Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Anadolu Mesleki Eğitim Derneği

http://blog.milliyet.com.tr/anadolumed

15 Ekim '14

 
Kategori
Kültürler
 

Lazlar, Kürtler ve göçler

Lazlar, Kürtler ve göçler
 

Pazar günü saat on sularında uyandım. Hemen oturduğumuz apartmanın karşısında yapılmakta olan parkta yirmiden fazla insanın canla başla çalıştıklarını gördüm. Parkın yapımında çalışan bu insanların içinde çocuk yaştaki genç kızların ve kadınların da oluşları dikkatimi çekti. Dört tane genç kız ellerinde küreklerle kumu el arabasına dolduruyor, bir başka genç arabaya yüklenen kumu başka noktaya taşıyordu. Diğer kadınlar toprakları tırmıkla düzeltirken erkeklerde oturakları monte etme gibi işlerle uğraşıyorlardı. Aslında insanların çoğunluğunun yattığı bir saatte çalışan bu insanlar Güneydoğu şivesiyle konuşan insanlarımızdı. Genel olarak bölge insanının tembel olduğuna dair tüm tezleri çürüten kolektif bir çalışma sergilemekteydiler. Kadın erkek demeden canla başla çalışmaları görülmeye değerdi.

Bölgesel olarak, iki farklı halk gibi görünen tarihsel olarak biri Anadolu’ya Kafkaslardan geldiği tarihçiler tarafından geldiği diğer halk olan Kürtlerin ise Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın ordusunda 1071’de Bizans’a karşı savaştığı hatta o sıralarda Ermenilerin de Selçuklu ordusundaki diğer askeri unsurlar olduğu yazılır. Osmanlı devleti zamanında “Millet-i Sadıka” olan Ermenilerin, bir şekilde aramızdan ayrılmasıyla yüzyıllardır birlikte yaşayan iki halk kesin olarak ayrılmıştır. Özellikle Ortadoks olanların ayrıldığı Katoliklerin ise kaldığı söylenir. Kürtler ile Türkler dini bakımdan olan ortaklıklarını günümüze kadar devam ettirmişlerdir. Bölgesel anlamda da çok sıkı bağlarla birbirine kenetlenmiş ve özellikle Türkiye Karadenizliler, Güneydoğulular açısından bakıldığında her iki halkın da Türkiye’de yaşamadıkları ne bir şehir, hatta ne de bir mahalle vardır. Türkiye’de yaklaşık olarak kaderleri aynı olan bu halklar arasında bir takım farklar bulunur. Özellikle 1850’lerde iki halk derebeyleri tarafından yönetiliyordu. Karadeniz’de uzun zaman süren derebeyi yerel halk mücadelesinde derebeyleri özellikle Milli Mücadele zamanına kadarki süreçte güçlerini önemli ölçüde yitirmişlerdi. Ağalar eski güçlerini Karadeniz bölgesinde etkisini tamamen kaybederken halk toprak sahibi olup bölgesini sahiplenmeye daha da önem vermişti. Karadeniz bölgesinde anlatırlar. “Halk ağaların tarlalarında birkaç kilo mısıra, karın tokluğuna çalışır, giyecekleri ise ağaların konaklarının eskileri olurdu” bunu yaşayan yaşlılarımız çocukluk zamanında anılarını hikâye tadında anlatırlardı. Karadenizliler toprak sahibi olmayı becerebilirken, bu durum Güneydoğu Anadolu’nun bazı şehirlerinde asla tam olarak gerçekleşememiştir. Göçler konusunda aynı kaderi paylaşan bu insanlar nasıl oluyor da biri ülkenin çimentosu olurken, diğer grup çıbanbaşı konumuna gelebiliyor.

