Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '13

 
Kategori
İnançlar
 

Kutlu doğum: İnananları dinle aldatmak

Kutlu doğum: İnananları dinle aldatmak
 

Hz. Peygamberimizin doğumu ülkemizde, 1989 yılına kadar Kameri Takvime göre Rebi’ül Evvel ayının 12. gecesinde camilerde mevlit, Cuma günü de hutbe okunarak ve vaazlarda konu halkımıza anlatılarak Mevlid Kandili adı altında kutlana gelmiştir. Mevlid Kandili’nin kutlandığı tarihin, hicri takvim ile miladi takvim arasındaki 11 günlük farktan ötürü her yıl miladi takvime göre değişmesi de normaldir.

İslami olarak kutsal bir gün hiçbir zaman miladi takvime göre sabitlenerek kutlanamaz. Eğer sabitlenirse dinin ruhuna uygun düşmez. Eğer günün birinde bir Diyanet İşleri Başkanı çıkıp, ‘Yazın Ramazan orucu tutmak zor oluyor, Ramazan ayını günlerin en kısa olduğu aya, mesela Aralık ayına sabitledik’ dese ne olur? Eminim en başta, bu gün Kutlu Doğum Haftası’nı savunanlar karşı çıkar. Gerçekten de kutlu doğum haftası gibi bir hafta tamamen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düşüncesiyle ortaya çıkmıştır.

Tarih değişiyor…

Bugün, Kutlu Doğum Haftası kutlamaları sanki İslami bir gelenek gibi kutlansa da aslında 1989 yılında başlatılmıştır. Yani sadece 24 yıllık bir geçmişi var. Hiçbir İslam ülkesinde böyle bir hafta da yok üstelik. Nur Cemaati tarafından başlatılan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da desteklenerek Peygamberimizin miladi doğum tarihinin 20 Nisan tarihi olduğu öne sürülerek, kutlanan ve her yıl yapılan bir etkinlik haftasıdır. İlk defa Başkanlık ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1989 yılında Kameri Takvim, 1994 yılından itibaren de, Peygamberimizin Miladi doğum günü olan 20 Nisan tarihi esas alınarak etkinlikler yapılmaya başlanmıştır. Kutlu Doğum Haftası’nın başlangıçta Hicri takvime göre, Mevlit Kandili’nin peşi sıra kutlandığına dikkatinizi çekerim. Ancak 1994 yılından itibaren, durduk yerde, diğer dini günlerin aksine miladi takvime göre kutlanmaya başladı. 20-27 Nisan olarak kutlanmaya başlanmış olan etkinlik halktan ve sivil toplum kuruluşlarından 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na alternatif bir kutlama olarak halkın arasına sokulmak istenen bir çeşit fitne olduğu tepkisi ile karşılaşmıştır. Ayrıca etkinliğin son gününün Fethullah Gülen'in doğum tarihi (27 Nisan 1941) ile çakışması, kutlamanın bu kişiye atfen yapıldığı konusunda ayrı bir tepki doğurmuştur. Gelen tepkiler üzerine 2008 yılından itibaren etkinlik tarihi bir hafta öne alınarak değiştirilmiş ve 14-20 Nisan tarihleri arasında düzenlenmeye başlamıştır. Kısacası bu haftanın İslami kurallara göre bir karşılığı bulunmamaktadır.

Görüşler…

Diyanet İşleri eski Başkanları’ndan, Prof. Dr. Süleyman ATEŞ özetle; “Kutlu Doğum veya Mevlit Kandili gibi kutlamalar uydurmadır, bid’attır (dinde yeri olmayan şeylere inanmak)” diye düşüncesini açıklamaktadır. Sayın Ateş ayrıca; “Ramazan ayı, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı günleri Kur’ân ile sabittir (Bakara: 185-197-203, Fecr: 1-2). Kur’ân’la belirlenmiş olan bu günleri kimse değiştiremez. Ama Kutlu Doğum veya Mevlit Kandili gibi kutlamalar uydurmadır, bid’attır. Bunlara dini gün demek de aslında doğru değildir. Bir şeyin dini olması için ya Kur’ân’da veya Peygamber sünnetinde belirlenmiş olması gerekir. Bu kutlamaların ne Kur’ân’da ne de sünnette yeri vardır. Peygamberimiz dine sokulan uydurmaların sapıklık olduğunu” açıklamıştır.

Dine bir şey eklemek…

Ülkemizde din ve kutsallık adına öyle keyfi uygulamalar var ki insan gerçekten şaşırıyor. Örneğin Cuma Namazı; Prof. Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün açıklamasına göre, 2 rekât ve farz olan hutbeyi dinlemekten ibarettir ve Peygamberimiz böyle kılmıştır. Bu gün camilerimize bakın, Cuma Namazı eklentiler yapılarak 16 rekât kılınır hale getirilmiştir. Şimdi, ‘ne var yani, fazla namaz kılınması seni niye rahatsız ediyor’ diyenler çıkacaktır. Peşinen söyleyeyim, beni rahatsız eden fazla namaz kılınması değil, aciz bir varlık olan biz insanların hadlerini bilmeyerek kendilerince dine bir şeyler ekleme çabasıdır. Üstelikte kendi uydurduklarını, gerçekten safiyâne duygularıyla hareket edip, Allah’ın emirlerini yerine getirmeye çalışan halkımızın çoğunluğuna dinin emirleriymiş gibi sunmalarıdır. Yüce İslam dini Allah’ın emirlerinden ve Peygamberimizin sünnetinden oluşur. Din, ‘ben uydurdum oldu’ anlayışının kesinlikle kabul edilemeyeceği bir alandır. Peygamberimiz bu tehlikeye işaret ederek (Hz. Aişe (R.A.) validemiz anlatıyor):

 "Kim şu dine uymayan bir şey uyduracak olursa, bu merduddur (Allahü teâlânın huzurundan kovulmuş, reddedilmiş manasına; şeytan) kabul edilmez"

Buhârî, İ'tisam 5, Büyü 60, Sulh 5; Müslim, Akdiye 18 (1718)

Sağlıkla kalın.

İZMİR, 19 Nisan 2013. 

 
Toplam blog
: 159
: 1303
Kayıt tarihi
: 19.06.12
 
 

1963 yılında Balıkesir'in şirin ilçesi Erdek'te doğdum. Yüksek lisans eğitimimi Dokuz Eylül Ünive..