Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '07

 
Kategori
Öykü
 

Kuşlar vurulduğunda...

Kuşlar vurulduğunda...
 

Mavi bir gün…

Tüy bulutları altında sulak bir köşede, güneş ışığı sızıyor sık sazlıklar arasına. Uzaktan bakıldığında ortalık sütliman ama içine daldığında her köşede bir yuva… Kabuğunu çatlatıp yumurtadan çıkabilen yavru bitkin düşüp kalmışken öylece, dünyaya gelmekte daha bir aceleci olanlar çoktan çıkmış kabuğundan, yabancısı olduğu hayatı seyreyliyor.

Anne, ele avuca sığmaz tüysüz yavrularını nasıl seveceğini bilemiyor. Babaları desen gözcülük etmede; pür telaş dört dönüyor yuvasının etrafında .Çok değil, birkaç gün önce kuşlar kıpırtısızca yumurta üstündeyken her yer nasıl da sessizliğin müziğiyle doluydu. Oysa şimdi yavru kuşlar ortalığı senfonileriyle inletiyor, her şeyi yiyecekmiş gibi ağızlarını açmış doymak bilmez bir iştahla yem bekliyor.
Uğraşında bile mutluluk olan bir güne uyanıyor tabiat.

Sazlıklara kuş uçuşu on beş dakika uzaklıkta bir kulübenin bacasında , geceden kalmış ince bir duman tütüyor. Güneş, miskince yatan ev sakininin gözüne gözüne vuruyor. Adam önce tek gözünü açıp şöyle bir devirerek etrafı kolaçan ediyor. “Ne şahane bir gün” diye keyiflenince, öteki gözü de açılıveriyor.

Sarsakça kalkıp pencerenin iki kanadını açıyor ve öylece dikiliyor bir müddet.

Yer yer ağarmış sakalını kaşırken, sararmış dişlerinin arasından:

"Hava da hava ha!

Dimi lan Haydut…!" diye mırıldanıyor.

Haydut, bir gözünün üstünde kara yama, gövdesine serpilmiş iri halkaları olan bıçkın köpeğinden başkası değil. Gece boyu uzun ulumalarını, gün sökünce havlamaya çevirmiş, sabahtan beri mızıldanıp duran köpek, sahibinin sesiyle havlamayı kesip kuyruğunu hevesle sallamaya başlıyor.

Seviyor köpeğinin bu hallerini adam. Akşamdan kalan yemek artıklarını torbaya üstünkörü doluşturup bir solukta dışarı çıkıyor. Köpek, adamı görünce yerinde duramıyor. Bağlı olmasa iniltiyle korku karışımı bir sesle açlığına aldırmadan adamın ayaklarının dibine yatıp yaltaklanacak.

Adam köpeğin yanına varınca her sabah yaptığı gibi ayaklarıyla dürterek oynamaya niyetleniyor. Ama hayvan o kadar aç ki, gözü hep torbaya kilitli vaziyette, oynamaktan ziyade hep yemeğe doğru yelteniyor. Adamsa hemencecik yemeği vermeye hiç niyetli değil.

"Yok öyle beleşeee" deyip yemeği vermeden köpeğin kendisine bir hayli minnet etmesini bekliyor yine. Yalvartmaya çalışır gibi uzun süre oyalayarak köpeğin kendisine saygı duymasını, bazı komutlarını yerine getirmesini, bunları eksiksiz yapınca sahiplik duygusunu hissetmeyi istiyor.

Köpeğin sevgi duymasından bihaber, itaatkâr olmasını önemsiyor. Öyle olunca gururlanıyor kendisiyle.

Sonra da “Al bakalım…! Sabah kahvaltın” deyip yemek artıklarını birer birer köpeğin önüne atıveriyor. Bir kerede koysa önüne, çarçabuk yiyecek köpek, o da süremeyecek bunun eziyet çektiren keyfini. Köpek yemek veren ele, yalvaran gözlerle bakmalı!

Bu efendi - köle ilişkisi her sabah hep aynı şekilde sürüyor.Tek fark : bu sabah ava çıkılacak.

