Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

24 Mayıs '08

 
Kategori
Güncel
 

Laf ki

Laf ki
 

ikiz muz.


Genç bir okur kitabımı okumuş ve neden roman kahramanlarının nasıl göründüklerinden bahsetmediğimi merak etmiş.

Ona şunu söyledim,

genç kardeşim; kopça burunlu kepçe kulaklı avurtları çökmüş, dişleri biçimsiz eksik ve çürüklerle dolu birini düşün. Acaba bu tasvirini yaptığım birinin ne düşündüğü, ne söylediği senin için önemli olur muydu?

Olmazdı, diye yanıtladıktan sonra ona şunları da söyledim; her canlının anlatacağı ve öğreteceği mutlaka değerli bir şeyleri vardır. Değersizleştiren bizim önyargılarımızdır. İşte o yüzden atomu parçalamaktan zordur önyargıları yenebilmek.

Düşünceli bir şekilde yanımdan ayrıldı.

***

Bakıyorum herkesler bir şeyler söylüyor ülkemizin geleceği hakkında. Üstelik bu sözlerini öyle büyük bir inançla sarf ediyorlar ki, başka hiçbir düşüncenin doğru olamayacağı gibi bir yargı geliştirmişler. Anlıyorsunuz ki, aslında ülke geleceğinden çok kendi düşüncelerinin derin takdirini bekler hislerindeler.

Bunların içinde “gıcık”landığım bazı yüksek tarzlılar var ki, -ki’leri seveyim. Yeri geldiğinde cuk diye oturur, ki- okuyucuya bir şeyler anlatan yazar gruplarında görürüz onları. Sürekli alay eden -mizah değil- bir dil kullanmayı nedendir öyle ustaca yaparlar ki, bu adamların veya o kadınların ne zaman gerçeklere ciddileşerek geleceklerini bilemez olursunuz. Herkes onların yaşadıkları tepeden aşağıda komik minik canlılardan farksız olduğundan olsa gerek ki, sürekli alaysı bir dil kullanmayı antisamimiyetli vazgeçilmez tutumlarıyla birleştirip kendilerine göre şeytani bir okuyucu kitlesi oluştururlar. Oluşan kitle de kendini beğenmiş, aslında derin kompleksleri olan, toplum içinde çıkarcı ve benmerkezci tavırlarıyla hemen ayırt edebileceğiniz insanlar olmalarından çok, onlara özenen gruplardır. (bahsettiğim yazarlar mb'dan değil, rahat olunuz)

Bu gruplar bir yazıyı okumak yerine tüketmeyi öncelikli severler. Sevdikleri yazar da onlardan biridir aslında. Simbiyotik ilişkiler…

“Uzun zaman yazarları” adı verdiğim edebi yazarlara geleyim oradan.

Yayınevlerinin yazar seçkilerine bakarsanız aynı yerlerden beslendiklerini görebilirsiniz. –ki, daha önce yazmıştım-

Kafadan Markuez ve bitmeyen “yüzyıllık yalnızlığı”; mesela. Ufaktan bir iki çakıl taşı atacağım. Laflıyoruz nasılsa.

Okuduğum en berbat kitap!

Öncelikle bunu başta söyleyeyim.

Adam saplantılı. Hayat kadınlarına karşı sevgiden çok etsel bağları olan bir gözü var. Küçük kızlar ilgi alanından kaçmıyor. Kitap pis bir bohça ve içini o kadar çok olaylarla doldurmuş ki, küçük bir köyün milyonluk şehirden farkı kalmadığı gibi bir izlenim oluşuyor insanda. Hadi geçtik onları da.

Bazı kadınların iştahlarını kabartacak dikkatli anlatımındaki cinsellik sanırım kitabı ilginç kılan.

Ve size tüm samimiyetimle söylüyorum, “okudum o kitabı” diyenlerin çoğu size yalan söyler. Öyle karın ağrısı bir kitabı ancak aç gözlü hızlı okuyuculara hitap eder.

