Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kuşak farkı!

Kuşak farkı!
 

tablocu.com


Geçen sabah, sabah dediğime bakmayın saat öğleni gösteriyordu, kalktım, her zamanki gibi ilk işim internet aracılığı ile günlük haberleri öğrenmek, heyhat! İnternete bağlanamıyorum! (Neyse ki geçici bir problemmiş…)

Televizyon ile aramız bozuktur ancak haber izlerim düşüncesiyle anlık bir barışmamız mevcut oldu, haber izleyemedim ama bir tartışmaya tanık oldum.

Ekranda dede ve kız torun, jüri üyeleri var, telefonla bağlananlar var, herkes kendi bakış açısını ifade ediyor.

Program başladığında söz hakkı vermişler miydi bilmiyorum ama herkes dediğime bakmayın, üniversite öğrencisi kız ağzını açıyor, hop programı yöneten hanım, ki pek beğendiğim bir sanatçıdır kendileri, lafı kızın ağzına tıkıyor! Ya da diğer kişiler…

Kızcağız kendini ifade edememenin sıkıntısı içinde, belli sinir oluyor içinden…

Efendim, dedesi torununun kendisiyle daha fazla vakit geçirmesini istiyor, torun da zar zor yakaladığı ifade hakkını bulduğunda diyor ki “Ama dede, sen sohbet etmiyorsun, hep nasihat ediyorsun, ya da hep eskileri anlatıp benim de öyle olmamı istiyorsun!”

İzlediğim bölüm kadarıyla bir bey dışında herkes kıza tüm gençler adına yükleniyorlar!

Sebep: Edep var, adap var ama siz gençlerde yok! Nasıl olmaz! Nerede bizim toplumsal değerlerimiz?

Biz böyle yetişmedik!

Oturduğum koltukta oradaki genç kızdan farkım kalmadı, sinir katsayım yükseldikçe yükseldi…

Telefon ile bağlanan bir hanım, altmış yaş civarı, aynı dertten muzdarip, torunları hoş geldin diye boynuna atılıyorlarmış ama on beş dakika sonra ortadan kayboluyorlarmış…

Bir de otobüste yer vermeme gibi terbiyesizlik yapıyorlarmış gençler…

Herkesin ağzında “Bizim zamanımızda…” diye başlayan bir terane…

Bunu anlayamıyorum, bir insan nasıl olur da kendi gençliğini, duygularını, sıkıntılarını unutabilir!

Bizim zamanımızda diye söze başladıkları her şeye onlar da o zamanlarda sinir olmamışlar mıydı?

Bu mümkün müdür, hangi genç oturup da ailenin yaşlılarıyla saatler boyu sohbet edebilir ve bundan sonsuz keyif alabilir, nasihat almaktan hoşlanan bir genç olabileceğini de sanmıyorum, şunu şöyle yap bunu böyle!... Yok canım, mümkün değil!...

Ancak yeterince açık sözlü değildik ve laf olsun diye kafa sallar ama yine de bildiğimizi okurduk!

Hangimizin aklı olmadık aşklara takılı kalmadı ki, hoş aşk değildi o duygular ama öyle gelmedi ki?

Denenmeden öğrenilemez çoğu şey, kendi yapamadıklarımızı başkalarından istemek ne derece normal?

Ha, şunu anlarım, “Ay çok komik, bilmem kaç yaşındaydım, okulda yakışıklı bir çocuk vardı, vs…” diyerek duyguların kolayca karışabildiğini anlattığınızda bir genç, gülünüp geçildikten sonra belki kendi duygularını elekten geçirme gereksinimi duyacaktır, amaç bilgilendirmek ise, yerine ulaşacaktır, az ya da çok…

Ekrandaki dede torununa elbise getirmiş ama kız giymemiş…

Gönül almak babında en azından ev içinde giyebilirdi belki ama kendine yakıştırmadığı bir giysiyi zorla da giyemez ki!

Zevklerin farklı olabildiğini kabul etmek gerek, diğer türlüsü dayatmadır!

Kırılmasından çekiniyor insan ama amacı torununa giysi almak ise birlikte çıkıp alabilirlerdi kızın zevkine göre, değil mi?

Hangimiz gençliğimizde büyüklerimizin güzel bulduğu bir şeylere “Aman yapma ya dede!...” demedik ki, ama dışımızdan ama içimizden…

Üniversiteye giderken yolun uzunluğundan dolayı çok erken kalkıp, o dönemler için üç otobüs değiştirerek ulaşırdım Bostanlı’dan Buca’ya, dönüşte rast gelirdik misafirlikten çıkmış hanımlara, tıka basa otobüse zar zor binerler, ardından da mel mel bakarlardı yüzümüze, olmadı “Cık cık, terbiye de kalmamış gençlerde” tarzı nidalar yükselirdi, hepi topu üç durak sonra ineceklerdi.

Buca’da aynı zamanda hastane olduğundan, hasta ve sağlıklı kişileri ayırt etme yetisine sahip olmuştuk, üstelik hiç birimiz terbiyesiz de değildik, zaten yer de verirdik ama sağlıklı, pek de yaşlı sayılmayan hanımların ille de üç duraklık yol için ısrarını hiç anlayamamıştım.

Yıllar geçmiş, yine aynı konu vardı ekranda!

Ha, bir de gençler neredeyse öpüşüyorlarmış toplu taşım araçlarında!

Kelli felli bir hanım, birilerini uyarmış, onlarda “Sana ne?” demişler… Nasıl uyardı bilmiyorum, tam o anda açmıştım kanalı, “Terbiye kalmamış bu gençlerde” tarzında azarlıyor oradaki genç kızın nezdinde tüm gençleri… Program sunucusu hanım da “Ahlak polisini arasaymışsınız” diyor!...

Bir süredir tırnak yemiyordum, parmaklarım sinirden ağzımda!

Genç bunlar, adı üstünde delikanlı, gizli kuytularda yapıldığında daha sakil değil midir sizce de? Toplu taşım aracında taş çatlasa öpüşürler, gülümseyerek bakamıyorsan çevir gözlerini yani!

Hele ahlak polisi lafı, hele bir sanatçıdan… Derinden sarsıldım inanın!

Kuşak farkını yaratan gençler değil, maalesef, aynı yollardan geçmiş, geçtiği yolları unutmuş, kuytularda gizli saklı yaptıklarının alenen yapılmasını belki de içi götürmeyen bir nesil bence…


Gülgün Karaoğlu

Ekim,01/08

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..