Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

La Boetie: Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev

La Boetie: Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev
 

İçinde yaşadığı kurulu düzenin kulluk yaptırımlarına başkaldıran La Boetie'nin 1553'te yazdığı eserin çevirisi (1987)


Siyaset Bilimci Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları Fransız düşünür Etienne de La Boetie'nin 1548'de ya da 1553'te yazdığı Discours sur Servitude Volontaire (Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev) adlı tek eserini 1971 yılındaki Fransızca baskısından 1987'de dilimize kazandırmış.
L'Islam dans la vie politique de la Turqie (1983), Kent Devletinden İmparatorluğa (1989), Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı (1994), Kral Devletten Ulus Devlete (2005) ile Ulus Devlet ya da Halkın Egemenliği (2006) gibi pek çok özgün eseri yanında Fransızca'dan bazı çevirileri de bulunan Prof. Dr. Ağaoğulları'na göre La Boetie 'Fransız düşünür, yazar, edebiyatçı, hukukçu ve devlet adamıdır.'

Bir başka değerlendirmeye göre Etienne de La Boetie 'Fransız yargıç,
politik filozof, anarşist ve Fransa'da siyaset felsefesinin kurucusu ' olarak nitelenmektedir. Bu tanıtımda Prof. Dr. Ağaoğulları gibi kısaca Söylev olarak niteleyeceğimiz eserden anlıyoruz ki La Boetie Fransa'nın özgürlükçü düşünürlerinden. Kimi yönleri ile çağımızı etkileyen Fransız düşünürleri François M. Voltaire, Jean J. Rousseau, Claude-Henry de Saint Simon, Augouste Comte ile Emile Durkheim'ın öncüsü. Kişiliklerin olmazsa olmazı özgürlük tutkunu La Boetie kendi çağındaki kimi uygulamalar yanında Büyük Türk olarak adlandırdığı çağdaşı Kanuni Sultan Süleyman'ın Osmanlı düşünce ortamını nasıl etkilemeye çalıştığını da yargılamıştır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti'nin çöküşü ile ilgili pek çok uygulama da Kanuni döneminde başlamıştır.

 Bir de kendimizi yargılayalım

La Boetie gibi bir düşünür ne yazık ki Batı yanlısı bir demokrasi ile
yönetildiğini sandığımız çağdaş eğitim yolundaki (!) ülkemizde pek
tanınmaz. Gizli bir el Doğulu pek çok düşünür gibi Batılı pek çok
düşünürden biri olan La Boetie'yi de bizden saklamıştır. Osmanlı'nın
son yıllarında olduğu gibi yaşadığım yarım yüzyıl içerisinde de gördüm
ki bu ülkede özgürlükçü düşünce de İnsan Hakları da sürekli bir tehdit
altında tutulmuştur. Kitaplar, gazeteler, dergiler toplatılmış kimi
yazarlar, yönetmenler, bilim adamları Basın Kanunu dahil diğer bazı
sinsi yasalar çerçevesinde sorgulanmış, kodese atılmış, ağır cezalar
ile suçlanmış ya da kimileri yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştır.

Bu uğurda yaşanılan doğrudan ya da dolaylı sansür uygulamaları ile
sinsice vurularak öldürülen nice sivil kişiler yanında nice
gazeteciler ile pek çok bilim adamlarının dosyaları da ne yazık ki
'faili meçhul' olarak tek tek kapatılmış bulunmaktadır. Bu durum pek
çok uluslararası anlaşmalara imza atan ve özellikle iç hukuk uygulamalarında her işi Devlet ve Hükümet için her işi kitabına uyduran  'hukuk devleti' nitelikli Türkiye Cumhuriyeti'ne hiç yakışıyor mu? 

Kavram kargaşasına kilitlenip kalmak

Osmanlı çağlarında olduğu gibi dilimize çevrilmesi gereken pek çok Batı ve Doğu
kaynaklı eserlerin çeviri çalışmalarının da sağlıklı gitmediğini
sanıyorum. Bu sakat gidişin bedelini düşünce dünyamızdaki abukluklar
yanında hukuk alanındaki çelişkili cüceliklerde de görmek mümkün.
Çünkü ne eğitim öğretim ne düşünce ne de hukuk alanında hiç bir kavramın ya da sorunun içeriği sağlıklı bir biçimde sorgulamadan 'siyasete uygunluk' gibi geçici bir çıkarcılık içinde kotarılmak istenmektedir. Bu yüzden olsa gerek kimi düşünceler kadar kimi hukuk uygulamalar yanında kimi adli ve mali yargılamalar ile terörle mücadeledeki karmaşa bilindiği gibi 'akıllara seza' durumlar sergilemektedir ülkemizde.