...

Woody Allen hızlı okuma kursuna gitmiş. Bir gazeteci sorunca şöyle demiş, “savaş ve barışı okudum, sanırım Rusya’da geçiyordu.”

Hızlı okuma, hızlı yemek yeme gibidir. Ne tat ne keyif: hayvani yani. Ama belki garip gelecek size, hızlı okunması gereken çok da yazı vardır. Hani sonunda belki bir vurgu, yeni bir şey vardır diye göz verdiğiniz yazılardan söz ediyorum.

Çözüm şu; hızlı oku, eğer yazı seni çekerse geri dön bir daha oku.

***

Edebiyat edebiyatsever adı verilenlerin elinden kurtarılmayı bekliyor dediğimde kimse yorum yapmamıştı. Yani şimdi burası okey kulübü değilse sormanızı beklemek hakkımdı, amma velakin olmadı.

Efendim demek istemem şuydu ki , “elli tane kitap alıp bunları şu güne kadar bitireceğim ve soran olursa okudum diyeceğim,” diyen okur kitlesinden söz ediyorum. Ha, daha tehlikelileri var: zevk için okuyanlar. Hımm, kim kaldı geriye? demeyin. Var.

Düşünceyi parçalayan, inceleyen, sorgulayan; kısaca verilenden verilmeyeni çıkaran okuyucu var. Bu insanlar toplumda iyi insanlar olarak bilinen ve herkesin saygı gösterdiği insanlar. Çünkü onlar hem toplumsal sorumluluklar taşırlar, hem de çevrelerine sevgi dağıtırlar. Onlar aydınlık bir odanın ışıktan önce karanlık olduğunu bilirler. Karanlığın da aydınlanabileceğini; onu aydınlatacak bir ışığın var olduğunu bilirler. Yeni olana saygılı ve meraklıdırlar.
...

Eğer sizin için dünya harika bir yerse, iki anlam ortaya çıkar: birincisi, elinizde ayna ve cımbız vardır veya ikincisi, her şeyi boş vermişsinizdir.

Ayna ve cımbızlılar, hem aptaldırlar hem de sağlam cukkalıdırlar.

Boş vermişler, insanlardan umudunu kesmiş olanlardır.

Bu alaycı dille yazanlar var ya, evet, onlar her ikisini de içlerinde barındırmayı başaran en nadide insanlardırlar. Bilgi bu insanların elinde başıboş atlar gibidir.

Atlar uçsuz bucaksız ovalarda koşuşturmaya yararken, sütçü beygirini attan bile saymazlar. İnsanlığın yükünü çekenlerse onlardır.

Onlar değil, atlar.

***

İkinci kitabım haftaya redaksiyona giriyor. On beş günde yazdığımı söyleyince bazı arkadaşlar bana yine kızacaklar. Hele bir oku, öyle kız: zamanı, yani vakitleri yoldan toplamıyoruz ama değil mi. Veya bu hobi pahalı be kardeşim, demiyoruz, yazıyoruz. Buna şükür; değil mi ama. Elbet bir gün okuyucuyla buluşurum; burunları kıllıların barikatlarını aşabilirsem tabii.

Devam ederim zaman buldukça lakırtılara.

***

not: "gündelik yaşam" bölümünün maşallahı var. sırf cafe blogta önde duruyor diye olmasın sakın? bundan sonra "güncel" bölümündeyim.

not: sayın karabulut ölüdeniz toplantısını yüz akıyla yapmış. kendilerini tebrik ederim. mb için güzel örneklerdir.

not: sayın blogçunun birisi insanların hangi saatlerde aktif olduklarını merak etmiş. Ee, kim dikecek yırtılan denizleri siz uyurken? sevgili orhan veli, şairlerin en güzeli… rahmet ve saygıyla anıyorum o büyük insanı.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..