Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '10

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Lafla peynir gemisi yürümüyor…

Lafla peynir gemisi yürümüyor…
 

 

 

Her sabah elektronik posta kutumu açtığım zaman onlarca mesaj alırım. Hepsine tek tek bakar, “geyik” tabir ettiklerimizi okumadan silerim. Bazılarını önemser, itina ile saklarım, bazılarına da güler geçerim. Çoğunluğu ise oturduğu yerden ülke kurtaran hani o “rozet Atatürkçüsü” dediklerimizden gelir… 

 

Bir sürü Atatürkçü, Türkçü, Kemalist, Milliyetçi guruplar birbirleriyle yazışır, çizişir. Kınama mesajları, “ayağa kalkın, uyanın" mesajları , “aman ülke elden gidiyor, bu mesajı çevrenize gönderin” mesajları v.s., v.s. 

 

Genelde de herkes birbirini sanal ortamda tanır. Düşüncesini, çizgisini bilir. Bunlar gazete, kitap okuyan, ülke gündemini yakından takip eden, kısaca tehlikenin farkında olan insanlardır… Ama yine de bu gruplar onları “uyandırmak” için oradan buradan topladığı mesajları göndermekten bıkmaz, usanmaz. Bir yerde de kendini rahatlatır. Öyle ya, oturduğu yerden ülkenin kurtuluşuna katkı sağlamaktadır. Hiç yorulmadan… Suya sabuna çok fazla dokunmadan! Hatta bazen gerçek adını bile yazmadan! 

 

Diğer taraftan da Atatürkçü bildiğimiz dernekler, arada sırada bir yemek ya da kermes düzenlerler, çıkıp bir iki basın açıklaması yaparlar ve iş biter… Onlar da gayet mutlu ve mesut, evlerine dönerler, yataklarında mışıl mışıl uyurlar!.. Görev bitmiştir!.. 

 

Bir başka kesim de çoğu aynı çizgide, aynı düşüncede olan, ulusalcı, laik, Atatürkçü, milliyetçi partilerdir. Bunlar “küçük olsun benim olsun” mantığıyla hareket ederler. Aslında memleket onlar için çok da önemli değildir. Düzenlerini kurmuş, küçük koltuklarına kurulmuşlardır. Ara sıra basında bir iki demeçlerinin çıkması onlara yeter de artar bile… 

 

İşte bu yukarıda saydığım çizgide yürüyen ya da yürüdüğünü zanneden sitelerin, gurupların, derneklerin, siyasi partilerin akıllarına bir tek şey gelmez: 

 

Güç birliği yapmak! 

Güçleri birleştirmek, aynı çatı altında toplanmak, siyaset üretmek, yaklaşan seçimlerde halkı yönlendirici rol oynamak! Bunun için de gece gündüz çalışmak, çalışmak, çalışmak! 

 

Ama yok öyle bir şey! Olacağını da hiç sanmıyorum!.. 

 

Birbirimizle yazışmamız bana göre bir şey ifade etmiyor. Biz zaten tehlikenin farkındayız… Önemli olan farkında olmayanları uyandırmak. Bu nasıl olacak? 

 

Ak Parti ve terör örgütü yandaşları çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor… Hiç boş durmuyorlar. 

Öte yanda Laik, Atatürkçü, Ulusalcı, Milliyetçi geçinen o büyük kesim ne yapıyor? 

Oy vermek için tatilini yarıda kesemiyor. Sandığa gitmeye üşeniyor! Referandum'da “Hayır” diyen bu kesim yüzde 42’ den fazla… Yüzde 60 civarında… Ama bu oran nedense bir türlü sandığa yansıyamıyor ve azınlık oyları çoğunluğu yönetiyor!.. 

 

*** 

 

Ortam müsait! 

Ortam o kadar müsait ki isteklerin ardı arkası kesilmiyor… Meydanlar hiç boş kalmıyor… 

Tarih boyunca birilerinin kaşıdığı yaralarımız kangren olmak üzere… 

Ülke ha bölündü, ha bölünecek! 

Memleket yabancıların yolgeçen hanına dönmüş, bunun adına da “Demokrasi!” deniyor… 

 

Adamlar bölücü başının Suriye'den çıkartılışını kınamak için İstiklâl Caddesinde yürüyor, İstanbul'un kalbinde! Hem de sizin, benim, herkesin vergileri ile maaşları ödenen BDP' li vekillerin önderliğinde... 