 Anlaşılan o ki yaklaşık altmış yıldan bu yana ülkemizde yaşanılan siyasi dönüşümler ile iç hukuk açmazları birbiri üstüne katlanarak devam etmektedir. Batılı egemen güçlerin gelecek tasarımları doğrultusunda ilerlemeye çalışan siyasetin toplumun her davranışına dönük egemenliği hiç bu kadar yıpratıcı, hiç bu kadar devletten yana olmamıştır.  Bu yüzden olsa gerek Türkiye'nin sicili Batı aynaklı kimi 'raporlar' ile AİHM Kararları çerçevesinde dün olduğu gibi bugün de temiz değil. Sanırım yanlış giden pek çok uygulamadan dolayı bu tür yanlışlıklar girdabında ömür tüketiyoruz. Bu gidişten dolayı karamsar olmamak mümkün mü? Toplum olarak gerçek adaletin ancak öte dünyada gerçekleşebileceğine inanarak olan bitenleri gönüllü ya da zoraki seyirciler gibi izliyoruz.

 La Boetie kimdir?

Etienne de La Boetie'nin Söylev'ini dilimize kazandıran Siyaset
Bilimci ve yazar Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları (Edirne 1950)'ın
çevirisinin önsözüne yazdığına göre: Etienne de La Boetie 01 Kasım
1530'da Fransa'nın Perigord bölgesinin küçük bir kenti olan Sarlat'da
doğmuştur. Soylulaştırılmış burjuva kökenli olan La Boetie, ailesinin
etkisiyle Orleans Üniversitesi'nde hukuk öğrenimi görmüştür. O
dönemlerde hümanzim ve reform akımlarının hukuk fakültelerinde
yayılmış olduğu ve 1559'da düşüncelerinden dolayı Paris'te yakılarak
idam edilecek olan Protestan Parti'nin önde gelen 'demokratlarından'
Anne du Bourg'un Orleans'ta hocalık yaptığı göz önüne alındığında,
üniversite yıllarının La Boetie'nin düşünsel gelişimi üzerindeki
etkisi açıkça ortaya çıkar.'

'Fakülteyi bitirdikten bir yıl sonra 1554'te, bu genç hukukçu, kral
II. Henri'nin onayı üzerine Bordeaux Parlementosu'na kabul edilmiştir.
Ölümüne dek bu görevi sürdüren La Boetie 1557 yılında kendisi gibi
danışman olan Monteigne ile tanışmıştır.'

'... XVI. Yüzyıl Fransa'sının içinde bulunduğu en önemli sorun din
çatışmalarıydı. Monarşi, bir yandan krallığı zayıflatan
Katolik-Protestan çatışmasına çözüm arıyor, öte yandan kiliseye olan
üstünlüğünü pekiştirmeye uğraşıyordu... ‘

İşte bu düşüncelere katılan La Boetie, Protestanlara ibadet özgürlüğü tanıyan 17 Ocak 1562 tarihli
'Ocak Fermanı'nı savunan bir yazı da yazmıştı. Bu yazısında, mezhep
savaşlarının tehdit ettiği ulusal birliği korumak kaygısıyla mutlak
monarşi düşüncesine yaklaşmaktadır. La Boetie, daha 33 yaşına
basmadan, 14 Ağustos 1563'te Germinan kasabasında ölmüştür.'

Pek çok bilim adamı, yazar ve düşünür gibi La Boetie de yaşadığı
yıllarda değil ölümünden kısa bir süre sonra çok ünlenmiş bir
filozoftur. Bunun da nedeni ülkede giderek yaygınlaşan mezhep
çatışmaları sürecinde kimilerince içinden alıntılar yapılan onun
1548'de yazmış olduğu yaklaşık elli sayfalık Discours sur Servitude
Volontaire (Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev) adlı tek eseridir.

Bu önemli eseri dilimize çeviren Prof. Dr. M. Ali Ağaoğulları'nın kitabın ikinci bölümünde yer verdiği La Boetie ve Siyasal Kulluk başlıklı yeni yaklaşımlar da içeren uzun irdelemesi ise siyaset ile uğraşanlar için başlı başına bir kaynaktır bence.

Gelecek yazının başlığı: 'Özgürlüğün gölgesini bile göremeyip köle olmak ne kadar kötü'dür'

(Kaynak:Etienne La Boetie'ye ait alıntılar Prof. Dr. M. Ali
Ağaoğulları'nın büyük bir ustalıkla dilimize çevirdiğiGönüllü Kulluk
Üzerine Söylev 'den alınmıştır. 3. Baskı: Kasım 2011 İmge Kitabevi -
Ankara).

  

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..