerin işine yarayacaktı? Onları bir pasaport vermekle, vergilerini almaya gelince kendimizden saymış, ama askerliklerini sürgün alaylarında en zor koşullarda yaptırmış, gizlilik aşamalı alanlarda çalıştıracak güveni esirgemiş, sakıncalı görüp rütbe bile vermeyi çok görmemiş miydik? Hiç hatırlıyor musunuz; yakın tarihimizde siyasi yaşamımızda sivrilmiş, millet vekili olmuş, kamusal görev üstlenmiş birisi var mı içlerinde? Evet, yurttaşlığa gelince onlar bu ülkenin yurttaşıydılar. Ama onlar ötekiydiler, biz onları ötekileştirdik. Hiç üzerinizde sizi ötekileştiren, yalnızlığa iten, başkalaştıran bir bakışın ağırlığını duyumsadınız mı? Şimdi durduk düşünüyoruz, kim vurdu Hrant Dink’i diye. Sahi kim vurdu? Bir dizi olasılık saymak, iç ve dış düşmanlardan konu açmak, komplo teorileri çoğaltmak olası. Birisi bulunacak elbette. M.Aksoy, U.Mumcu, A.Taner Kışlalı, N.Hablemitoğlu’nu kimler vurdu? Ne oldu Susurluk, Şemdinli olayları ne oldu?
 
Anadolu’nun keseceği ağaç için bile onun önünde namaz kılan, engin gönüllü, hoşgörülü naif insanları bizim insanlarımız, bu toprakların insanları değil miydi? Bu topraklarda insanlık adına, değerleri, ahlaki yapısı adına ne varsa onları sahiplenen, bu uğurda bu değerler adına bir gün her şey daha iyi olacak, çocuklarımız, torunlarımız için daha iyi olacak diye bir yaşamı harcayanlar, son umut kırıntılarına dört elle sarılanlar biz değil miyiz? Bizim son ümit kırıntılarımızı bile çok gördüler, hoşgörümüze saldırdılar. İki ihtilal, bir modern, bir postmodern kalkışmadan çıkıp gelerek, beş bini aşkın gencimizi hapislerde çürütmek, bir genç kuşağın gençliğini karartmak, yok tarikatmış yok mezhepmiş, yok Sevr’miş yok bölünüyormuşuz paranoyaları arasında yerimizde saymak bizim hakkımız olamaz, olmamalı.
Bizim engin gölgelikli, insana dinginlik veren bir hoşgörü ağacımız vardı. Onun dallarını kurutuyorlar. Çok yazık...
 
Bırakın, bırakın ki artık yürek sığlıklarınızı, insanlar bu ülkede "güvercin tedirginliğinde" yaşamaya mahkum olmasınlar.
 
 
Akın Yazıcı
 
*Savcılığın, zamanın sorumluları kamu görevliler hakkında soruşturma açılması isteği üzerine gündeme gelen ve henüz adli olarak sonuçlanmayan Dink cinayeti için yazılmış eski bir yazı.
 
 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..