Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '12

 
Kategori
Siyaset
 

Kuvvetler ayrılığı…

Kuvvetler ayrılığı…
 

Bu konuyu incelemeden önce, her milletin kendi kültürünün, geleneklerinin yönetim biçimini etkileyebileceğini kabul etmek gerekir ki doğrusu da budur. Bir başka olgu da yönetimin insana verdiği değer ile ilgilidir. Demokrasi denilen kavram ise tamamen insanın en yüce değer olarak kabul edildiği toplumlar için geçerlidir. Eğer insanı değil de başka şeyleri değerin üst sırasına yerleştiriyorsanız, ne tür bir demokrasi anlayışından bahsederseniz edin güdük kalacaktır.

Ülkelerin kendi yapılarına göre değiştirdikleri kuralları bir yana bırakırsak demokrasi olgusu Fransız ihtilalı sonrası oluşturulan sistemdir. Daha sonra bu sistemi Avrupa benimsemiş ve sistem tüm batı Avrupa’ya mal edilmiştir.  Hür bir insan gözü ile baktığınızda en mantıklı sistem de budur. Zira bu sistem ile toplumun bütün kesimleri haklarını en üst düzeyde koruma şansına sahip olabilir.

Kuvvetler ayrılığı prensibi de bu sistemin olmazsa olmazıdır. Nedir kuvvetler ayrılığı?

Yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsızdır. Tabii ki bu bağımsızlık tamamen başına buyrukluk anlamı taşımaz. Yani her üç kuvvet de birbirine karşı sorumludur. Bu da halkın en az mağdur olmasını sağlar. Yargı, yasamanın çıkarttığı kanunları uygulayarak sorumluluğunu gösterirken, yasama da yapacağı veya yaptığı yanlışlarda yargıya karşı kendi yaptığı yasalardan dolayı sorumludur. Yürütme ise bütün icraatı kendinin yaptığını ileri sürerek, kendini diğer güçlerden üstün gösteremez. O da kanunlara uymak, uymazsa yargıya hesap vermek durumundadır.

Hal böyle olunca, bu üç kuvvetten birinin diğerine karşı üstünlüğü olmaz ve bundan da toplumun tamamı karlı çıkar.

Son günlerde başbakan kuvvetler ayrılığından yakınıyordu. Zaten ortada fol yok yumurta yokken yeni anayasa yapma çalışmaları, ille de rejimi değiştirip başkanlık sistemine geçme uğraşları, başbakanın düşüncelerini ortaya koyuyor. Amacı kuvvetler ayrılığı sisteminden vaz geçip, kuvvetler birliğine yani bir nevi padişahlık sistemine geçmektir. Cumhuriyetin kuruluşunu, insanların birinin malı olmaktan çıkarılıp birey olmalarını içine sindiremeyen zihniyetin, eline geçen ilk fırsatta rövanşı alıp geri dönmeye çalışacağı kesindi. Emperyalizmin sıkı çalışması sonucunda artık bu rejimin değiştirilebileceğine inanmışlar ki, bu gün bu çabaları görüyoruz. Ancak bu çabalar bir kısım yazarın bahsettiği gibi padişah veya halife olma çabaları değildir. Sebebi ise bunu isteyenleri iktidar yapan emperyal odaklar buna izin vermezler. Zaten başbakan da ABD de olduğu gibi başkanlık sistemi istiyor. Tabii ki bu arzu ABD nin halihazırda kullandığı sistem değildir. Zira ABD yaşadığı iç savaş sonucunda başkanlık adını verdiği her kesimi kollayan dengelere sahip bir yarı diktatörlük sistemi oluşturmuştur. Bu gün her ne kadar “bizde demokrasinin bir şekli var” deseler de, o sistemin demokrasinin özü olan kuvvetler ayrılığına dayanmadığı için demokrasi olmadığı kesindir. Ancak onlar kuvvetli oldukları şu dönemde bizde demokrasi var diyorlarsa bir yığın sözde düşünür için orada demokrasi vardır.

Bizde oluşturulmaya çalışılan başkanlık sisteminde bu dengelerin de olmadığını görüyoruz. Başbakan açıkça kuvvetler ayrılığı istemiyor. Yani, bütün kuvvetlerin başkanda toplandığı, hayatın başkanın iki dudağı arasında olan bir sistem. Böyle bir sistemde demokrasiden bahsetmek doğru olabilir mi? Yandaş kalemşorlar ne kadar allayıp pullasalar da, oluşacak olan şeyin adı diktatörlüktür.

Kararı verecek olan biziz. Acaba işlemez hale gelen, raydan çıkarılan demokrasiyi tekrar işler hale mi sokacağız, yoksa başımıza bir diktatör mü getireceğiz?

İzmir 2012-12-24

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..