Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '13

 
Kategori
Felsefe
 

Ladin çağları/Sanata güle güle, doğaya hoş geldin

Ladin çağları/Sanata güle güle, doğaya hoş geldin
 

Dikkat ediyor musunuz bilmiyorum, sanki dünyada sanata ilgi azalıyor gibi. Sanat malum seveceğimiz, beğeneceğimiz hale sokmak için varlıklara, kavramlara istediğimiz elbiseleri giydirmeye çalışmak. Ama sanki insanlar artık çıplak gerçeğe yöneliyorlar. Tiyatroya ilgi yok. Heykele kimse bakmıyor. Müzik eskisi kadar dinlenmiyor. Kitap okuyan yok. Biraz sinema sanki hala popüler.

Gelecekle ilgili yazdığımız bir yazıda “Sanat 2100’lü yıllardan başlayarak popülerliğini yitirecek, belli bazı kimselerin ilgilendiği hobi haline gelecek” demiştim; düşüncemin arkasındayım. Fakat insanoğlu sanatın yerine koyacağı bir şeyi henüz bulamadı. Sanat icat edilirken amaç doğayı taklit etmekti. Ama sanat insanları maymuna çevirdi. İnsanlar sanat yüzünden onurunu kaybetti. Sizi rezil eden karikatürler, acayip heykelleriniz, Polat Alemdar’a göbek attıran müzikler, insanları bazen soytarıya çeviren sinema rolleri…

Beton yaşantılar arasında yüzyılların verdiği bıkkınlıkla dünyada affedersin kazık gibi kalan insanoğlu sağa sola kaçmaya başladı. Dünyada kaçmak istediğinizde gidebileceğiniz, dağlardan başka yer yoktu. Sanatın tükenmişliğinin açtığı boşluk teknoloji (onun da elektronik alanı)ile dolduruldu. Ama insanların yarısı teknolojiye uygun değildi. Bunun üzerine ikiye bölündüler. Genç nesil elektronik dünyasında geleceğini, ergin nesil de mangal dağlarında geçmişini aramaya başladı.

Bu durum tam olarak doğaya dönüş şeklinde algılanmasa da insanlar artık gerçekle, çıplak gerçekle ilgilenmek istiyorlardı. Yoksa bir Alevilik öğretisi olan “Şeriat, tarikat, marifet, hakikat” yol süreci var mıydı, yani doğru muydu? Ve insanlık görünüşe nazaran hakikat bandında olduğuna göre evrende sona mı yaklaşılıyordu? Ancak güneşin ışıkları hala Musa’nın Tur dağını aydınlattığı gibi parlak. Yani kaybolacak gibi görünmüyor.

Aslında insanlığın gerçeğe ve doğaya yönelişi yasaklar evreninde tatmin edilmemiş duyguların Tanrı’nın sınırlarını dahi zorlayan bir razı olmama, artık yeter deme sendromlarıydı. Bu durum insanların bir kısmını yasak duvarlarının içine çekerek daha da köle yaptı. Acı olan, duvarın dışındakilerin de onları bağlayan bir zincir olmadığı halde köle olmaları. Ancak onların sahipleri yoktu; sahipsiz, kendi kendilerine kölelerdi onlar. İçlerinden bazıları Tanrı’ya inanmıyorlardı ama aradaki “iyi insan” denen kimseler yüzünden Tanrısız bir dünyayı da kuramıyorlardı.

Kerim Korkut bilinmezlik dünyasında Rahmanlara kılavuz olurken şeytanın çocuklarına da gidecekleri bir yol açtı. Çünkü o (iyi ya da kötü, suçlu ya da suçsuz)hiçbir canlının evrenin karanlıklarında kaybolmasına razı olamazdı.

Rahmanlar kılavuzluğumuzda çok sevdikleri Rab’larına ulaşacaklar. Ve diğerleri açtığımız yolda yürümeleri şartı ile evrenin sonsuzluğunda diledikleri her türlü hayatla tanışacaklar. Bunun garanti olup olmadığını benim kararım değil halkımın arzusu ve mücadele gücü tayin edecek.

 

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..