Havaya baktıkça “Tam av zamanı! Tam...! “ diyor adam. O esnada köpeğin çenesinin altını kavrayıp boğazını sıkarak seviyor. O da bu ilgiye alışmış gibi gözlerini kısıp kuyruğunu sallayarak selamlıyor sahibini.

Sonra birden köpeği bırakarak , “acele et” diyen iç sesine uydu adam.Güneş yükseliyordu. Gölgesini gerisinde değil, önünde görürse av hayal olurdu. Bu düşüncelerle eli ayağı hız kazandı.Kulübesine yollanıp seri hareketlerle bir çırpıda odunları tutuşturdu. Aleviyle sigarasını yakıp dudağının kenarına iliştirirken çaydanlığa bir avuç çay attı. Sigarasının külünü eliyle silkmeyip dudağının kıyısında unuttuğu için biriken kül hep dama desenli gömleğinin üstüne dökülüyordu.

Su kaynayana kadar her av dönüşü temizleyip özenle kılıfına yerleştirdiği tüfeğini çıkardı. Elleri ondan bağımsız hareket edercesine her şeyi eksiksiz yerine getiriyordu. Tüfeğini elleriyle sıvazlarken, tek gözünü kırpıp uzun namlu yoluna boylu boyunca diğer gözünü dayayıp bakarken... gözleri hevesle parlıyor, mutlu oluyordu.

Son kontrollerini yaparken apansız tüfeği bırakıp yere, karnında bir yanma hissiyle iğne batmış gibi yerinden fırladı.

Yine sigarasının külü üstüne düşmüş, farkına varmayınca canını yakarak gömleğinde bir delik daha açıvermişti. Külü silkerken siniri bozuldu, okkalı bir küfürün yerine başını sallayıp sadece;

"Yakında kevgire döneceksin" diyebildi kendine.

Çok sürmez bir anda parlayan öfkesi sönerdi.Yine hazırlıklarına dalınca unutuvermişti işte.
Kemerde mermiler tamam, belde kasatura tamam, matarada su tamam, çakmak tamam …Herşey tamam diye anlık bir sevinç yalazı okşadı içini.

Aceleyle kahvaltısını yapıp çıktı yola; köpeği önde o geride.Sazlıklara varınca yavru kuşların belli belirsiz seslerini dinlemeye koyuldu. Sesin geldiği yere seğirtti. Sonra Haydut'un yerinde çivilenip tek ayağını kaldırarak önünde kuş olduğunu işaret etmesiyle asıldı tetiğe.

Kulağı mermi sesinde bir kuş kalktı bebek yumruğu kadar küçük yavruları üzerinden.İnsan boyunu aşmış sazlıklarda köpeğin havlamaları duyuldu. Sabırsız köpeğin nefesi yaklaştıkça sezdi kuş, peşinden gelecek kurşunu. Hedefi şaşırtmak gerekti.Vurulacaksa yavruların ötesinde vurulsundu.
Havalandı iki günlük iki yavru üzerinden.

Pat…Pat..Pat…!

Bu, birbirine şiddetle çarpan kanatlarının sesiydi.

Alkış gibi, ben buradayım der gibi.

Gez göz arpacıkta bir göz, kırpmadan gözünü çekince soğuk tetiği kurşun duramadı, fırladı tüfeğin yatağından.

Kuşlar vurulduğu zaman hiç vurulmamışçasına dimdik gökyüzüne doğru kanat çırpar. Ta ki kanatları bitkin düşene kadar.
Çırpar…Çırpar…
Sonra cansız, bir anda bırakır kendini boşluğa.

Yine öyle oldu Havayı yırtan mermi , hiç şaşmadan buldu adresini .

Kuş, can evinden vuruldu.

Saniyelik bir zaman diliminde oldu bitti her şey.

Havada kesif bir barut kokusu, gerideyse ağızları açık iki yavru, bir de sessizce döne dolaşa yere inen iki kuş tüyü kaldı.


 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..