Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Kutu ve Kupa

Kutu ve Kupa
 

"Her zaman "şimdi"de yaşamayı başarabilirsen mutlu bir insan olursun."

Simyacı-Paulo Coelho

Arkadaşlarımız hep yazıyorlar : " Milliyet.Blog'.da yazmak insanda alışkanlık yapıyor, diye.Çok haklılar, bir-iki gün yazmazsam, ertesi gün iki yazı eklemek görev haline geliyor. Kimseye yetişmek gibi de bir takıntım yok, ama elim eriyorken gözüm görüyorken, fırsat bulmuşken, bilgisayar çalışıyorken, ehh biraz da okuyan varken yazayım, değil mi?

Ne olur, ne olmaz!  Bakarsınız bir gün tüm blogcular içeriye alınıverir; burası Türkiye... 

-Sizi hınzırlar, siz misiniz bize laf eden!. Hem Atatürkçü, hem de fanatik Fenerbahçeli. Benim giriş daha kolay olur! ...

Yazımın konusu "günü yaşamak" ya. Diyelim ki, ben bizim dağlarda eşim ve Toni ile yürürken ayağıma bir teneke kutu takılıyor. Çünkü teneke kutuların atılmadığı yer yok artık. ( Eski zamanlarda olsa toprak çömlek olurdu bu, ya da bakır tas) Ben kutuyu alıp Toni'ye oynasın, diye atmak üzereyken, kutu şekil değiştirip, "Aladdin'in Lambası'na" dönüşüyor. Hayaller sınır tanımaz  böyle işte, her şey olabilir ve ansızın kutu başlıyor konuşmaya: 

- Hey Yolun*Diğer*Yarısı, sevdim seni, bak beni eline aldın, değer verdin. Dile benden ne dilersen!

Ben halinden memnun ama şaşkın bir vaziyette:

-Yok dileyecek birşeyim, teşekkür ederim, sevgili kutu diyorum. Kutu ısrar ediyor.

-Yok, diyorum. Bak herşeyim var. Fenerbahçe de şampiyon olmuş. Daha ne isteyeyim? Benden mutlusu yok. Sen olmayanlara git, diyorum.

-Kutu vazgeçmiyor ısrarından.

-İstersen seni yolun ilk yarısına geri göndereyim. Yaşadığın yılların yarısını ömür defterinden sileyim. 47'nin yarısı 23, 5 eder. İster misin?

-Hayırrrrr, asla, diyorum. Daha evlenmemişim, işe yeni başlamışım. Para yetmiyor, asla olmaz. Bir daha mı aynı şeylerle uğraşacağım.

Yuvarlak hesap 20 yapalım mı, diyor. Yani sen 27 yaşındasın.

-5 yıllık öğretmenim, sınıflar kalabalık, kızım 1 yaşında, bakıcı yok. Yemek yemiyor. Kiracıyız bir doktorun evinde. %150 zam istiyor. Bir oda, bir salon eve. Yoksa çıkın, işyeri yapacağım, diyor. Araba yok. Eksik çok. Yok yok yok!....

-Yok kutu istemem. Stresli ve yokluk günleri. Gençlik ne ki, zaten geçici.

Kutu bakıyor ki ben inat vazgeçiyor teklifinden.

-Haydi sana yolun diğer yarısında başarılar, diyor. Ve gidiyor yuvarlana yuvarlana, kayboluyor kayaların içinde...

Biz de yürümeye devam elele.

Siz olsaydınız  bu sihirli kutuyla dialogunuz nasıl olurdu?. Ama benim ki gerçekte de bu olurdu işte.

Her yaşın ve günün ayrı bir güzelliği var. Yeter ki yaşamasını ve elinizdekilerin kıymetini bilin. Ben biliyorum.

Bugüne dek yaşadığım olaylarda ve verdiğim kararlarda bir olay haricinde hiç mi hiç pişmanlık duymadım. O da malum Avrupa Kupalarında Galatasaray'ın kupa kazandığı tarihlerde. Her maçından sonra arabayla şehir merkezinde konvoylara katılırdık, ailecek hem de fanatik Fenerliler olarak. Bizi gören şaşırırdı ve sevinirdi.

Hatta okulumuz 19 Mayıs törenlerinde pano yapmakla görevli idi. Fenerbahçeli beden eğitimi öğretmeni arkadaşımız büyük bir sürpriz yapmıştı. Panoda yüzlerce sarı-kırmızı renklerle ŞAMPİYON GALATASARAY yazıyordu. Ne gurur duymuştuk. Hiçbir GS.li bu jesti bizim için yapmazdı. Neden pişmanım işte bundan. Yazık olmuş harcadığımız zamana ve benzine!

Hala aynı terane, 7 yıldır bir kupanın üstüne yatıp, bir çay bardağı bile eklememiş olanlara sözüm...

Biraz sevinsek hemen başlıyorlar:

-Avrupa'da ne yaptınız? Kupa alın da görelim.

Elbette alacağız. Her şeyin bir zamanı var.

Sevgilerimle...

 

 
Toplam blog
: 480
: 2046
Kayıt tarihi
: 27.03.07
 
 

Üstkimliği ile insan, altkimliği yeterince kalabalık birisi; Eş, anne, öğretmen emeklisi. Doğa, H..