Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '07

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

La Pa (2)

La Pa (2)
 

Dünya’nın en yüksek başkenti La Paz’daki üçüncü günümü kentin tarihi mekanlarına ve yerel marketlerine ayırdım. Otelimin hemen üstünde bulunan Murillo Meydanı’ndan güne başladım. Meydanın iki yanında bulunan ve özel bir mimarisi olan Kongre binası ile başkanlık sarayı’nı izin verilen ölçülerde gezdim. Hemen yanındaki büyük katedral ve onun bir köşesinde bulunan Sanat Müzesi de görülmeye değer yerlerdi. Birkaç sokak ilerleyip kentin belkide en çok görülmeye değer yerlerinden biri olan ‘Museo Metales Precioses Precolombinas’ adındaki gümüş ve altının işlenme serüveninin anlatıldığı müzeye gittim. Bu değerli madenlerin hangi işlemlerden geçirilerek bir metale dönüştürüldüğünü tarihi gelişimiyle birlikte anlatılıyor. Yanındaki bir başka müzede yüz yıl boyunca bütün komşularıyla yapılan savaş anlatılırken yine çok ilgimi çeken ‘Musico de İnsturumentos Musicales’ adındaki enstrüman müzesine girdim. Başta And Dağlarının milli müzik aleti olan pan flütün her türlü versiyonu olmak üzere birbirinden iliginç yüzlerce enstrüman bulunuyordu.

Tarihi mekanları bitirdikten sonra bir başka meydan olan San Fransisco Kilisesi’nin arkasındaki Sagarnaga yokuşunu çıkarak yerel kültürün her türlü ürünlerinin satıldığı market ve dükkanların bulunduğu sokakları turladım. Bu sokalardan en ilginci Cadılar Pazarı.

Bu pazarda her türlü büyücülük malzemeleri satılıyor. Özellikle İnka kültüründe büyücülük çok yaygınmış. Tarihten beri bu bölgede en önemli büyücülük malzemesi ise ölmüş lama yayrusu ya da lama ceninleri. Bazı dükkanların önü Pacahamam denilen bu lama fetuslarıyla dolu. Değişik bitki kökleri ve bu fetuslar büyünün dışında tedavi amaçlıda kullanılıyor. Bir çok yerli hastalandığı zaman hala doktor yerine bu dükkanlara başvurarak derdine şifa arıyor. Bu bölgelerde yapılan büyücülük bir ölçüde Kara Afrikası’nın dillere destan kara büyülerine taş çıkartacak nitelikte olduğu görülüyor. Yabancıların şehirde en çok ilgilerini bu büyücü dükkanları çektiği için kentin turizm sektörüde buralara yoğunlaşmış durumda.

O dükkanların arasında bol miktarda turistlere satılacak hediyelik eşya bulunuyor. Bu durumu çok iyi anlayan müteşebbisler bazı dükkanları seyahat acentaları haline dönünştürerek buraya gelen turistleri Titikaka Gölü’ne ve ülkenin diğer bölgelerine götürmenin hesabını yapıyorlar. Bazıları ise dükkanlarının üst kısımlarını küçük pansiyonlara çevirmişler gezginlerin bu otantik mekanlarda konaklamasını sağlıyorlar. Bu bölgedeki ara sokaklardan hangisine girerseniz girin sizi şaşırtacak bir şeylerle mutlaka karşılaıyorsunuz. En ilginci ise; sebze ve meyvelerin satıldığı sokak marketlerindeki alıcı ve satıcı kadınlerın görüntüler. Yine hepsi geniş etekli, kalın örme kazaklı, aynı renk ve desende kumaşlardan yapılmış sırtı bohçalı, kafası fötr şapkalı ve uzun fistanlarına sarılmış mutlaka birer sümüklü çocuk bulunuyor. Bu asil görüntüleriyle kadınlar kendilerine bakan insanlarda derin bir saygı uyandırıyor. Onlarla göz göze geldiğinizde gururlu bakışları ve hayata ttutunuşları karşısında duyduğunuz saygı bir kat daha artıyor ve içinizde önlerinde eğilme isteği beliriyor. Uzakdoğu’nın en fedakar kadınlarının bulunduğu Çinhindi coğrafyasında olduğu gibi bu coğrafyalarda da aile hayatının önemli bir yükü kadınların sırtına yüklenmiş durumda. Her biri bir köşe başını tutmuş. Kimi el örgüsü kazaklarını, kimi koca bir tencerede yaptığı yemeği, kimi kendine has bir yöntemle sıktığı meyve sularını, kimi şifa veren çeşitli otları, kimi haşladığı mısırları, kimi bahçesinden topladığı çeşitli sebzeleri satarak çocuklarının karnını doyurmaya çalışıyor. Şimdi bu inanlara saygı duyulmazda ne yapılır?

