- Kategori
- Fotoğraf
Kuş tüyü
yazdıkça biçimlendirdiğim bir görsel
Bir işaret gelene kadar hiç büyümesem, böyle çocuk kalabilsem ve beklesem…
Uygarlık yolculuğunda hep ileriye yürüyen, tırmanan ve gelişen insanın geldiği bu virajda eğer bir yokuş aşağı yuvarlanma, geriye iniş başladıysa, ben evrimimi başka türlü tamamlasam.
Keşfettiği dünyayı bir türlü paylaşamayan insanlık adına, ben farklı biçimde evirilen bedenimle isyan etsem bu sarı kasvette, renkler yeniden canlanabilir mi?
“Karanlığı tanımlıyoruz ama onu aşmak için” diyen aydınlık ruhların temsilcisi olabilir miyim, sıra dışı gelişen bedenimle?
Başını gökyüzünün mavilerine doğrultmuş, yağan yağmurlardan sonra güneş ışığında tüm renkleri ile birleşip boy gösteren gökkuşağı gibi bir ifadeye araç olabilir mi bedenim?
Sana sesleniyorum ey martı, simgelediğin tüm değerleri yakalayabilmek için, yüreğimin hizasından uzandıkça büyüyen elimle. Ve dudaklarım sustukça kocaman açılan gözlerimle. Ellerim ve gözlerimle sana yol açmak, bulutları dağıtmak, umudu aydınlatacak güneşi kucaklamak için. Bunun için bedenim beklerken büyüyor isyankâr bölgelerimdeki seslenişim.
Kapanıp ağladığım şu masada yüzüm kaldı. Çünkü yüzüm yok, duruşunda bilincin kıpırtısını hissedemediğim ve aslında yüzsüz olan o kalabalıklara karışacak. O karanlık yüzler umutlarımın hırsızı. Doğayı, değerleri katleden onlar, sınırların ve ceplerindeki bakiyenin arsızı.
Bir işaret gönder bana, çırparak kanatlarını süzüldüğün gökyüzünden gelsin… Bir duanın kabulü gibi değil, çabanın sonucunda varmanın adımı gibi, somut, bembeyaz bir kuş tüyü düşsün avuçlara… İşte! diyebileyim… İşte bakın, bakın hala var bir umut daha…