Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Lavaş ekmek tadında, kar ve Ankaram...

Lavaş ekmek tadında, kar ve Ankaram...
 

eski bir foto bennnn


Herkese selam olsun Ankaradan. Çok neşeliyim yahu :))) Hani bir reklamda vardı ya on, yüz, bin baloncuk yuttum huhuhuhuuuuuuuu. O tatlı, küçük kızın repliği geliyor aklıma.

Neşemin sebebi Ankarama yağan kardandır. Ankara gerçek rengine kavuştu bembeyaz oldu. Kapattı her yeri güzel beyazlık ne de güzel oldu.

Sabah, sokakta yürürken gırç, gırç diye ayaklarımdan çıkan ses ile sevincim bir kat daha artıyor. Kafamda aylardır dolap bekleyen şapkam, boynumda şalım, servise doğru salına salına yürüyerek karın tadını çıkarmaya başlıyorum. Servis beklerken, dolmuşlar gelip geçiyor önümden, pek güzeldir kışın Ankara da dolmuşa tıka basa binmek, bir noktadan diğerine gitmek, belediye otobüsüne binmek için sırada beklemek, Kızılay da kar yağışının altında sebepsiz dolaşmak çok güzeldir. Servis çocuğu olduk ya yapamıyoruz artık bunları diye geçiriyorum içimden. Servisten iner inmez elime bir kar topu alıyorum ve sallıyorum bizim memonun sırtına ama pek çelimsiz bir atıştı. Memo alıyor eline bir kartopu ama kıyamıyor atmaya bayanım ya...

Kaç gündür, herkes hayıflanıyor Ankaraya kar yağmıyor diye. Dün akşam birde baktık ki kar yağışı başlamış. Pencerenin önüne dizildik. Oğluşum çok sevindi. Ayyyyy kar yağıyor. Kardan adam yaparız demi baba diye büyük bir özlemle bekliyordu kar yağışını.

Sokak lambasının ışığında kar yağışını izlerken, aklıma birden çocukluğumun kışları geldi. Nekadar şansız şimdi ki çocuklarımız dedim. Nedense bizim ailelerimiz korkmuyordu bizi soğukta dışarı göndermeye. Galiba gecekondu evde yaşamanın verdiği bir güzellikti.

Bütün mahalle birbirini tanır zaten, çoğu akraba ve birbirimizle yaşıt çocuklar. Annemin peşimden gociğini (montunu) giyyyyyyyy diye bağırmasını hala duyar gibiyim. Giyerdik gociklerimizi, koşa koşa, doğruca bakkalın arkasındaki kayak yerine.

Peşpeşe dizilirdik mahallenin tamda ortasındaki küçük tepeciğe. Kızağı alan başlardı kaymaya. Yoktu ama herkesin kızağı, sırayla kayardık kavgasız, gürültüsüz. Ankaranın o kara kışında sıcacıktı yüreklerimiz çünkü sorgusuz, sualsiz çocuktuk biz.

Okul yıllarım geliyor neden sonra aklıma. Çocuklar okula geçikince, dışarda karda soğukta tek ayak üstünde bekletiyordu bazı öğretmenler. O zaman çocuk olmama rağmen anlıyabiliyormuşum demekki bunları hala içimi sızlatır bu saçma davranışlar. Kış ayına biraz kızgınım bu yüzden aslında.

Okuldan eve dönüşlerimizde, eğer annem tandırda ekmek ve kete yapıyorsa, yayılırdı o ekmeğin kokusu tüm mahalleye. Koştura, koştura uçardım adeta tandırın başına. Annem beni kapıda nöbet bekletirdi. Eğer yoldan geçen olursa elimde iki lavaş koştururdum milletin peşinden, Annem ekmek gönderdi diye. Annem 'kokmuştur yavrum verelim iki ekmek' derdi.

Koca bir mahalle yerdi annemin o güzelim ekmeklerinden. Şimdi yiyemediğim ekmeklerin sebebidir o lavaşlar. Bir başka güzeldir, soğukta tandırın başında yağlanmış lavaş ekmeğini yemek. Canım annemin eli yüzü is olurdu yakacağım o tandırı diye. Sabahın beşinde kalkar hamur mayalar ve hamur koca leyenden taşması beklenene kadar, yaz aylarında yapılan tezek ve tarladan toplatığımız saplarla tandır yakılır ve evin bütcesini biraz olsun hafifletmek için ekmek yapılır. Çileli annem benim hala o soğuk günlerden kalma rahatsızlıklarını çeker durur şimdi.

Ama güzeldi o zamanlar, herkes yardım ederdi birbirine, destek olurdu. Sohbetler, muhabbetler demleme çay, lavaş ekmek, yeşermiş peynirden ibaretti kahvaltımız ama neşemiz vardı en çok soframızda.

Kışın tadı bir başkaydı yani Ankarada. Bilmem sizlerin oralarda nasıldı ama eskilerde daha güzeldi Ankara. Güzeldi çocukluğumda kara kışı yaşamak. Herşeye ve herkese rağmen.

Sevgilerimle...

 
Toplam blog
: 164
: 4548
Kayıt tarihi
: 26.03.08
 
 

Hayatı sevmek ve düzgün yaşamak isterken bulurum kendimi. Yaşamın bana verdikleriyle yetinmeye çalış..