Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '08

 
Kategori
Siyaset
 

Kuzey Irak'ın işgali düşünülebilir mi?

Kuzey Irak'ın İşgali Soruna Çare Olabilir mi?

Son gelişmelere baktığımızda, sorunun artık PKK'yı aştığını ve sorunun yaratıcısının Amerika ve onun taşaronu gibi hareket eden Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri (diğer bir sıfatı ile, Kuzey Irak Kürt Yönetimi lideri) Mesut Barzani olduğu kesinlik kazanmıştır.

Bundan önceki bloglarımda da, bu konunun tarihi geçmişine değinirken, bölgede bir Kürt Devleti'ni kurulmasını isteyenin aslında Amerika olduğunu; Celal Talabani ve Mesut Barzani'nin, Amerika'nın bu isteğini yerine getirmek için görevlendirdiği iki memur olduğunu dile getirmeye çalışmıştım.

Bu durumda PKK'nın rolü, Türkiye'yi maddi ve manevi sıkıntıya sokarak canından bezdirmek ve bu oluşuma evet dedirtecek bir zaman ve zemine getirmek için silahlı eylemlerde bulunmaktır.

Türkiye'nin 30 yıldan beri bu mücadele için verdiği insan kaybı ve milyar dolarlarla ifade edilen ekenomik kayıpları göz önüne alırsak, bu zincirleme işbirliğinin(kendilerince) başarıya ulaştığı ve aynı şekilde devam ettiği görülür.

Şimdi, bu durumda Türkiye'nin ne yapması gerekir?

Bence Türkiye'nin yapması gereken iki hareket var:

Birincisi : PKK eylemleri ile aynı şekilde mücadele etmek; bunun anlamı, süregelen maddi kayıpları kabul etmek ve şahit cenazelerini önünde "şehitler ölmez, vatan bölünmez", "şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak" gibi slogan ve söylemlerle ve ülke yöneticilerimizin "PKK ile mücadelemiz kararlı bir şekilde devam edecektir" şeklindeki ifadeleri ile avunmaktır.

İkincisi : Tehdidi yeniden değerlendirmek, hedefi yeniden saptamak ve mücadelenin şeklini değiştirmektir.

Bu ne demektir?

Esas tehditin, önce Amerika sonra da Mesut Barzani olduğunu kabul etmek; asıl hedefin, Türkiye'ye yönelik eylemlerin üssü olan Kuzey Irak olduğunu görmek ve bundan böyle gerçek mücadelenin de (PKK eylemlerine karşı silahlı mücadele sürerken) siyasi alanda yürütüleceğine karar vermektir.

Tarihi süreçte, dünya üzerindeki hiçbir ülkenin sınırları uzun süre aynı kalmamıştır. Birbirlerini izleyen savaşlar ve arkasından gelen antlaşmalar bu sınırları değiştirmiştir. Kaçınılmaz olan bu durum Türkiye'nin de başına gelmiştir.

Bir kasabada filizlenen bir beylik, dünyaya hükmeden bir imparatorluk haline gelmiş ve aynı imparatorluk, Ankara ve civarına kadar gerilemiştir; sonra tekrar büyümeye başlamış ve bugünkü (eksik) sınırlarına kadar ulaşmıştır.

Kaçınılmaz olan bu tarihi ve siyasi olgu hala devam etmektedir. Ülkeler, büyümek ya da küçülmek durumu ile karşı karşıyadır.

Türkiye karar vermelidir. Büyümek mi istiyor, küçülmek mi?

Türkiye, Atatürkün "Harp zorunlu ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir" şeklindeki sözlerine sadık kalarak, yine O'nun "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesinin doğrultusunda hareket etmelidir.

Ancak, Atatürk'ün bu söz ve ilkesinin "her ne pahasına olursa olsun barış" anlamına gelecek durağan bir politikayı öngörmediği de bilinmelidir.

Sorunun kökten çözümü için çok radikal kararlar alınmalıdır. Sorun, bundan böyle "devlet sorunu" olarak ele alınmalı ve "Milli Güvenlik Kurulu"da görüşülmelidir.

En son medya haberine göre, Türkiye, PKK'yı yalnızlaştırmak için Kuzey Irak ile doğrudan diyalog kuracakmış ve Kürdistan Demokratik Partsi'nin lideri ve bölgesel yönetimin patronu(Bence, ABD'nin bölgedeki memuru-cd) ile görüşmeler yapacakmış.

Bu konuda görüşülmesi gereken, bence Mesut Barzani değil Amerika olmalıdır. Çünkü, Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'un, 1920 Sevr Antlaşması'na Doğu Anadolu'da Kürtlere özerklik verilmesini öngören maddeleri(62, 63 ve 64.Md.) koydurmasından bu yana bu iş Amerika'nın kontrol ve yönetimindedir.

Masaya oturulması gerekenler ne Bağdat Yönetimi ne de Kuzey Irak Kürt Yönetimi'dir. Masaya oturup kozların karşı karşıya getirilmesi gereken yönetim, Amerika Birleşik Devletleri Yönetimi'dir. Bu böyle biline...

Buradan da sorunun çözümü için radikal bir karar çıkmazsa, o zaman Atatürk'ün özlemini gerçekleştirmek için üzerimize düşen görevi yapmamız mı gerekecek diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

"Bu da nedir" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Biraz bekleyelim, bakalım gelişmeler ne yönde olacak? Atatürk'ün bu özlemini, konunun Milli Güvenlik Kurulu'nda görüşülmesi ve buradan da radikal bir karar çıkmaması durumunda sizlerle paylaşacağım.

Paylaşacağım konunun çok gizli bir belgeye dayandığını sakın düşünmeyin. Bu konu üzerinde araştırma yapmış ya da tarihe meraklı olan herkes, Atatürk'ün bu özleminin ne olduğunu çeşitli kaynaklardan öğrenebilirler.

cdenizkent

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..