Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '09

 
Kategori
Mizah
 

Kuzu çevirme etkinliği!

Kuzu çevirme etkinliği!
 

Nar gibi mübarek!


Tamamen kutsal ve baştanbaşa ulvî amaçlarla ifa ettiğimiz görevimiz gereği yazdıklarımız çizdiklerimiz ve karşılığında aldığımız yüklüce bahşişlerden ötürü devamlı maruz kaldığımız insafsız saldırılar karşısında düşündük taşındık ve “Çağdaş sosyal yaşamın kalkanlarından biz niye yararlanmıyoruz sanki yahu?” düşüncesiyle bir dernek kurmaya karar verdik. Lakin “İktidara İliştirilmişler Derneği”, “Yuvarlak Köşeli Yazarlar Derneği” “F Tipi Aydınlar Derneği” gibi bir ad altında dayanışmaya kalksak gene rahat bırakmayacaklar, biz de mademki maksudumuz STÖ olmak, birbirimize iyice dayanıp dayanışmak, öyleyse mesela “Kanarya Sevenler Derneği” çatısı altında toplanalım dedik. Hasan “Olmaz!” dedi. “Ondan çok var. Bizim bir farkımız olmalı ki onlarla karışmasın. Örneğin Karga Sevenler Derneği.”

Ancak aramızda bir kaç arkadaş bu fikre pek yanaşmadı. Aslında gerekçeleri hiç de yabana atılacak gibi değil. Efendim bu arkadaşlara göre; biz onca hayvanat arasından sadece birini, yani kargayı seversek muhalif ve münafık ulusalcılar ve malum davanın yandaşları bunu bizim aleyhimize kullanır, öbür hayvanların umurumuzda olmadığı iftirasını yayarlar onun için buna meydan vermemek lazım. Bir kaç arkadaş da “Balık olmadan rakının tadı çıkar mı? Kuzu pirzola gibisi var mı? Balık, kuzu gibi hayvanları da dışlamayalım” deyince, “Bütün Hayvanları Canlı ve Pişmiş Sevenler Derneğini” kurduk.

Biz; karşımızdakilerin dürüstlüğüne ve içtenliğine, bize ters düşmeyen tüm insan hak ve özgürlüklerine, bizi bağlamamak şartıyla bütün ilke ve değerlere duyarlı ve ayrıca tutarlı olmaya da çok önem veren hem aydın hem de yazarlar olarak, kurduğumuz derneğin bir tabela örgütü olmasını içimize sindiremezdik herhalde. Bunun için arada bir de olsa derneğimizin amacı doğrultusunda etkinlikler yapmayı kaçınılmaz bir görev bildik.

İşte bu aydın sorumluluğumuz ve solcu geleneğimizden hareketle derneğimizin ilk etkinliği olarak ormanlık ve yeşillik bir alanda piknik düzenlemeyi kararlaştırdık. Biri profesör ikisi doçent köşe yazarı ve ekran yorumcusu üç arkadaşımızdan oluşan komisyon, Sapanca yakınlarında bir çiftlikle anlaşarak kuzu ve piliç çevirmeden, her türlü ızgaradan ve viskiden kanyağa, rakıdan şaraba içki muhabbetiyle ilk etkinliğimizi düzenlediğinde, en hakiki hayvan severler olarak koltuğumuzun altında post modern kitaplarla tam vaktinde oradaydık.

Ağaçtan masalar ve ağaçtan sıralara oturduğumuzda, hemen yakınımızda açılmış olan çukurun üstünde kazığa geçirilip iki çatal arasına yatırılmış ve altındaki korların üzerinde çevrilen kuzu, hemen yanında aynı şekilde bir çukurda korlar üzerinde çevrilen piliçler, onlarca ızgara üzerinde cazır cazır kızartılan pirzolalar, balıklar, köfteler, sucuklar... Kadehlerimizde rakılar şaraplar... Hemen sosyal, siyasal ve kültürel konulu aydın muhabbetlerine başladık tabii. Aslında bir televizyon kanalı bu muhabbeti canlı yayınlasa, hiç olmazsa kayda alıp sonradan yayınlasa memleket kültürüne ne büyük bir faidedir ama böyle bir anlayış ve bilinç nerdeee efendim, nerde?

Cengiz bir yandan “Arkadaşlar, hayvan severler olarak hayvanlara ne kadar değer verdiğimizi hiç kuşkusuz göstermeliyiz” der ve ızgara kokusuna gelmiş kediyi tekmelerken, bir yandan da düzenleme komitesinin Lüleburgaz’dan piknik için özel olarak getirdiği kuzu çevirme ustası Hüsmen’e seslendi “Yahu ne güzel de koktu, pişmedi mi daha?” Hasan, “Hayvanlar da en az bizim kadar bu doğanın asıl sahipleridir” deyip piliç çevirmecilere laf attı “Yahu yarım saat oldu, daha kızaran yok mu?”

O sırada Ahmet “Biz en az insan hakları kadar hayvan haklarının da savunucusuyuz” diyerek kuzu çevirmenin karşısına geçmiş ve belki kendisine de bir parça düşer umuduyla bekleyen köpeğe yerden aldığı bir taşı savurur ve bu konudaki duyarlılığımıza örnek olurken, Engin’in “Hukuk her şeyden üstündür, hukuksal ilkelerin malum davada çiğnenmiş olması bu gerçeği değiştirmez” diyerek çok önemli bir noktaya parmak basması ve “Yahu ne pişmez bir pirzolaymış bu, açlıktan öleceğim!” diye ızgaranın başındaki emekçi kardeşimize yaptığı espri, bizim ne kadar liberal ve farklı olana hoşgörülü olduğumuzun gerçek yaşamdan somut bir kanıtı idi.

Biz böyle çok önemli memleket meseleleri üzerine sohbet ettiğimiz sırada gizlice ızgaraların yanına gidip yarı pişmiş yarı çiğ iki kalem kuzu pirzolayı tabağına alıp masaya dönen Mehmet “Bu hayvanları sevmemiz çok iyi oldu. Zaten hayvanları sevmeyen insanları da sevmez. Hayvan sevmeyen bir Türkiye’yi AB ne yapsın” deyince herkes ızgaralara hücum etti. Tabakları doldurup masaya döndüğümüzde Hasan “Arkadaşlar” dedi “Nankör olmamak lazım. Biz bu hayvanları seviyorsak elbette ki AKP’nin demokratik açılımları sayesinde seviyoruz. Kadehimi Sayın Başbakan Tayyip beyefendi ve onun şahsında diğer velinimetlerimizin şerefine kaldırıyorum.”

Ondan sonra uzun bir süre sessizlik oldu, çünkü insan ağzı doluyken konuşmamalı, ayıptır. Hele bizim gibi etik konusunda aşırı duyarlı aydınlara hiç yakışmaz. Şu kuzuyu, tavukları, köfteleri, balıkları bir bitirelim, ondan sonra hayvan sevgisi üzerine görüş alış verişimiz kaldığı yerden devam edecek. Yahu ne olurdu şu muhabbeti bir TV yayınlasaydı da millet hayvan nasıl sevilirmiş görseydi. Neyse, ilk etkinlikte bu kadar aksaklığı hoş görmeli. Ama gelecek piknikte en az üç TV kanalından kamera ve muhabirlere bir hafta önceden haber vermek lazım. Garrrrk!

 
Toplam blog
: 195
: 688
Kayıt tarihi
: 04.10.07
 
 

Dünyanın internet sayesinde küçüldüğü günümüzde büyüyen sorunlara ilişkin duygu ve düşüncelerimi pay..