Yerel marketlerin biraz daha arkasına gittiğinizde ‘Mercado Negro’ adında bir bölgeye geliyorsunuz. Burada içleri giyim eşyalarıyla dolu yüzlerce dükkan var. Anlaşılan tüm ülkeye kıyafetler bu toptancı dükkanlarından dağıtılıyor. Yani burası bir anlamda La Paz’ın Sirkeci ve Mahmutpaşa’sı tadında bir yer. Yolunuz bu bölgeye düşmüşken mutlaka birde Koka Müzesi’ne uğramanız önerilir. Bu ülkede hükümetler devirecek kadar büyük öneme sahip koka bitkisinin serüveni ve bir çok kullanım alanı örnekleriyle anlatılıyor. Koka’nın bu kültürde yüzlerce kullanım alanının olduğunu görüyorsunuz ama bu ülkede onca koka olmasına rağmen yapılmayan ve kullanılmayan tek şey kokain. O halde Morales’in söylediği gibi Amerika istiyor diye niye vaz geçsinler bu denli önemli bitkilerinden.

Kentin renkli sokaklarını gezerken tamamen buraya özgü bir olayı daha farkettim. On gün boyunca bu ülkenin hem Şili hem Arjantin kesiminden başlayıp bir çok köy kasaba ve şehrini dolaştım ama bu ülkede insan hayatının, giyiminin, kuşamının, kır ve şehir arasında hatta başkentte bile hiç değişmediğini gördüm. Diğer Latin ülkelerinin başkentlerine gittiğinizde genellikle Avrupa tarzı mimariler ve modern giyimli insanlarla karşılaşırken, burada başkentte olmanıza rağmen ülkenin en kırsal kesiminden bile insan figürlerini sokaklarda alabildiğine görebiliyorsunuz. Gezdiğim onca ülkenin farklı yüzlerini tanımak için mutlaka kırsal kesimlerinede gitmeyi yeğler ve modern kentlerin yaşamlarının arkasına gizlenmiş hayatlara tanıklık etmeye çalışırdım. Oysa bu ülkede başkentin kalbinin attığı sokaklarda bile Andların eteklerinde yaşayan en orjinalinden Aymara köylülerinin yaşantısına da tanıklık edebiliyorsunuz. İşte La Paz’ı diğer dünya kentlerinden ayıran en önemli özellik bu. Bu özelliğiniden dolayı Latin Amerika’yı görmeyi planlayanların mutlaka La Paz’ı da progrmalarına dahil etmeleri gerekiyor. Çünkü bu kentin sokakları Güney Amerika’nında en orjinal sokaklarını oluşturuyor. Burada her köşe başı ayrı bir ekonomik ve sosyal hayatın izlerine yansıtıyor.

Başkentin yansıttığı tüm bu orjinalliğe ramen yinede önceki hükümetlerin izlediği politikaların sonucunda ülkenin doğal zenginliklerini kullanarak belirli bir ekonomik güce ulaşan küçücük bir azınlığın yaşadığı lüks semtlerde yok değil. Yerli halktan arınmış olarak yaşayan Avrupa kökenli Bolivyalılar’ın yaşadığı 20 de Octubre Caddesi ve onun çevresi etrafı yüksek duvarlarla çevrili lüks villaları ve son derece modern yapılmış dev iş merkezleriyle bir Avrupa semtinden farksız görünüyor. Yolunuz bu semte düştüğünde ortalıkta yerel kültürden eser kalmadığını görebilirsiniz. Özel güvenliklerin önünde nöbet tuttuğu son derece lüks alışveriş merkezileri ile şık restaurant ve kafeler’in önüne park etmiş pırıl pırıl otomobillerin içinden çıkan bakımlı gençlere rastlamanız mümkün. (Her ne kadar Moralesi’in iktidara gelmesiyle bir bölümü Amerika ve Avrupaya gitmiş olsa da.)

Devam edecek

 
Kayıt tarihi
: 12.07.06
 
 

1970 Adana doğumluyum. Marmara Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğini bitirdim. Türkiye'nin yedi coğra..