Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Kütahya anlatılmaz; Yaşanır!

2023 Vizyonunda Üniversitelerin Araştırma Laboratuvarları Çalıştayı için hayatımda ilk defa gittiğim ve bu zamana kadar da neden gitmeyi ihmal ettiğim için hayıflandığım Kütahya'da idim. Tren istasyonunda ilk karşılayan Kütahyalı bir arkadaşın şivesi dikkatimi çekiyor ve çok tatlı bir şekilde bizleri Kütahya şivesi ile tanıştırıyor, "hocam nereye gitceeez?" önce anlamıyorum, ama yanımdaki arkadaş da bize hemen çeviriyor, "hocam nereye gideceğimizi söylüyor". Tatlı bir söyleşi ile kalacağımız yer olan Yoncalı Kaplıcaları'ndaki Termal Otelinin yolunu tutuyoruz. Yol boyunca yeni şehirleşme olan mahalleler ve Dumlupınar Üniversitesi ışıl ışıl parlıyor.

“Yurdumun her yeri, özellikle de şehirleri nasıl pırıl pırıl parlıyor” diye düşünüyorum yol boyunca camdan etrafı izlerken…  Havanın soğuğuna tezat bir sıcaklıkla karşılanıyoruz otelimize vardığımızda, “ee ne de olsa kaplıca” diye esprili bir düşünceyle gülümsüyorum... Sanki duvarlardan buharlaşmış ısı geliyor, alışkın olmadığım için hemen pencerelerimi açıyorum. Hele de kaplıca suyunu açıp jakuzi de dinlenince bütün yorgunluğumuzu atıyoruz.  Allah'ın verdiği en büyük nimetlerden biridir "şifa suyu". Tabi genç arkadaşlar hemen gece ve soğuk olmasına aldırmadan "hocam hadi havuza" diye baskı yapıyorlar. Israrın yoğunluğu ve kaplıcanın çekiciliği karşısında dayanamayarak buz gibi havada ve simsiyah gecede kaplıca suyuna kendimizi bırakıyoruz. Suyun içi sıcacık ama başınızı dışarı uzattığınız zaman buz gibi havanın etkisiyle uyuştuğunuzu hissediyorsunuz... Sıcak ve soğuğun tezadın da karmaşık duygulara yelken açıyorsunuz… Bu karmaşaya 10 dakika ancak dayanabiliyorum ki hemen havuzdan kaçıp saunaya girmem bir oluyor. Hayatımda ilk defa; soğuk-sıcak hava şartlarını aynı anda yaşayan bir tecrübe kazanıyor ve kaplıca serüvenimi tamamlıyorum.

2 gün boyunca çalıştaydaki inanılmaz çalışma tempomuzun ardından meslektaşım Prof. Dr. Metin Bülbül ile 2 saat olsa da Kütahya gezisine zaman ayırıyoruz.

İlk ziyaret yerimiz Osmanlı mimarisinin en karışık zamanında merkezde  böyle mükemmel ve iç alanın en büyük dikdörtgenli caminin yapılmış olması, tek padişah camisi ile gölgeleme sanatlarının uyarlanması diye heyecan ile anlatılması daha da dikkatimi çekiyor. Caminin içinde güzel bir de şadırvan var ve caminin yarım kubbe ile örtülü dışa çıkıntılı mihrap Kabe tasvirli çini pano inanılmaz büyüleyici. Çınarların büyüklüğü cami dışına ayrıca renkte katmış.

Hemen yanındaki Mevlevihane diye de adlandırılan Dönenler Camiye gidiyoruz. İlk defa böyle bir mimariye rastlıyorum; bambaşka bir haz, bambaşka bir manevi hava yakalıyorsunuz. 14. y.y.da Mevlevihanenin semahanesi olarak yapılmış. Ortada yuvarlak namaz kılınacak bir mekân var ve sonradan mihrap ilave edilerek cami haline çevrilmiş.

Kütahya'ya gelip de Türkiye de tek olan “Çini Müze” yi ziyaret etmeden olmaz diyoruz, merak etmeyin, Kütahyalılar size çini hakkında bilgi vermeden de bırakmazlar. Haklılar da... Ne kadar övünseler azdır, bırakın Türkiye'yi dünyanın neresine giderseniz gidin muhakkak bir Kütahya çinisi ile karşılaşırsınız. Müzede 14. y.y.dan günümüze kadar Kütahya ve İznik'te üretilen çini vazolar, tabaklar, ev araç gereçleri gibi mükemmel çinileri hayranlık ile seyredip ileride güzel hatıralar bırakması için bolca fotoğraflar çekiyoruz.  

1982 yılında müze olarak açılan Macar evini ziyaret ediyoruz. Evin sahibi Şeyh Bedrettin Efendi imiş. İlk defa duyduğum ve bilgi dağarcığıma aldığım bu evde 1850-1851 yıllarında Macar Özgürlük Savaşı önderlerinden avukat Lajos Kossuthkalmış ve ona ait özel eşyalar sergilenmiş. Kossuth, Macaristan için hazırladığı anayasa taslağı metnini bu evde kaleme aldığı da notlarımın arasına giren önemli bilgilerden.

Yoğun sis olmasına rağmen Kütahya Kalesine doğru arabamızı sürüyoruz. Antik dönemlerden beri iskân edilen kale 5. y.y.da Bizanslılar tarafından yaptırılmış. Daha sonra, Selçuklular, Germiyanoğulları ve Osmanlılar tarafından onarılmış ve güçlendirilmiş. Burçlar, moloz-kesme taş karışımı ile tuğla sıraların ahengini görüyorsunuz. Manzarasının harika olduğu söyleniyor, ama ne yazık ki sisden dolayı Kaleden Kütahya'yı izleme şansını yakalayamadık. Belki de tekrar Kütahya'ya gelmemiz için bir neden oldu diye düşünüyorum.

Ne yazık ki iki saat zaman dilimimde ancak bu kadar gezebildim tarih kokan Osmanlı şehrini. Belki daha geniş bir zaman diliminde Kütahya'nın Çinili Camisini, Menzilhanesini, Şeyh Buhari, Ana Sultan ve Hayme Ana Türbesini, Evliya Çelebi Anıtı gibi tarihi yerleri de görürüm. Gezi programlarınız arasına almanız gereken büyüleyici bir şehir Kütahya… En yakın zamanda içime sindire sindire doyasıya gezmek, görmek ve tarihimizi koklamak için yeniden geleceğim bu güzide şehrimize…

 

 
Toplam blog
: 233
: 209
Kayıt tarihi
: 12.12.13
 
 

Prof. Dr. Hamdi Temel, 1966 yılında Sorgun'da doğdu, İlk ve orta öğretimini Sorgun'da tamamladı v..