Karadenizli olanlara genellikle Laz dense de tüm Türkiye’de belki de Lazca bilen insan sayısı belki iki yüz bin kişiyi geçmez. Gerçekte bu bölgede insanlar o kadar farklıdır ki, bir ilçede bile köyler arasında ciddi şive, hatta ciddi anlamda ten farklılıkları bulunur. Uzun bir süre o bölgede yaşasanız insanların çok farklı olduklarınız sizler de gözlemleyebilirsiniz. Bunda ne var ki diyebilirsiniz. Aynı şekilde Güneydoğu Anadolu’da yaşayan insanlara Kürt deniyor. Aslına bakarsanız bölgenin İpek yolu güzergâhında oluşu Osmanlı'ya kadar çeşitli kavimler birçok farklı şive ve ciddi anlamda söz konusu farklar olmasına rağmen, ağalık düzeni yüzyıllardır devam ede gelmiş olması nedeniyle aynı durum Güneydoğu Anadolu Bölgesinde de söz konusu. Bu bölge insanları yüzyıllardır, ağalar ve ırgatlar olarak hayatlarını devam ettirmişlerdir. Hem Karadeniz Bölgesi, hem de Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesiyle beraber aynı kaderi paylaşan bölgelerdir. Aslında İç Anadolu Bölgesinde de durum farklı değil ancak konumuz olmaması nedeniyle yazımın asıl konusu değil. Söz konusu bölgelere devlet yatırımlarının ulaşmaması, bölgelerin Türkiye’de en fazla göç veren bölgeler olmasına neden olmuştur. Bundan on yıl önce yetmişli yaşlarda Diyarbakır’dan gelen bir tarım makineleri imalatı ile uğraşan vatandaşla karşılaştığımızda sorduk. Sorun nedir diye. Yaşlı amca yılların esnafı olduğunu tarım makineleri imalat ve tamiri yaptığını söyledikten sonra dedi ki: “Ağalar bin kişilik ırgat çalıştırırken tarımdaki makineleşmeden sonra bin ırgatın işini yüz ırgatla yapar oldular. Dokuz yüz doksan ırgat atıl kaldı. O kişiler Diyarbakır’a bölgedeki diğer şehirlere, büyük şehirlere göç ettiler. Terör de olaya tuz biber oldu. Bir kısmı da örgüte katıldı” şeklinde bir saptamada bulundu. Bizce mantıklı gelen bir saptamaydı. İşin bir de uluslararası boyutu vardı. Bölgenin güneyinde bulunan ve sınırları cetvelle çizilen “yapay devletler bölgesi”, “batan geminin malları” şeklinde İkinci dünya savaşına kadar, Irak İngiltere, Suriye ise Fransızlar tarafından kontrol ediliyordu. Bu durum bölgeyi ciddi anlamda ajan tarlası haline getirmiştir. İngilizlerin Arap Lawrance olayında kullandığı yöntemlerdeki ustalığı Lawrance’in anılarından okuyunca pek çok konuda şüphe duymak, uyanık olmak şarttır. Bölgede yakalanan terör örgütü üyelerinden ele geçirilen silahların, stratejik ortaklarımızın üretip, hibe ettiği silahlar olması da ayrı bir açmaz…