Emniyet suskun! Polis ise emir kulu… 

 

Güneydoğu’da her olayın arkasında BDP’ ki vekiller ve partililer çıkıyor. Bir miting düzenliyorlar, ortalık savaş alanına dönüyor… 

Her fırsatı, her tarihi değerlendiriyorlar... 

Memlekette rahat huzur bırakmadılar… 

 

Serap, Molotof kokteyli ile yakılıyor, Asker kızı bomba ile öldürülüyor, bunların ağızlarından “barış” kelimesi düşmüyor… 

Bu neyin barışı? 

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hangi devletle savaş halinde? 

 

…! 

 

Diyarbakır'daki il binalarına federasyon bayrağı astılar, "Ay yıldızlı bayrağın yanında bizim de bayrağımız olsa ne olur...” dediler, “Kürtçe eğitim istiyoruz” diyerek okulları bombaladılar, terör örgütünün 1984 Eruh saldırısında dört Mehmetçiğimizi şehit ettikleri 15 Ağustos, kurtuluş günü ilan edildi, binlerce insan selâma durdu... 

Gün geçmiyor ki olay çıkartmasınlar, bölücü başı için sokaklara dökülmesinler! 

 

Kimlerin önderliğinde? 

 

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Yüce Meclisi’nde görev yapan… Devletten, milletten maaş alan BDP’ li vekillerin önderliğinde… 

 

Yine maaşını devletten alan bir BDP’ li vekil ki bu kişi sürekli olarak aynı talepleri dile getiriyor, dün yine konuştu: Bakın ne istiyorlar: 

 

“Demokratik Türkiye, Özerk Kürdistan olacak!” 

“Özerk Kürdistan’ın birinci resmi dili Kürtçe olacak, ikinci resmi dili Türkçe olacak!” 

 

Meydanlar nasılsa boş kaldı, isteyen istediği gibi sallıyor! 

 

Buradan defalarca yazdık; Bu sözler, eylemler Anayasa Suçu değil mi? 

 

Bu sözler; Devletin bölünmez bütünlüğüne, üniter yapısına, bir saldırı değil mi? 

 

Bütün oyun Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez ilk üç maddesinin etrafında oynanıyor. Nasıl yapsak da ucundan kıyısından delsek, arkadan dolanıp iki puan alsak… 

 

Hukuk susmuş, yargı bitmiş! 

Her tarafta korku ve endişe hâkim… İnsanlar sindirilmiş! Bir taraftan ekmek kavgası, bir taraftan memleket dâvâsı, arada kalmış, bezdirilmiş! Ağzını açan, Silivri’de… 

 

Ülkeyi yönetenler kendilerinden olmayanları, ya da oy vermeyenleri tehdit ediyor… Başbakan "bi taraf olanları bertaraf olmakla” tehdit ediyor, yardımcısı, sözde Ergenekon’dan tahliye edilenleri yani suçsuz bulunanları “tahliye edilen keyfini çıkarsın, kabadayılık yapmasın” diyerek tehdit ediyor… 

Bu sözleri sarf eden kim? Devletin bir bakanı. Yine sizin, benim vergilerimizle maaşı ödenen, hatta bir kısmınızın oy vererek Meclis’e gönderdiğiniz bir milletvekili… 

Ne demek istiyor? 

 

“Çenenizi kapayın, öyle Atatürk’müş, ulusalcılıkmış, laiklikmiş, iktidarı eleştirmekmiş, geçin bunları, unutun! Oturun oturduğunuz yerde yoksa… İşte Silivri orada… 

 

Bir tarafta bölücü parti mensuplarının tehditleri, diğer tarafta iktidar partisinin tehditleri… 

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak; 

 

Kanıma dokunuyor! Sizin dokunmuyor mu? 

 

Lafla peynir gemisi yürümüyor, söylemler, elbette yasal sınırlar içerisinde eyleme dönüşmeden, ufukta güneş doğmayacaktır… 

 

Madem tarihler bu kadar önemli; 

 

29 Ekim geliyor, ne yapmayı düşünüyorsunuz? 

 

Böyle giderse kutlayacak bir Cumhuriyetimiz de kalmayacak... 

 

 

Tülay Hergünlü 

İstanbul, 12 Ekim 2010 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 516
: 1080
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1955 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul'da uzun yıllar..