Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '11

 
Kategori
Felsefe
 

Kutsal olan inek mi?

Kutsal olan inek mi?
 

Gören ve görünen sıfatlar


Din konusunda, iman ipiyle bağlı olan biri olarak felsefi  kategoride yazmak zor olsa da, düşünen akıl sahiplerine seslenen ayetlerden cesaretle, düşüncelerimi bir dram havasında  dökmek geldi içimden.

 Genelde bir ayetin gerek tercümesinde, gerek tefsirinde önce nuzul  ve sıralanış tarihine bakılır. Kutsal kitaplar  önce aklen sonra naklen bildirilmişlerdir. Tarih bilimine göre, yani yer ve zaman göstererek ve doğru olarak sıralanmayla değil, katiplerce  kitap halinde toplandığı sıralamayla derlenmişlerdir. Örneğin Kuran,  sonradan Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer tarafından, elden ele dolaşan suhufların toplanmasıyla sıraya konulmuşlardır.

 Önceleri sadece hafızlarca  hafızalarda hıfz edilen (muhafaza) Kuran, bu kişilerin vefatlarıyla birlikte kaybolma tehlikesiyle karşılaşılınca, kim ne duyduysa, bulduğu herşeye kaydetmeye başlamış. Eğer bir kitabın  yazdıranı kendi içeriği ise, hiç bir beşer çıkıp,  bu söz de benim sözümdür diyemiyor ve asırlardır kendini bir harf bile değişmeden  koruyorsa,  bu kitap kutsaldır.

 Kuran'ın kutsal kitap olma nedenlerinden biri de, bir kişiye değil, bir döneme değil, herkese, her devire hitabıdır. Bu yüzden tasavvuf aleminde, tasavvurlar tasvirlerle anlatılır. Bir ayeti nüzül sırasına göre yorumlamayı, nümerolojik sırlarla uğraşanlara bırakalım, ben herkese hitap etmesinden cesaretle farklı yaklaşımla bir düşünce paylaşımı yapmak istiyorum. Herkese hitap eden bir kitap farklı yoruma izin veriyor demektir. Çünkü herkes bir ve aynı değildir. Hz. Ali " Bir Fatiha suresini açıklamaya kalksam kırk deve yükü kağıt az gelir " demiştir. ( Allah allem)

  Bakara suresini, olayın geçtiği zamanda düşünürsek, Hz. Musa liderliğinde çöllere düşen bir  topluluğu görürüz. Çoğumuz Tevrat' ı Yahudilere atfetse de, aslında Yahuda, çok sonraları Hz. İsa zamanında karşılaştığımız bir isimdir,ve Yahudi kelimesi buradan türemiştir. Demek istediğim, Yahudi diye bir ırk çok sonradan türemiştir." İsra" esirgenen, korunan anlamındadır. Kuranda " Beni İsrail" olarak hitap edilen bir topluluktur. Daha da kökene inersek, İbranilere  ve Hz. İbrahim'in soyuna dayanır. Bakara suresine geri dönelim yine;

  Hz. Musa "Kutsal Ateş" i bulmak ya da kıtlık ve sıkıntıları def amaçlı dua etmek üzere,  kavmini  kardeşi Harun! a bırakır. Çöl kanunlarında kuvvetli olanın şansı vardır daima, insanlar yurtlarını terkederken yükte hafif pahada ağır ne varsa yanlarına almıştır. Ama gün gün bu yükler de taşınır mallardan taşınamazlığa terfi edecek hae gelirler. Çünkü braz mal ve biraz da evlatlarla sınanmak vardır. Bu mallar,  hırs yüzünden haris gözlerce gözlenip hırsızlıklara neden olmaya başlar.

  Harun, bu durum karşısında belki de ilk komunist rejimi kurmaktadır. Herkesin yanında ne kadar altın akçe var ise ortaya dökmesini ister. Herkesin olan hiç kimsenin demektir. Hiçkimsenin olmayanda herkesin hakkı olduğu gibi. Çoklukta birlik düşüncesi ona bir fikir getirir. Hz. Musanın kavmi, iyi bir sarraftır. Bunun nedenini başka bir yazıya bırakıyorum. Sarrafları toplayıp tüm altınları  eritir ve bundan bir inek heykeli yapar. İnsanlar can korkusuyla dökmüşlerdir ağırlıklarını seve seve ortaya. Çünkü zorlu bir nehri üzerlerinde ağırlıklarla geçememek vardır.Bu ineğin de dokunulmazlığını  sağlamak için kutsal gözle bakılır. Aslında herkes, ne ederlerse kendi elleriyle ettiklerini bilmektedir. Hz. Musa dönüp olayı gördüğünde hesap sorar.  Harun' u suçlayıp kardeşin dedi derler. Suç altın gümüş olsa kim üzerine alır? Harun' un dili kekemedir. Belki  tamamen dilsizdir, Bir türlü maksadını anlatamaz. Hz. Musa aklen nakle başlar gerçeği farkedip." O bir inek yapın dedi. Nasıl olsun?  Altın rengi daha daha nasıl olsun? Sordukça iş zorlaşmaktadır.. Haşa ..Tanrıyla böyle söyleşi yapan bir kul olur mu? Olur elbette." Bakara ne demek? İnek, belki de çok okuyan akıllı kişilere  bu yüzden böyle deniyor. Sık sık düşünen akıl sahiplerine seslenir Tanrı.

 . Bu olayların anlatımı bir tasvir yoludur. Kimse kendi eliyle yaptığı bir şeyi Tanrı  sanmaz ve tapmaz. İnsanoğlu bu kadar aptal değildir. Yanılgı  akıl  yolunda irade sokağına, doğru sapmadıkları içindir. Eğer altına akçeye bu kadar tamah etmeselerdi, aynı akibeti taşıdıkları halde birbirlerinin mallarına haklarına göz dikmeselerdi, yurtlarından çıkarken yanlarına o ortamda hiç bir işe yaramayacak olan ağırlık yerine, azık alsalardı, yani akıllarını doğru kullansalardı sefil, gafil ve aç  olmayacaklardı.

  Nitekim, sonra gelen ayetlerde, altın külçenin karın doyurmayacağını anlayanlar, bekar ve yeni doğmuş,  yani saf özü mahluk olan bir buzağı için, arkasından da açlıklan ölmemek için yeryüzünün mercimeğini , nohutunu dileyip duaya başlamışlar. Bu da insanlara ibret olarak anlatılan bir meseldir. Bir deprem çantasına konulan bir kutu peksimet bir şişe su hayat kurtarır. Ne yazık ki hala mallarını sırtlarında götüreceklerini sanan azıklarını böyle hazırlayanlar var. Hala altın bütün dünyanın nafakasını belirliyor. Hala altına tapılıyor bir anlamda.

 
Toplam blog
: 165
: 856
Kayıt tarihi
: 17.10.07
 
 

Edebiyet fakültesi  mezunuyum. Öğrenmenin yaşı yoktur diyerek çeşitli kurslardan da el sanatları ..