Halen aşiret yapısı, Güneydoğu Anadolu bölgesinde etkili iken, yapılmaya çalışılan toprak reformları tam olarak başarıya ulaşmamıştır. Bölgenin ilginç bir kaderi olarak bin yıldır aynı bölgede yaşayan halk arasında ağalar, aşiret reisleri, ırgatlar olarak süregelmiş, 80’li yıllarda televizyon filmleriyle hicvedilen bu ağalık kavramı, son yıllarda ilginç bir şekilde televizyon dizileri ile ağalık sistemi ve düzeninin imajları yeniden parlatılmaya çalışılmaktadır. Amaç nedir pek anlaşılamasa da aynı bölgedeki eşit olması gereken, insanlar arasındaki fark ciddi anlamda sıkıntı vericidir. Bir de makineleşmeden dolayı işsiz kalan insanların yaşadığı göç, göçlerle yaşanan sorunlar katlanarak büyümüştür. Önemli psikolojik kırılma noktalarından birinin de ağaların arazilerinde ırgatlık yapan toplulukların ciddi anlamda gelecek ile ilgili ciddi planlar yapmalarına engel olmuş, sahiplenme, çalışma şevki daha da azalmıştır. Neticede “El elin eşeğini türkü çağırarak arar” Bu mantıkla oluşan sistem, bölge tarım arazilerinin tam kapasite kullanımına engel olduğu gibi, bölge insanına tembel yaftası da yapıştırılmasına neden olmuştur. Aynı insan, Ankara’da inşaatlarda iskelelerde çalışıyor, Adana’da düzenli olarak pamuk toplamaya koşturuyor, bin kilometre yol yapıp, çoluk çocuk Karadeniz’e düzenli olarak her yıl fındık toplamaya geliyor ise bu insanlar emeğinin, ekmeğinin peşinde ve arzusundadır. Bölge insanı devlet ve tecrübesiz memurları, din adamı kılığında sahte şeyhler, yardım gönüllüsü veya aydın kanaat önderi rolünde casusların cirit attığı bir bölge olmuştur. Türkiye’de bulunan aydın kesimlerin onları fazla da suçlama hakkı yoktur. Vermeden, dilini bilmeden, örf ve adetlerini anlamadan, insanlara mesajlarınızı iletemezsiniz. İnsanları öncelikle anlamanız, onların yerine kendinizi koymanız, onlarla birlikte yaşamanız gerekir.

Türkiye’nin tarıma en elverişli toprakları konumunda bulunan Marmara havzasına insanlar göç etmiş, tarım alanlarının yerini sanayi alanlarına dönmüştür. Devlet yatırımlarının ciddi anlamda söz konusu bölgelerde az olması, Karadeniz’in ve Güneydoğu’nun sektörler için cazibe merkezi haline getirilememesi bölgelerden ciddi anlamda göçlere neden olmuştur. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı bir çalışmada İstanbul’a göç edenler arasında birinci sırada Sivaslıların ikinci sırada Orduluların, göçlerin çoğunluğunun ise Karadeniz, Güneydoğu illerinden yapılan göçlerden oluştuğunu göstermektedir. Bu göçler, bölgedeki insan kaynaklarının büyük şehirlere göçmesine neden olmuştur. Cazibe merkezi olamayan bölge, yatırım ve eğitim imkânları da dâhil her türlü usulsüz, denetimsiz harekete zemin hazırlar. İnsanlar, mecburen aidiyet duygusu ile hayatta kalabilmek için farklı metotlar geliştirebilir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin önemli bir dezavantajı da güneydeki petrol yatakları üzerindeki, emperyal ülkelerin denetim istekleri, Fırat ve Dicle Nehirlerinin bu bölgeden geçmesidir. Bölgede Türkiye’nin dolduramadığı boşluğu, uzun yıllar Suriye topraklarında konumlanan, eğitim alan terör örgütlerinin aldığı bir gerçektir. Devlet Ankara’da iken varlığını, şefkatini de gücünü de hissedememesi, başka çıkış yolları aramasını sağlıyor. Ancak her ne olursa olsun, politika değişmelidir. Başarı başarısızlık zihinde çözülür. Ben kötüyüm, ben kötüyüm, benden mühendis olmaz, diyen zihniyetin bunu başarabilmesi imkânsız. İnşallah yanılırız. Cemaatlerin, tarikatların değil asıl sorumluluğu devletin bizzat alması lazım.

Gidemediğin yer senin değildir. Gitmediğin yer, senin olsa bile en fazla bir nesil sonra elinden çıkacak. Devlet millet bütünleşmesinin sadece büyük şehirlerde değil köylerde, kasabalarda bulunan insanlar da nasiplenmelidir. Vatandaş, vatandaşı olduğu ülkesinden onur duymalıdır. Her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa..

İlhan Aydın

Teknik Öğretmen

 
Toplam blog
: 29
: 206
Kayıt tarihi
: 20.08.13
 
 

Anadolu Mesleki Eğitim Derneği mesleki eğitimde yeni fikirlerini, düşüncelerini, eleştirilerini v..