Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '21

 
Kategori
Deneme
 

LABİRENTİN SIRLARI

Yazan: Tugba Cosgun
 
''Hayatın, bize öğretilenlerden ibaret olmadığını, büyüdükçe anladım..''
 
Bali, Endonezya, 03.05.21
 
Hilye henüz 19 yaşındaydı ilk cinsel ilişkisini yaşadığında; kimilerine göre çok küçük, kimilerine göre ise çok büyük bir yaştaydı. Ardından günlerce o ilk seviştiği erkeğin yüzünü görmemiş, sürekli ondan kaçmıştı. Neydi onu böylesine çekindiren düşünce?
 
 
Bir gün annesi alışverişe gitmiş, Hilye ise sokakta arkadaşlarıyla oyun oynuyordu. O yıllarda mahallenin tüm çocukları ile sokakta oyun oynamak çok sıradan ve daha sonraları zamanla anlayacağı üzere çok muhteşem bir duyguydu.. Ergenlik dönemine yavaş yavaş girdiği için; yaşıtı erkek arkadaşlarından çok daha hızlı boyu uzamış, göğüsleri ufaktan belirginleşmeye başlamış ve diğer yaşıtı kız arkadaşlarıyla yaptığı fısıltı konuşmaların neticesinde regl olacağı zamanı büyük bir heyecanla bekler olmuştu. Bu heyecanın sebebi aslında bilinmeyen belirsizlik ve durumla ilk karşılaştığında hissedeceği duyguya olan merakıydı. Henüz daha ortaya yeni çıkan göğüsleri ile bile başa çıkamazken; büyüme, olgunlaşma ve kadın olmaya büyük bir adım atma fikri adeta büyüleyici geliyordu ona. Üstelik göğüslerinin büyüdüğünü başkaları görecek diye çok uzun bir süre istemsizce kambur dolaşmasına rağmen..
 
O gün sokaktan eve dönerken koşturmuş, terlemiş ve üstünü değiştirmek için odasına girmişti. Tam o sırada babası odasından bir şey almak için geldi, aldı ve evin kapısı çalınca odadan çıktı. Kapıyı çalan annesiydi. Büyük bir hışımla Hilye’nin odasına gelip, “Üstümü değiştiriyorum!” cevabıyla karşılaşmamış gibi birden kapıyı hızla açtı ve içeri girdi. Suratı kaskatı kesilmiş bir halde babasına yönelip, gereksiz bir sinirlilikle sorular sormaya başladı. Annesinin bu kızgınlığının sebebini o zamanlar anlamayan Hilye, yıllar sonra babasının ona karşı kötü bir davranışta bulunmuş olma olasılığına karşı, annesinin büyük bir öfkeyle böyle bir tavır sergilediğini anlayacaktı. Ve dünyanın en mükemmel babasından, bu çirkin düşünceleri bekleyen annesi adına utanacaktı..
 
Lise yıllarında artık regl olmuş, sütyen kullanmaya başlamış, erkek akranları ile sokakta oyun oynamaları azalmıştı. Kendi bedensel ve ruhsal değişimlerinin yanı sıra, erkeklerin bu dönemde ne gibi değişimlere uğradığını merakla inceleyip, sivilceli olanlarından saçma bir biçimde hoşlanmaya başlamıştı.
 
Günler böyle geçerken bir yaz tatilinde ailesiyle birlikte izcilik kampına gitmişti. Her yaştan çocuk ve gencin bulunduğu bu kampın en son gününde ateş başında şarkılar söylenmiş, gösteriler izlenmiş, oyunlar oynanmıştı. Hilye’nin yaş grubundaki arkadaşları kampa gizlice alkol sokarak, büyüdüklerini birilerine ispat etmek istercesine toplanmışlardı. Ailesi kendi çadırı etrafında arkadaşları ile sohbet ederken, Hilye sahilde gizlice içki içen yaşıtlarıyla vakit geçiriyordu. Onun ailesinden gizli böyle bir şey yapmasına gerek yoktu. Çünkü babası eğer alkol, sigara gibi zararlı şeyleri merak ediyorsa, onunla birlikte deneyebileceğini söylemiş, başka yerde denemesine gerek kalmadan onunla birlikte merakını giderebileceğinin teminatını vermişti. Bunların bilincinde yaşıtlarına bu konularda özenmeden, sadece yeni arkadaşlıklar kurup eğleniyordu. Birden izci kampı klasiği olan diş macunu ile gece uyuyanların yüzlerini boyama fikri geldi akıllarına. Yaklaşık 50 kişinin içinde rahatlıkla uyuyabildiği en büyük çadıra sessizce girip, aralarında hınzırca kıkırdayarak uyuyan herkesin yüzüne şekil çizip, şaka yapmak için parmak uçlarında yürüyorlardı. Bu çocukça muzurluk çok hoşuna gidiyor, hep birlikte sessizce kıkırdıyorlardı.
 
