Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '10

 
Kategori
Öykü
 

Lamba camı

Lamba camı
 

Küçük Ayşe’yi

Ve gülen kömür gözlerini

hatırlar, hatırlar...

O yıl kış uzun sürmüştü. Kar bir türlü kalkmak bilmiyordu. Yaylada bahar geç gelirdi. Ama bu bahar daha geç geldi. Sürü sahipleri sitem ediyorlar, çiftçiler sitem ediyorlardı:

- Bahar geç geldi, arpa saman kalmadı.

- Bahar geç geldi bahar ekimi gecikiyor.

Yine de hâllerinden memnundular. Arpa, saman kalmamıştı; ama karın altında yatan otların gür olması yaylanın iyi olacağını gösteriyordu...

Kar kalkmış, ağaçlar çiçek açmış, kuzular melemeye başlamıştı. Köyde bir telâş, evlerde bir telâş başlamıştı. Okul yaz tatiline girmişti. Yaylaya göç edilecekti. Yayla hazırlıkları hızlandı. Yaylaya göçe başlamadan ilk iş yayla evinin hasarlı yerleri onarılır, ocağı tamir edilir, damı topraklanır, yuvgulanır ve kışa girerken sökülüp köye götürülen yayla evinin kapısı getirilip yerine takılırdı.

Evde herkesin bir görevi vardı. Babası yayla evini tamir eder, süt tavası, peynir kazanını gözden geçirirdi. Annesi yatak, yorgan, döşek ve yiyecek erzakını hazırlardı. Küçük Ayşe’nin görevi lâmba camı taşımaktı. Lâmba camını kırmadan yaylaya ulaştırmaktı. Lâmba camının ortasından bir ip geçirilip düğümlenir ve boyna asılırdı . Böylece kırılmadan yaylaya ulaştırılırdı.

Yola çıkma zamanı gelmişti. Tüm hazırlıklar tamamlanmış, hareket vaktini bekliyorlardı. Komşuları ile birlikte yolculuk başlayacaktı. Küçük Ayşe yola çıkmadan önce mutlaka öğretmeni ile vedalaşırdı. Vedalaşırken mutlaka öğretmeninden hediyesini alırdı. En güzel armağan kitaptı. Hikâye kitaplarını çok severdi. Yaylada en iyi arkadaşı kitapları olurdu. Boş kaldıkça kitap okurdu.

Öğretmen Küçük Ayşe’nin kitaplarını hazırlamış , vedalaşmaya gelmesini bekli-yordu. Okulun penceresinden geldiğini gördü. Bekledi. Okulun bahçe kapısından içeri girdi. Koşarak okulun kapısına yöneldi. Boynunda iple asılmış on dört numara lâmba camı, heyecanlı heyecanlı bağırıyordu:

-Öğretmenim ! Öğretmenim !

Öğretmen Küçük Ayşe’nin tatlı, güzel, etkileyici sesini duydu. Okulun kapısına çıktı. Ayşe’ye seslendi:

-Ayşe okuldayım gel.

-Geliyorum öğretmenim.

Okulun taş merdivenlerinden hızla çıkarken heyecanlandı. Kalbi küt küt atıyordu. Öğretmenini çok seviyordu. Ayağı takıldı, basamaklar üzerine düştü. Minicik elleriyle lâmba camını sıkı sıkı tutuyordu. Cam avuçlarının içinde kırılmıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Elleri kanıyordu. Canının acıdığından değil , lâmba camın kırılmasına ağlıyordu. Öğretmen yanına koştu. Kaldırdı:

-Ağlama kızım, şimdi yaranı sararım, hiç acımaz.

Küçük Ayşe hıçkırarak:

-Öğretmenim, canımın acıdığına değil, lâmba camının kırıldığına ağlıyorum. Babama ne söylerim şimdi ? dedi içini çekerek.

Öğretmen başını okşayarak :

-Üzülme karagözlü , küçük kızım, buluruz çaresini.

Kanayan ellerinden tuttu. Okula girdiler. Ecza dolabının önüne geldiler. Öğretmen ellerini oksijenli su ile temizledi. Yara merhemi sürüp, gazlı bez ile sardı. Küçük Ayşe hâlâ içini çekiyor, titreyen dudakları bir şeyler mırıldanıyor, dediği anlaşılmıyordu. Lâmba camının yenisini almak için kasabaya gidilmesi gerekti. Ama zaman yoktu. Yayla yoluna hareketin başlamasına çok az kalmıştı. Öğretmen Küçük Ayşe’ye okulda beklemesini söyleyip, lojmana doğru yürüdü. Elinde on dört numara lâmba camıyla okula geri döndü. Küçük Ayşe hâlâ sessiz sessiz ağlıyordu. Öğretmen yanına geldi. Kırılan lâmba camının ipini boynundan çözdü. Yeni getirdiği lâmba camını tekrar bağladı. Küçük Ayşe sevinçten öğretmeninin boynuna sarıldı.

Öğretmen:

-Dur yaramaz kız, kıracaksın bunu da , başka yok ona göre, dedi. Küçük Ayşe sevinçten elini öperken, teşekkür üzerine teşekkür etti. Daha sonra paketlemiş hikâye kitaplarını aldı. Kömür gözlerinin içi gülüyordu. Dünyanın en güzel anı bu olmalıydı... Okulun bahçe kapısından çıkıp yayla yolcularının arasına karıştı....

Yayla yolu tutulmuştu. Önde koyun süreleri, yanlarında çoban köpekleri, katır sırtında yayla kapıları, eşekler üzerinde yükler, arkada insanlar yamaç yukarı ağır ağır tırmanıyorlardı. Öğretmen, yayla yolcuları ırayıp gözden kayboluncaya kadar arkalarından baktı. Küçük Ayşe de gözden kayboldu; ama gülen kömür gözlerinin hayali gözünün önünden hiç gitmedi...

Öğretmen yaşamı boyunca, ne zaman bir lâmba camı, çıkarılmış bir kapı görse,

Küçük Ayşe’yi ve onun gülen kömür gözlerini hatırlar, küçük öğrencisinin gönlünü dolduran sevinç sanki gönlüne yeniden akar...

 
Toplam blog
: 15
: 999
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Yazmayı ve okumayı çok seviyorum. Nostalji ile yaşamak çok güzel... Geriye dönüp baktığımızda anılac..