Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '21

 
Kategori
Güncel
 

Laiklik - Din - Adalet

Aydın olarak adlandırılan veya aydın geçinen bazı insanlara çoğu kez akıl sır erdiremiyorum...

Çünkü “aydın” denilen, bir çok konuyu her yönüyle derinliğine inceleyen, irdeleyen, araştıran, düşünen, öğrenen ve bilen demektir.

Ama mesela aralarında, halâ daha “laik”liği dinsizlik zannedenler de var, oysa değildir.

 

Laiklik, “sadece” dinle devlet işlerinin birbirine karıştırılmaması, ayrı tutulması, yani devlet işlerinde dine özel hiçbir şey yapılmaması ve denilmemesi demek de değildir. Zaten biraz da, böyle tarif edildiği için doğru anlaşılamadığını düşünüyorum. Çünkü aslında laiklik, devletin, her türlü işlerinde, uygulamalarında ve kararlarında inançlı olsun olmasın veya hangi inançtan/dinden olursa olsun her zaman ve her vatandaşı için eşit mesafede olması ve tarafsız davranması demektir. Devletin, dinler karşısında tarafsız olmasını savunan bir prensiptir. Din, dil, ırk ve cins ayrımı yapılmaksızın tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir. Tam bir eşitlik hali, tam bir adalet yani; Dolayısıyla laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması da değildir, yani tam bir sekülerizm de değildir aslında. Hiç kimseye ve kitleye ayrımcılık yapmaksızın ve zorlama ve baskı da kurmaksızın, tam bir hür irade, vicdan, inanç ve ibadet hürriyeti, insan haklarına saygı, özgürlük, eşitlik ve tam bir adalet tesisi için olmazsa olmaz bir özelliktedir laiklik ilkesi. Laiklik denince, asıl bu ve devletin yönetim şeklinin de dinî bir rejim olmadığı anlaşılmalıdır esas olarak.

 

Dolayısıyla, bu arada yeri gelmişken şunu da belirtmeliyim, asla din ile (ya da islamiyet ile) uyuşmayan, örtüşmeyen bir yanı da yoktur laikliğin. Çünkü din de, islamiyet de, Kur'an da tam bir eşitlik, tarafsızlık ve yine kayırma, zorlama ve baskı olmaksızın insanların hür iradesine bırakılmış tercih hakkıyla birlikte tam bir adaletten söz etmektedir. O yüzden, sadece aydınlar tarafından değil, bu son söylediğim detay ayrıca “laiklik islamiyetle örtüşmez” diyebilen veya bu görüşteki islamiyetçiler tarafından da bilinmelidir ve önem arzetmektedir.

 

Niye diyorum bunları? Çünkü neymiş, Yargıtay'ın yeni binasının açılışında vay efendim niye dua edilmiş-miş..? Pardon da, duanın nesi kötü? Ya da yeni bir şeye başlarken Allah'ın desteğini dilemenin, hayırlı olmasını, doğru ve adil kararlara vesile olmasını niyaz etmenin kime veya neye bir zararı var... ya da faydası mı vardır, zararı mı?

 

Tamam, sadece bizim toplumumuza has bu konudaki kimi özel durumları ve hassasiyetleri de anlamıyor veya bilmiyor değilim ve sırf bu hassasiyetlerden dolayı zaten kimi yadırgamalara az da olsa elbette hak vermiyor da değilim ama, yaygara kopartacak kadar da değil. Evet, din "siyasete" alet edilmemelidir, doğru, ama o kadar.

 

Zira, şu önemli ayrıntı mesela gözden kaçırılıyor maalesef:

 

Yargıtay neyi temsil ediyor, uğraştığı alan ne, görev konusu ne? Adalet...!

Laik bir devletin, adaleti temsil eden en önemli bir kurumuna ilişkin bir açılış töreninde de diyorlar ki “duanın - dinin işi ne?” ve bununla da yetinmeyip bir de “Devletin dini adalettir” diye de kocaman bir cümle sarfediyorlar.

 

Oysa, dinin de temeli zaten adalettir!

 

En özet ifadeyle “Yaratıcı olan kaynağa” bağlanış yolu olarak tanımlanan “din”in esası-özü zaten adalet kavramıdır. Hem de öyle bir adalet ki, dünyevi adalet tesis edilemediğinde, yani hak yerini bulmadığında şaşmaz bir şekilde “İlahî adalet”ten söz edilecek kadar üstelik. Yani laiklik de din de zaten aynı şeyi söylemektedir, adaleti savunmakta ve vurgulamaktadır; Adalet zaten hak demektir ve din de zaten “Hak” temeli üzerine kuruludur. Yine dinin/islamın/Kur'an'ın kapsamındaki en önemli kavramlardan biri olan ahlâk dahi “hak” kavramı çıkışlıdır.

 

Öyle ki, bütün şu kâinat, “hak ve had” temeli üzerine var edilmiş-yaratılmıştır. Yani temelde “adalet” denilen o ince ve ölçülü, düzenli, hakkaniyet esasına bağlı bir işleyiş söz konusudur akışta-oluşta...

 

Adaletin peki konusu nedir? O da yine hak! Hak yerini bulsun, haksızlık olmasın, hak çiğneyen hakettiği cezayı alsın vs.

 

O yüzden düşünülmelidir ki, hele de adalet denildiğinde, adaleti temsil eden o binanın açılışında dua okunması nasıl bu denli gündem yaratacak kadar yadırganabilir ki..?

 

Ama işte bizim aydınlarımızın (ve dahi dindarlarımızın da) bir çoğunun laiklik ve demokraside de olduğu gibi Allah ve din ile ilgili bir çok ayrıntı ve derinlikten de zaten haberleri olmadığı için olsa gerek, bir gıdım suda fırtınalar koparılabiliyor ne çare.

 

Şunu dahi düşünmüyorlar, bir yığın batılı ve onlar da yine laik olan ülkelerde, bu ülkelerdeki halkın çoğunluğu mesela hristiyan olduğu için bir çok devlet işlerinin yürütüldüğü makamlarda,, hattâ yemin törenlerinde filan, öyle ki mahkemelerinde tanıklar ifade verirken dahi üstelik, “İncil”e el basarak ifa ediyorlar bu ve benzer faaliyetlerini... Böyle yaptıklarında onlar, laik devlet olmamış mı oluyorlar?! Dinî bir rejim mi var onların ülkelerinde? Yooo, onlar da laik devlet, peki biz de laik devlet olduğumuza göre, bizim onlardan farkımız ne? Onlar bir takım kurumlarında İncil'e el basarken laiklikten çıkmış olmuyorlar da, biz bir adalet kurumumuza ait binanın açılışında Kur'an'dan bir iki sure ve dua okununca mı laiklikten çıkmış ya da laiklik ilkesine aykırı hareket etmiş oluyoruz?

 

Sonuç olarak, bu tür ama “iyi niyet devrede olmak koşuluyla” ve elbette şekline ve dozuna da bağlı olarak, dine ilişkin durumlar, dualar, temenniler, laikliği zedeleyici - yok edici ya da devlet işlerini dine karıştırmak değildir; din, laiklik ve adalet esasen aynı cenahta ve eşdeğer/birbirini tamamlayıcı olgulardır...Yani din de, laiklik de adalete dahildir. Asıl, adalete siyaset karıştırılmamalıdır!

 

 

 

.

Filiz Alev Tekin

05.09.”21

 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..