 
En son yüzünü boyarken uyanan bir arkadaşına yakalanınca, bu şakalaşma olayı son buldu. Sessizce uyanan şaka mağduru arkadaşına yaptıklarını anlatıp, diğer uyuyan çocukların yüzlerini gösteriyordu. Sıcak bir yaz gecesi olduğundan, arkadaşı uyku tulumunun içinde terlemiş, uyanınca tişörtünü çıkarmıştı. Öyle ki ergenlik döneminde kendi gelişmekte olan bedenini ne kadar gizlemeye çalışıyorsa, karşı cinsin bedenini izlemek bir o kadar cazip geliyordu. Fakat aynı zamanda gözlerinle ve düşüncelerinle kaçman gereken müstehcen bir durumdu bu. Aklında böylesine saçma sapan düşünceler birbirini kovalıyordu. Bütün gün denizde birlikte yüzdüğü halde, sırf gece olduğu için erkek arkadaşına bakmaktan çekiniyordu.
 
 
 
Saatin geç olduğunu fark etmemişti. Ailesinin onu aradığını, o büyük çadırda Hilye’yi bulduklarında anladı. Annesinin bakışlarında ve ses tonunda, yıllar önce yaşadığı o andaki endişe, öfke ve kızgınlığı yeniden hissetti. Çok geç saatlere kadar haber vermeden dışarıda olduğu, uyumak için kendi çadırına geri dönmediği ve onu uzun süre aradıkları için sinirli olmalılar diye düşünüyordu. Ertesi gün dönüş yolunda, annesinin ona karşı olan siniri hala devam ediyordu. Aklında başka düşünceler dönmeye başladı. Muhtemelen önceki gece gizlice alkol içenlerin olduğunu öğrenmiş, Hilye’nin de içtiğini düşünüp, kızgınlıklarını belli etmeye çalışıyorlardı. Eve geri döndüklerinde onu çok ciddi bir konuşmanın beklediğini seziyordu. Nitekim öyle de oldu. Eve varır varmaz annesi evin salonuna gelmesini söyleyip, kapıyı kapatmışlardı. Bu durumun ciddiyetini ve kardeşinin olacak konuşmaları duymasını istemediklerinin işaretiydi. Babası her zaman olduğu gibi sakince, fakat her zamankinden çok daha sinirli ve sert bir duruşla konuşmaya başlamıştı. Hilye’nin son gece hoş olmayan bir davranışta bulunduğunu, neden böyle davrandığını sorgulamak istediğini anlatmaya çalışıyordu ki; annesi araya girip bir anda “Hazırlan, hastaneye gidiyoruz!” dedi. Hilye ne demek istediğini ve neler olduğunu anlamadığı bir şaşkınlıkla öylece kalakaldı. Ne demek istiyordu annesi ona? Babası “Öyle bir şeye gerek yok, önce açıklamasını bekleyelim!” diyerek annesini sakinleştirmeye çalışırken, Hilye hangi konuda konuştuklarını anlamış, beyninden kaynar sular dökülmüştü. Dün gece şakalaşırken uyanan, onlar geldiğinde üzerinde tişörtü olmayan erkek arkadaşı ile cinsel ilişki yaşadığını ve dahası bunun için hastaneye götürülüp, kontrol ettirileceğini duymuştu kulaklarıyla! Utancından yerin dibine girdi. Fakat bu utanç duygusu; onun ailesini dinleyip ince düşünceli hareket etmesine, davranışlarında daima dikkatli olmasına, onları utandıracak herhangi yanlış bir davranışta bulunmamasına rağmen, onların Hilye'ye karşı böyle bir ithafta bulunmasından kaynaklanıyordu. Aklı almıyordu. Bunun dün geceki gibi bir şaka olmasını bekledi ama şaka değildi! Ailesinin kendisine öğrettiklerinden şaşmış olacağını düşünmesi bir yana, onun cinselliği yaşayacağını düşünmelerinden utanmıştı. Böyle düşünmeleri onu çok incitmiş, kalbini kırmış, inancını zedelemiş ve kendine olan güvenini onların sözleriyle kaybetmişti! Akıttığı gözyaşları, ailesinin Hilye hakkındaki düşüncelerine olan utancındandı. Bu anılar bilinçaltına öyle bir kazınacaktı ki, aradan geçen yıllara rağmen bir türlü silinmeyecekti.. 
 
 
 
İlk cinsel deneyimini sevdiği ve güvendiği bir erkekle yaşadığında, annesinin onun hakkındaki düşünceleri ile yüz yüze geldi. Yapmadığı halde üzerine kondurdukları iftiranın acısını çıkarmak istercesine bir kaçış vardı içinde. Daha sevişmenin ne demek olduğunu bilmediği halde, hayatında ilk defa sevişmiş olmanın verdiği korku ve merak ile ne olacağını düşünmekten, ne yaşadığını dahi anlamamıştı. Belki de hayatında ilk defa çırılçıplak bir erkek bedeniyle karşılaştığı ve kendi bedenini bir başkasına gösterdiği için utanç duymuştu. Günlerce, hatta haftalarca sürekli bir bahane bulup, onunla karşılaşmak istememişti.
 
