Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '09

 
Kategori
Deneme
 

Kuşkudan kağıt gemiler yapıp tayfa uyduran kendine

Yüzünü yitirmiş bir kasaba aşığı, altın arayıcısına teselli olabilir ancak. Saçlarını annesi kadar örebilen bir genç kız, asırlardır köhne çeyiz sandıkların kilitlerini hayalleriyle açabilir… Saçıldığı vakit, oymalı ve süslü püslü sandıklardan ortaya hayaller, çiğnenir baba ve gölgesinde konaklayan anneler tarafından. Kaldırınca kaşlarını, değişen yalnızca yüz ifadesi olan çaresizliklerine kaç dem daha anlam biçebileceklerse…

Sakınılan ne varsa, randevusuna zamanında gidecektir, toprağa varıncaya dek… Börtü böceğe karşı sakınılmayan ne varsa, yaşama karşı savunmasızdır aslında. Kendileri kadar yükü taşıyamayan adam olmaz adamlar, ahkam kestiklerinde yarılan yer kürenin ta kendisidir oysa.

Farkına varılan ve varılamayan bunca değer, değerini paraya kadar kurtarırsa, adı sonra anılmaz olanlar kocaman boşlukta kara kara deliklerdir. Sıçan ve farenin yavruladığı deliklerden ışık umanlar, kör değilse bilinçleri koca bir nesil için ancak kör bir testeredir.

Sanmak kadarsa bunca bilim ve emek, hele bir de kan akıtılıyorsa uğrunda, salya akıtacaktır elbet, müebbet hüzün taşıyanlar bile. Sızlanma dur, durağın puslu bir akşam üstünde yitecek senin. Es geçtiğin ne varsa, adın kadar çoğalacaktır unutma. Unutma, gökyüzü kadar çoğalamaz, hiçbir mavinin barışçıl yanı, asla. Kanan da kandıran da, yanlış bir akışın tersten doğruluğunda yansımalara sığınır.

Şah damarında kaç nöbetçi hüzün biriktirebilir, sevinin aslına uygun fotokopisini rulo yapan barbi bebek karakterliler. Özgürlüğün iç sorumluluk ve bilinç devinimini, eşek sahibi duyarlılığı kadar sığ anlamlar yüklenerek…

Kuşkudan kağıt gemiler yapıp tayfa uyduran kendine, yediğin fırtına senin layığındır. Sabit fikrinin anıtını dikince lüzumlu lüzumsuz yerlere, lüzumsuz bir geçidin kaçınılmazdır kendi darboğazlarında… Kuşkun bir kuş beyinlinin elinde sevi dilenen, amacını yitirendir… Kağıttan geminin hafifliği kadarsa duyarlılığın açlığa ve kana, tayfana iyi bak, ilk aç kalacağı yerde senin etindir bir yerlerde kusulacak kadar mide kaldıracak olan.

Düşlerinde yangın yerinden kaçan külleniş, tükenişinin ilk adımını attığını bil. Ayrılışı büyük bir son bilen sen değilsen, kimdi bu şahlanışların kör düğümünü ellerinde barındıran kısır meçhul şahit…

Dizlerinin üstüne çökerek yanılsamalarına göksel bir katılımcı arayan yaban, sırası değil ağzını açıp akan zamana tebessüm edip el sallamanın… Kırları dolaş, bela bulur nasıl olsa seni, sen meydanda çığırtkanlık yapmasan da olur!

Çığırdığı türküleri sakız yaptıran ağızlara, erdemin ayaklara yapışmışsa, zift kadar ciğere kan oturtansındır aslında. Yediğin içtiğin senin olmasın, hakkını ayaklar altına alırken hakiki avazının ertelenmişliğini sulandırarak…

Boşlukta kalmış nice şeyden süzme bir şeysin sen, krizlerini ele ve güne mal eden. Elinde kalan hiçliği, sızmış bir içmişe bile sunamazsın. Onda barınan düşe temelli kalma niyeti, senin hiçliğinin piçleşmiş sırıtmasıdır. Kökünden söktüğün kadar bile değilsindir artık, yazılanda ve yazılması muhtemel olanda…

Güncelere yazılan bir susuş ve içerlenme, sahibini arayan sahipsiz bir kalkışma olacaksa, solundan kalkmıştır bu kez tüm dünya…

 
Toplam blog
: 55
: 383
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

1975’te Ankara’da doğdu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü’nü bitirdi. Şiirleri..