 
 
Hilye oldum olası tüm hayatını bir labirente benzetirdi. Kimi zaman o labirentin sokaklarında tanıştığı insanlarla birlikte yola devam eder, gitmek istediklerinde ise kabul edip usulca onları yolcu ederdi. Kimi zaman da tam olduğu yerde yapayalnız kalır, labirentin içinde kaybolur, karşılaştığı sorunlarla tek başına savaşır, en dibi de görse bulunduğu durumun içinden çıkmayı başarırdı. Şimdi ise labirent onu, geçmişte çözmediği gizli saklı bir köşeye getirip, öylece bir başına bırakmıştı. Şimdi fark ediyordu bilinçaltının ona oynadığı oyunları.. Labirentin içinde yıllardır gitmediği o çıkmaz sokaklara, çıkışın olmadığını bildiği halde yeniden adım atmış, kaybolmayı göze almıştı. Kendi haline bırakıldığı bu yerde daha fazla kaçamayacağını anladığı için, sorunlarıyla artık yüzleşmek zorundaydı.
 
 
 
Cinsellik çok ayıp bir şeydi; aile içinde çok fazla konuşulmaz, herkes tarafından gizlenirdi. Ayrıca bu durum, toplumsal ahlak kuralları açısından da etik değildi. Şimdi ise hayatında ilk defa bunu yaşamış, önce ailesine, sonra da topluma karşı kendince bir başkaldırı yapmıştı. Sessiz bir çığlıkla toplumsal baskılara karşı bir protestoydu onunkisi.. Kendini tanımlamayla baş gösteren ergenlik dönemi, bu noktada şekil değiştirerek, yetişkinliğe doğru adım atmıştı. Daha kaç yılının böyle geçeceğini kestiremiyordu..
 
 
 
O ilk cinsel deneyimini yaşadığı kişiyle  uzun yıllar sevgili olmuşlardı. Labirentte birlikte hatrı sayılır derecede güzel zaman geçirmişlerdi. Ve ayrıldıklarında ise Hilye şöyle bir veda ile karşılaştı: 'Seninle ilk cinselliği yaşadığımzda, ilk defa olduğunu söylemiştin. Ama inanmadım! Çünkü kan gelmemişti!..' Bunu duyar duymaz şaşkına dönen Hilye, aradan geçen yılların her günü için üzüntü duydu. Halbuki onunla sevgili olmaya başladıklarında 1001 gece masalları gibi, birlikte geçirdikleri her gün için ileride anlatacakları güzel anılar biriktirmeye söz vermişlerdi. Tam da hayal ettikleri gibi 1001 günün sonunda o peri masalı bitmiş, çok sevdiği ve güvendiği kişiden böyle bir söz işitmişti. Bir şeyleri ispat etmesi gerektiği için, içinde doğduğu toplumdan utandı..
 
 
 
Bütün dünyada bu böyle miydi? Yoksa sadece dünyaya geldiği coğrafyada mı bu yazılı olmayan yüz sarartıcı kurallar geçerliydi? İnan o da bilmiyordu. Eğitim ile bu düşüncelerin değişeceğine olan inancı, üniversite yıllarında en güvendiği insandan bir anlık kızgınlık esnasında duyduğu bu saçma cümleler ile yıkılmıştı! Labirentinde o ilklerini yaşadığı sevgilisine veda ederken; bir yandan da hayatındaki en yakınlarından aldığı bu yaralarla baş etmeyi ve ileride karşılaşacağı diğer olaylara hazırlıklı olmayı öğreniyordu. Kendisine ve özbenliğine karşı, diğerlerinin ona davrandığı gibi acımasız olmaması gerektiğinin farkındaydı..
 
 
 
Yaşamamasına rağmen adının geçtiği tüm iftiravari olaylarda duyumsadığı utançlara, şimdi de yaşadığı iki kişilik olaylardaki utançlar eklenmişti. Bu belki kadın olduğu için, belki de öğrendikleriyle - olmak istediği karaktere ters olduğu için öylece saklı kalıyordu labirentteki çıkmaz sokaklarda. Çekindiği tüm düşüncelerden uzakta yaşamayı çok isterdi; ama ne ailesini ve aşklarını, ne de labirentinde karşılaştığı insanları değiştiremeyeceğini çok iyi biliyordu. Geriye tüm bunlardan kalan ise, utanmanın kelime anlamının hep kendi dışındakiler tarafından hayatında yer etmiş olması ve şekillenmesiydi..
 
 
 
Hilye kahvesini yudumlarken derin bir nefes aldı. Bahçede koşuşturan ve salıncakta sallanan çocuklarına bakarak, onlara utanmanın ne olmadığını zamanı geldiğinde öğreteceği güne gülümsedi. Ne de olsa artık labirentin kontrolü tamamen onun elindeydi. Cinsiyet ayrımı yapmaksızın eşit fikirlerle büyüyen tüm dünya çocuklarını düşündükçe içini büyük bir huzur kapladı. Herşeye rağmen o yaşadığı güzel günlerin saflığını düşündü, yanakları pembeleşti ve masumca utandı..
 
 
Toplam blog
: 13
: 99
Kayıt tarihi
: 24.03.21
 
 

Fizikçi olarak başladığım hayatıma, sırt çantası ile dünyanın öbür ucunda minimal olarak kurduğum..